sofrada zeytin, sofrada gökyüzü, sofrada börülce
bozkır görmüş bir rüyanın içinden çıkıp geldin
ağzında bin yıldır taşıdığın çiçeklerle
denize batırılmış birkaç sözcük, boşluğa açılan pencere
derindin kendine, kendime uçurum
dağılmış kitaplar, aşınmış sokaklar, uykuda gemilerle
sofrada yeni, sofrada mayıs, sofrada kanaviçe
güzel zamanların ezgisi, kumsala inen ağaçlar
bir dağın bir dağa yanaşırken çıkardığı sesle
bir suyun bir suya karıştığı gövde
senin günlüğün yağmurdan, adımların mavi
rüzgârı yanına almışsın yeni uyanmış bir sabah gibi
sofrada adını unuttuğumuz halklar, yayılan halkalar
sofrada hiç söylenmemiş şeylerin endişesi
bir gün kendini orman sanan bir ormana gideriz belki
toplarız böcekleri, yan yatmış bir kayanın gölgesine
anlatırsın bir aşkın doğada bıraktığı izleri
kuşlar bir şehir resmi çizerek uçar üstümüzden
altımızdan sessizce akar bir tesadüfün getirdikleri
uzak bir kıyıda yürüyen atları görürüm sana bakınca
dokununca renk değiştiren ıslak çimenleri
bir kediden daha güzel olan şey iki kedidir
iki kediden daha güzel olanı kedinin fikri
sofrada soru, sofrada şarkı, sofrada bahçe
sofrada nanegillerden bir cumartesi
kurumuş dalların yarım hüznüyle çattın
bir kalbi bir kalbe ekleyen zamanın evini
bu taş kırlangıç kuyusundan, bu taşın sırrı pembe
sırtımı dayadım taşlardan yapılmış bir hayale
sofrada üzüm, sofrada yeşilçam, sofrada mektup
sofrada saçlarını saçlarıma ekleyen beyaz bir gece
Gökhan Arslan