kaç kişiydik seninle sevişirken
kaç insan, kaç hayvan, sonsuz ağaç
içine kıvrılmış bacağın, açılmış kulağınla
dişlerinin arasına sıkışmış gecenin örtüsü
mavi çarşaflarda ağzınla kuduran deniz
başının altında evrenin bütün boşluğu

seninle her şey yeni
neolitik dönem, divân edebiyatı, kanuni esasi
balık tutan isa, kızıldeniz, hayber kalesi
sığırcık sürüsü gibi göç eden kavimler
henüz asılmamış denizler, lorca kurşuna dizilmemiş
bin dokuz yüz on yedi ve yugoslavya dağılmadan öncesi
yeni çizilmiş mağara duvarına ilk çıplak kadın, sen olmalısın
sen olmalısın, yıkılmış devletlerin geçip gittiği
seninle her şey yeni
dünler, dünden önceler, en eskiler
cumartesi, pazar ve haftanın diğer günleri

birazdan duracak su, yeni yollar açacak kendine
akışına katacak dünyanın gizli kokusunu
iki sessiz damla gibi karışacağız birbirimize
sabahı haber verecek rüzgârın çanı
parmaklarında doğanın sabırsız bilgisi
çöl görmemiş kum ve yabani bitkiler
usulca çıkıp gideceksin dünyanın kucağından
geride kaskatı bir taş kalacak

seninle her şey yeni
renklerin kendisi olduğu zamanlar ve okyanusun dibi
gövdende yoklayarak okuduğum çiviyazısı

kaç kişiydik seninle sevişirken
yüzlerce böcek, binlerce ot, bitimsiz gök
kemiğine kaynayan kemiğim, dişine çarpan dişimle
saçlarına dolanan saçlarımda ahir zamanların ezgisi
sırtım, atların hiç koşmadığı bir düzlük
içinden geçtik bir hava kabarcığının
içimize aldık toprağın kadim seslerini

hayat, şimdi bir fener gibi ışıldıyor omuzlarında

Gökhan Arslan