Bugün babamın doğum günü. Büyükada vapurundayız. Adaya giderken yanıma aldığım kitapları gören annem, kitap okumaktan kafanı kaldıramazsın artık diye sitem etti. Halbuki bana kitap sevdasını önce onlar sonra büyükbabam aşılamıştı. Daha okula başlamadan sanırsam dört yaşlarında, arkadaşlarıma doğum günlerinde hep kitap alırdım. O zaman 70’lerin sonu. Şimdi olduğu gibi kocaman kitabevleri yok ama hepimize yetecek kadar kitap çoktu. Hatırımda kalan bizim eve yakın bir yer vardı. Yolu yol değildi. Bin bir zahmetle annemin ya da babamın elini tutar, hava nasıl olursa olsun kitap almaya giderdik. Boyumun yetmediği raflara uzanmaya çalışır, parmağımla işaret eder aralarından bir tane seçerdim. Hediye paketini de evde yapardık. İşin aslı ben bu kitap hediye etme durumuna çok bozulurdum hatta kırılırdım. Neden mi? Çoğunlukla kitap getiren tek çocuk ben olurdum. Alışılagelmişti artık. Hediyem yığının içerisinde kaybolur, bütün janjanlı paketlerden sonra açılırdı. Kitap gibi ben de sıramı bekler, arkadaşımın yüzüne sevindi mi diye bakardım. Çocuk kalbi işte. Eve döndüğümde diğerlerinin hediyesi benimkinden daha güzeldi diye serzenişte bulunur karşılığında aldığım cevap aynı olurdu. Kitap en iyi arkadaştır Zeynep. Benim kitaplara sevdam o zamanlardan.

Ada vapuru hareket etmiş, annem, babam ve ben inci gibi bir yere dizilmiştik. Vapurla yarışan martıları izlemeye başladık. Bir süre sonra, çantama uzanıp bir kitap çıkardım. Sürpriz bir şekilde rastladığım ve tereddüt etmeden aldığım rengarenk resimli bir masal kitabıydı. Bizimkilerin de duyabileceği kısık bir sesle ve arada sayfalarını da göstererek okumaya başladım. Kitap bittiğinde diğer yanımda oturan yaşlı hanım kulağıma eğildi. Belli ki bir şey söyleyecekti. Ne kadar şanslılar, kendilerine masal okuyan bir kızları var dedi. Aslında şanslı olan bendim. Çocukluğumun en güzel anları bana anlatılan masalları dinlediğim zamanlardı. Şimdi sıra bendeydi. Zaman ihtiyarlamazdı ama bizler yaş alırdık. Henüz vakit varken, güzel hatıralar biriktirmek gerekirdi.

İşte o günleri bana anımsatan, Ayşe Kulin’in yazdığı ve Müjdat Gezen’in de kendisini kırmayarak resimlediği “Sit Nene’nin Masalları” isimli kitabıydı. Sevgili Ayşe Kulin hatıraları kıymet bilmiş, unutulmasın, dilden dile anlatılsın diye tatlı mı tatlı bu masalı kaleme almış; hem küçük çocuklara hem de bizlere hediye etmiş. Ayşe Kulin, kitabın doğuşunu söyle anlatıyor:

“Torunlarımın Sit Nene adını taktığı annem Sitare, bana ve oğullarıma hiç masal anlatmamış olmasına karşın, benim torunlarıma sürekli manzum masallar söylerdi. Bu masalları okumuş muydu, duymuş muydu, yoksa uydurmuş muydu hiç bilemedim. İleride bir gün, torunlarım da kendi torunlarına aktarsınlar ve 2007 yazında kaybettiğimiz büyük nenelerinin anısını canlı tutsunlar diye, annemin masallarından birini hatırladığım kadarıyla, tüm küçük çocuklar için kaleme aldım. Sonra Müjdat Gezen’den kitabı resimlemesini rica ettim. Beni kırmayan sevgili Müjdat Gezen’e teşekkür ediyorum.”

Kocaman kıpkırmızı bir çilek resmiyle bizi karşılayan masal, “Bir varmış bir yokmuş / Dağda çilek pek çokmuş” sözleriyle başlıyor. Çilek sevdası peşine, evlerinden ormana, ormandan da dağa uzanan yolda, Ertem ve Meltem adında iki kardeşin el ele çıktığı macerayı anlatıyor. Masalda neler neler, kimler kimler var. Böğürtlenler, mantarlar, çiçekler, koca yapraklı ağaçlar, ardıç kuşu, ağaçkakan, kirpi, tırtıl, sincap, tavşan, kelebek, kurt, tilki ve homurdanan boz ayı. Hepsi de masalların vazgeçilmez kahramanları.

Sit Nene anlatırken usul usul, nasihatlerini de eksik etmemiş: “Kardeşliktir mühim olan. Sevgi, saygı, anlayıştır dünyayı yaşanır kılan. Dostluk, kardeşlik, barıştır.”

Masallarla büyüyen bir çocuk olarak, benim de bir çıkarımım oldu. Hayat sadece mutlu olduğumuz, güldüğümüz, eğlendiğimiz anlardan ibaret değildir. Korktuğumuz, üzüldüğümüz, gözyaşı döktüğümüz anlar da vardır. Bu anlarda yanınızda kimin olduğu, yola kiminle çıktığınız çok önemlidir. Sarılabileceğiniz, elini tutabileceğiniz, doğruyu yanlışı birlikte ayırabileceğiniz, sevinci ve hüznü paylaşabileceğiniz bir kardeşiniz varsa çok şanslısınız demektir. Kardeş olmak ve kardeşçe yaşamak böyle bir şeydir.

Masallar hepimiz içindir.

İyi ki anlatmış Sit Nene, iyi ki yazmış Ayşe Kulin.

Gökten üç elma düşmüş…

Biri bana, biri okuyanlara, biri de dünyadaki tüm iyi insanlara…

Zeynep Keten