2023 yılının Ocak ayında İthaki Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşan Onuncu Ay, on yedi öyküden oluşuyor. Öykülerin içinde 2020 Yılın Yazarı Fakir Baykurt, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Çağdaş Kalemler Öykü Yarışması gibi yarışmalarda derece alanlar, çeşitli öykü seçkilerinde yer alanlar ve Varlık, Notos, Öykü Gazetesi gibi edebiyat dergilerinde yayımlananlar var.
Kitaptaki öykülerin en belirgin özellikleri hayatın gerçekliğine sımsıkı bağlı ve titiz bir dille aktarılmış olmaları. Herkesin hayatın her alanında gördüğü, duyduğu hikâyeler, olabilecek en estetik haliyle ifade bulmuş. Özellikle Gaip, Issız Tarlada Bir Siyeç, Emanet gibi sarsıcı öykülerde dahi yazarın dili nahif, yumuşak ve samimi. Öyküler, tıpkı hayatın kendisi gibi hem tatlı hem ekşi.

Öyküleri çarpıcı kılan özelliklerden biri, yazarın başarıyla uyguladığı plot twist tekniği. Bir kurgu eserde hikâyenin sonuna doğru ortaya çıkan ve algıyı değiştirecek nitelikte olan bu edebi teknik öykülerin çoğunda karşımıza çıkıyor ve karakterler finalde yeniden keşfedilmek üzere okurdan yeni bir bakış istiyor. İlk öykü Gaip ve son öykü Tuhaf Bir Hikâye örnekleri üzerinden düşünecek olursak Gaip’te, çarpıcı sonun minimal düzeyde satır aralarına gizlendiğini söylemek mümkün. Tuhaf Bir Hikâye’de ise detaylar okurun zihnini başka yönlere kaydıracak olsa da tam olarak yönlendirmeyerek ölçülü bir uyanıklık talep ediyor. Her ikisinde de şaşırtıcı son kaçınılmaz oluyor.
“Uzun bir soluk aldı yeniden. Yıllardır teninde, ruhunda, kâbuslarının kıvrımlarında gizlediği sırrını daha derinlere itecek uzun bir soluk.” (s. 14, Gaip)
Pek çok öykü yazarı kurguda finali düşünürken Ayla Burçin Kahraman’ın öykülerini finalin üzerine inşa ettiğini görüyoruz. Hikâyeler sürpriz sonlarıyla okuru şaşırtıyor. Bunun yanında yazar klasik mekân tasvirinden ziyade öykünün dramatik yapısını aktararak sinematografik bir yapı sunuyor. Onuncu Ay adlı öyküde açık balkon kapısıyla başlayan sahne yine karakterin yarı aralık balkon kapısına yönelmesiyle son buluyor. Çehov’un tüfeği tam zamanında patlıyor ve sahne hafızalarda kanlı canlı yer ediniyor.

Yazar flashback kullanımında mahir. Okuma sürecindeki zihin sıçramaları sayesinde öyküler doğrusal olmayan bir düzlemde ilerliyor. Öykülerde şimdi ve geçmiş birbirine paralel ilerliyor. Zamandaki gelgitler hikâyelerin ritmini düzenliyor. Yazarın ustaca ete ve kemiğe büründürdüğü karakterler, geçmişlerine giderken okuru da yanlarında götürüyor.
“Bana mızıkçı diyemezsin.” İtişip kakışmaya başlıyoruz. Birden ayağım takılıyor. Devriliyoruz. Ne olduğunu anlamadan kıyıya doğru sürükleniyoruz, altımızdaki taşlar da bizimle… Beyza ileri savruluyor. “Dikkate et.” Elleri avuçlarımın içinde. “Abla korkuyorum.” (s. 14, Geride Kalan)
Ayla Burçin Kahraman, öykülerinde hikâyelerini âna yerleştirmeyi çok iyi beceriyor. Öyle ki okur bir taraftan kahvehane atmosferinde okey taşlarını takip ederken ya da mutfak tezgâhındaki tepside ayıklanan pirinçleri izlerken diğer taraftan duygusal bir yaşam kesitinin içinde yer alabiliyor. Bu sayede okur zaman zaman karakterin kendisine dönüşüyor. Ortam ne olursa olsun –bir ev, sokak, hastane ya da otobüs– fark etmeksizin dışarıdan gelen sesleri de yakalayabiliyor. Atmosferin bu işleyişi okuru hikâyeye tam olarak çeken kısım. Aynı zamanda diyalogların sahiciliği, kitabi söylemlerin soğukluğundan uzaklığı sözlerin aidiyetini okura aktarıyor.
