Tekrar, denemenin ay ışığıdır, bazen puslu, bazen sarih. Bazen çok güçlü bir anlam yaratır, bazen sıkar. Dozunda, her şey dozunda… Yazmakla yazmamak arasında gidip geliyorum. Hem de bunu yazarak yapıyorum. Neden yazıyorum? Neden bunu tekrarlıyorum?

Tarhan Gürhan (Fotoğraf: Jülide Okkalı)

Ver şiiri çekil kenara… Onun da ömrü seninki kadar kısa. Ama tekrarı var her şiirin, her mevsimin, her şeyin… Her tekrar yeni bir mısra. Atlamışsındır bazı dizeleri illa, daha büyük bir anlam bulursun tekrarda, daha geniş bir anlam. Anlam da, yazılmış her şiir de, orada bekler senin tekrarını. Tekrardan daha büyük aşk yoktur desem, tefe koyarlar beni. Demiyorum… Ancak geri dönülen her şeyde tamamlanmayı bekleyenler vardır. Yarımlar vardır. Zaman takar seni eskiye. İyi ki de böyle olur. Yani bende böyle olur. Siz kimi, neleri tekrarlarsınız? Kendi tekrarınız, kendinizin katili olmasın da ne olursa olsun. Tekrarda bir kimlik vardır.

Tekrarlarınız sizin karakterinizdir. Vazgeçemezsiniz. Vazgeçmeyin de…

Tekrarlar neyi tekrarlar? Sorular bir hayatı sabit tutar. Çiviler… Böylece geri döndüğünüzde kaybolmazsınız. Kaybolsanız da kaldığınız yeri ya da bir başkasını tekrarlayarak aynı çemberin etrafını sararsınız: Çünkü: “The circle is not round.” “Yağmurdan Önce” filmi orada bekler tekrar seyretmenizi. Çünkü, hepimizin bazı kesinliklere ihtiyacımız var. Tekrarlarda emin olduğumuz şeyler yatar. Biliriz ki oraya gittiğimizde o tarihi bulacağız, şuraya gittiğimizde o lezzeti bulacağız, buraya gittiğimizde o eski insanlarımızı bulacağız. Bu bize güven verir kent hayatında. Tekrar eden şeyler yok olduysa, onları arar gözlerimiz.

Değişmeyen şeyler aptallara sıkıntı verirken, zekileri mutlu eder. Tekrar, mutlu eder. Mutlu eder tekrar. Savrulduğunda özellikle, tekrarlar seni merkeze çeker. Yerleştirir seni sana. Ve tekrar hiç bitmez. Yaşam da, ölüm de tekrar eder. Ölüm bitseydi, bu kadar anıyla ne yapacaktık ki? Yaşam bitseydi, bu kadar gençlikle ne yapacaktık ki? Değişmeyen şeyler kendi rutinlerinden kendilerini yapmışlardır. Hayranlık uyandıracak kadar mükemmeldirler. Varlıkları soyut değildir. Aksine yaşayan bir somutlukları vardır. Tekrarlara en çok yeni kuşakların ihtiyacı vardır. Bir kültür ancak böyle ayakta kalır, devama erer.

Tekrardaki mucize hayatındaki yegâne mucizedir. Tak onu koluna ve saate bakar gibi hatırla. Saat kaç olmuşsa, tren o kadar gecikmiştir. Ama sen treni hatırla, tek taraflı bir aşk olsa da… Tekrar da tek taraflıdır bazen. Alışanlar artık onu görmez olurlar. Yazık ederler böylesi bir güzelliğe. Alışkanlık, onların gözlerini kör etmiştir.

