2019 yılında Booker Uluslararası Ödülü’ne layık görülen Dolunay Kadınları romanıyla Türk okurlarını selamlamıştı Ummanlı yazar Jokha Alharthi. Dolunay Kadınları Booker ödülünü kazanan ilk Arapça roman olmuştu. Hayatına Umman’da akademisyen olarak devam eden yazarın bu eserinin dışında başka romanları, öykü derlemeleri ve çocuk kitapları da var ve dilimizdeki ikinci kitabı Turunç Ağacı da Timaş Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Eserin Arapça aslından çevirisinde, önceki kitapta olduğu gibi Süleyman Şahin’i görüyoruz.

Turunç Ağacı, birçok meseleye aynı anda değinen bir roman. Kadınlık, yabancı bir ülkede yaşanan dil problemleri, acı çekme ve yas tutma biçimleri, toplumdaki farklı ekonomik sınıflar ve bunların sosyal statülere etkileri bunlardan bazıları. Üniversite okumak için Umman’dan Londra’ya giden genç bir kadın olan Zuhur’un evden ayrılmasından kısa bir süre sonra vefat eden manevî büyükannesiyle arasındaki derin bağın öyküsünü okuyoruz Turunç Ağacı‘nda. Londra’da kurduğu başka milletlerden arkadaşlıklar, kendi iç hesaplaşmaları, annesine ve evine duyduğu özlem hep odakta. Bir de hayatında hiç Londra yokken Umman’da kardeşleriyle yaşadığı günler var aklında. Bu sebeple romanda Zuhur’un bakış açısından, şimdiyle geçmişi birlikte okuyoruz. Ablası Sümeyye’yi, kardeşi Süfyan’ı, annesini, babasını ve büyükannesi namı diğer Amir’in kızını…
Üçüncü bir koldan ise büyükannenin hayatı akıyor romanın arka planında. Böylece roman iyice katmanlanıyor ama bir yerde bağlanıyor elbette birbirine anlatılanlar. Ancak Amir’in kızının Zuhur ve kardeşleri üzerinde etkisi büyük olduğundan Zuhur hep kendisiyle bağlantı kurarak anlatıyor büyükannesinin çocukluğunu, gençliğini ve yaşlılığını, nihayetinde de ölümünü. Bir kadının hayallerini gerçekleştirememesinin hayatında yarattığı hezimeti… Kendisi bu sebeple eğitim için Londra’ya gitmeyi tercih ediyor. Ablasının yaptığı kötü evliliğin, annesinin depresif hallerinin, Londra’daki yakın arkadaşları olan Sürur ve Kühul adındaki Pakistanlı kardeşlerin arasındaki zıtlığın Zuhur’da hep bir karşılığı var. Zuhur kendini bulmaya çalışan bir genç kadın. Sonradan pişman olmamak için hayatının iplerini eline almaya çalışıyor. Güçlü bir kadın Zuhur, bu açıdan hayatı boyunca dik durmaya gayret etmiş olan büyükannesiyle benzerlik gösteriyor.
Öte yandan romana da adını veren bahçelerindeki turunç ağacı, büyükannesinin yansıması adeta. Onun diktiği, yetiştirdiği, gölgesinde manevî torunlarını büyüttüğü bu ağaç da ölüyor yaşlı kadının ölümünün ardından. Ne yapsalar iyileştiremiyorlar yapraklarını, gövdesini. Turunç ağacı, bu bağlamda büyükannenin aile içindeki metaforu olarak kullanılmış. Herkese kol kanat geren, yetiştirmekle kendini sorumlu hissettiği çocukları koruyup kollayan, tıpkı kudretli bir ağaç gibi… Romanda diğer isimlerle de sembolizasyon yapıldığı görülüyor. Birbirine zıt karakterlerde iki kardeş olan Sürur ve Kühul’ün isimlerini düşünelim. Sürur mutluluk, sevinç anlamına gelirken kühul da olgunlaşma anlamı taşıyor ki romanda da karakterler bu şekilde çizilmiş. Sürur hayata bağlı, şimdiyi yaşayan ve kendi ekonomik statüsüne uygun bir ilişkinin peşinde genç bir kadınken Kühul ailesinin zenginliğini hiçe sayarak köylü bir ailenin oğluyla evlenecek kadar statüye önem vermeyen, durumlara daha geniş açıdan bakabilen biri. Zuhur da kelime anlamı olarak görünme, ortaya çıkma anlamına geliyor. Zaten Zuhur birçok yönden büyükannesinin başkaları tarafından görünür hâli gibidir. Büyükannenin ise adı roman boyunca anılmaz; hep “Amir’in kızı” olarak bahsedilir ondan. Hayatı boyunca hep başkalarının gölgesinde kalmış, kendi hayallerini gerçekleştirememiş olan bu kadının adının geçmemesi de bu durumu kanıtlar nitelikte.

Turunç Ağacı’nda herkesin acısını yaşayışı farklı. Kimi sessizce, kimi gözler önünde, kimi de kendinden vazgeçerek ya da kendini başkalarına adayarak… Fakat her durumda bir kaçış noktası bulunduğunu görüyoruz. Bir kadın olarak Ortadoğu’da olan da Avrupa’da olan da bazen aynı girdaplara girebiliyor maalesef. Sosyal statü ve zenginlik, dünyanın her yerinden insanlar arasında duvar örmeye, önyargılar oluşturmaya devam ediyor. Umman’da okuyamamış biri de olsanız Londra’da tıp okuyan bir öğrenci de olsanız ötekileştirme yakanızı bırakmıyor. Bu yüzden bir kadın olarak dünyanın herhangi bir yerinde görülmeye, tutunmaya dair ince ve dokunaklı bir roman Turunç Ağacı. Roman TIME ve New Yorker tarafından 2022’nin en iyi kitabı listelerinde anılıyor.
Ummanlı ve Londra’da okumuş bir kadın olarak, önceki romanında da Umman-Londra çizgisinde gelişen kadın izleğini takip etmesi bakımından hayatından izler taşıdığını düşünüyorum romanın. Yazarla yeni tanışacaklara önceki kitabı Dolunay Kadınları’nı da mutlaka öneririm.
Nagihan Kahraman