Onuncu Ay’daki öykülerde bir diğer dikkat çeken durum ise güçlü çatışmalar. Karakterlerin duygu, düşünce, istek ve eylemlerindeki ikilikleri öykü boyunca üstü kapalı bir gerilimi tırmandırıyor. Kurgusunu güçlü çatışmalar üzerine kuran yazar, karakterin başka karakterlerle çatışmasından çok kendileriyle çatışmalarına ayna tutuyor. Öyle ki öykü boyunca bunu asla yapmaz dediğiniz bir davranışı finalde kahramanın gözü kapalı yaptığını görüyoruz. Okurun sürpriz kabul ettiği bu finallerin yazar için şaşırtıcı olmadığını yazarın bir söyleşisinde, “İnsanların iki kişiliği vardır. Biri herkesin görüp tanıdığı, diğeriyse içinde taşıdığı ve belki varlığından henüz kendinin bile haberdar olmadığı.” şeklindeki ifadesinden anlıyoruz.
“Tanımadı kendi sesini. Her zamankinden kalın mı çıkmıştı? Üzerinde koca puntolarla yedi nokta bir yazan kutuyu diğerlerinin arasından çekip aldı sertçe. Önlüğünün cebine attı.” (s. 64, Yedi Nokta Bir)
Feyza Hepçilingirler’den bir alıntı ile devam edelim:
“Öyküde dil dışı gibi görünen her şey, dilin içinde olup bitiyor. Kurgu dille sağlanıyor, kişiler dille canlanıyor, atmosfer dille yaratılıyor. Öyküde dil dışı bir şey yok; dilin dışında öykü yok.”[1]
Bu sözlerin ışığında Ayla Burçin Kahraman’ın öykülerinin yalın, temiz bir dille inşa edildiklerini söylemek mümkün. Karakterlerin üsluplarına uygun ifadelerinde sözcüklerin doğallıkla yerlerini bulmuş olduklarını görüyoruz. Anlatıcılar da aynı şekilde akıcı bir dille aktarımı sağlamış. Köse’nin cümlelerinden bir alıntıyla dilin kıvraklığına, gündelik kullanıma yakınlığına ve atmosfere uygunluğuna dair örnek verebiliriz:
“Yeni taşındığı sıralar. Geç vakit. Herkes evine dağılmış. Benden başka kimse yok mekânda. Ortalığı toparlıyorum. Birden kapı açıldı. Karşımda bu. Badem gibi duruyor. Ayağında ince topuklu ayakkabılar, çorap yok. Şöyle dizine kadar tiril tiril bir etek. Yakası açık. Saçlar o biçim. Mahallenin posta kodunu soracakmış güya.” (s. 46, Köse)
Son olarak yazarın günlük detayları kırılgan, kıvrak ve zekice aktarmasından bahsedelim. Bu durum bütün öykülerine yayılmış durumda. Issız Tarlada Bir Siyeç adlı öyküde Zeliha Erkan’ın eline ekmek arası bir şeyler verirken “Al bunu hadi içeri git. Tabağı tut altına da orayı burayı kırıntı yapma.” diyor. Sadece ekmeği verip göndermiyor. Geride Kalan öyküsünde telefon sesiyle suskunluk bölünüyor. “Halandır, diyor başını kaldırmadan, ev telefonundan bir tek o arar.” Cep telefonu demek yerine sadece birkaç akrabanın aradığı ev telefonu olan evlerden birinden sesleniyor yazar.
Bir ilk kitap olmasına rağmen dil, kurgu ve aktarım konusunda yetkinliğini kazanmış olduğunu görüyoruz yazarın. Hayatın içinden hayatın ta kendisi gibi öykülerle okurlarına iki kapak arasından merhaba demiş olsa da edebiyatın mutfağında çokça zaman geçirerek emek vererek etkileyici bir ilk kitaba imza atmış. Bu güçlü kalemle tanışmak isteyen okurlara duyurulur.
Çilem Dilber
[1] Feyza Hepçilingirler, Öyküyü Okumak, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2019, s.133.