Tekrarlardan sıkılırlar. Oysa şeytan ayrıntıda değil, tekrarın içinde gizlidir. Rutinin dizi dibinde…

Koluna ısırıkla yapılan diş izli saatine kaybolana kadar bak. Zamanı hatırla… Neydi zaman? Zamanı hatırlamakla unutmak aynı şey aslında. Sen yine de şimdilik hatırla… Kaybolan zamanın aslında tekrarlarla hiç kaybolmadığını gör. Kolundaki diş izleri acı vermesin sana. Onun ağır ağır yok oluşunu izle. Etindeki zaman, gövdendeki zaman silinene kadar avans ver kendine. Zamanın ağzı, tıka basa dolu, bunu unutma. Kendi zamanını ancak sen açabilirsin, ancak sen bulabilirsin, ancak sen yaşayabilirsin… Zamanı tekrarla, tıpkı onun yaptığı gibi… Tıpkı genlerindeki inatçı tekrarlar gibi…

Bir paragraf bir önceki paragrafı tekrarlasa ne olur, ne çıkar? Zaten istesen de birebir tekrarlayamazsın. Bütün bağımlılık hikâyelerinde tekrar vardır. Alkol alırsın, hoşuna gider ve tekrar alırsın. Sonra tekrar tekrar alırsın. En sonunda da bir bakmışsın bağımlı olmuşsun. Okumak da öyledir. Okudukça okursun. Demek ki tekrarda bir iştah vardır. En çok sevdiğin yemeği en çok yaparsın. Demek ki tekrarda sevgi vardır.

Devlet de tekrar eder. Demek o da bağımlıdır. Gücü, iktidara bağımlı. O gücü ona veren halka bağımlı. Güçlü belleğiyle kendisine yapılanları hiç unutmadan. Vatandaşlarını “fişler” ve buna “arşiv” der. Devlet kendisine en ufak zararı verecekleri hemen tanır ve kafesler. Hiç vazgeçmeden tekrar tekrar cezalandırır. Hatta gücünü bu cezalandırma işlemlerinden alır. Devlet tekrardan gelir.

Birlikte yollandık zamanın çöplüğüne. Sen birlikte, ben birlikte, hep birlikte… Sonra film koptu. İçine düştüğümüz boşluk bizi yaşatmayacak kadar büyüktü. İçimizdeki boşluk korkusunu yenebilmek için saçma sapan hobilere saldıranlara, yogaya saldıranlara gülüyorum. Çünkü onlar da başka bir tekrarın farklı yüzlerini yaşıyorlar aynı çemberin içinde. Bunun farkında bile değiller.

İçindeki çölü bilmeyip, görmeyip, etrafındakilerin yeşil bahçelerine laf eden gerilerle dolu her yer… Onlar nereye giderlerse gitsinler hiçbir yere / şeye varamazlar… “Beynine komut ver” diyorlar. Beynim komut almaz ki, bu yüzden seviyorum onu. Yaşanmamış şeyler ya da o hissi verenler pek ilgimi çekmiyor. Beynindeki kıvrımlı otobanda gide gele öğrenirsin: Yaşamasız insan sıkıcıdır. Sıkıcılığı merak ve öğrenme dürtüsüyle aşabilirsin, ama öğrenmek de tekrara bağlıdır.

“Gücenmek” kelimesi de tükendi galiba. Bir bir azalıyor incelik belirten kelimeler. Geriye kalanlar bizi “duygusuz bırakacak” diye korkarım. Duygunun kendi yoksa adı da yoktur çünkü. Tekrar bu yüzden önemli işte. Bazı duygularımız yok olup gidiyor. Biz gücenmedikçe gücenme kelimesine de ihtiyacımız kalmıyor. Eksiliyoruz. Tekrar eden maharetlerimiz de bir bir çekilip gidiyor hayatımızdan.

Tekrar, denemenin ay ışığıdır, bazen puslu, bazen sarih. Bazen çok güçlü bir anlam yaratır, bazen sıkar. Dozunda, her şey dozunda… Yazmakla yazmamak arasında gidip geliyorum. Hem de bunu yazarak yapıyorum. Neden yazıyorum? Neden bunu tekrarlıyorum? İçgüdüm bir çatlak bulmuş, baş vermiş içimden. Onu yaşıyorum diyecektim, onu yazıyorum. Beni bu muhteşem tekrarlarla yalnız bıraktığınız için hepinize çok teşekkürler…

Tarhan Gürhan