Robert Burns’ün “Ey İskoçlar!” adlı kitabı Ketebe Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabı, çevirmeni Tamer Gülbek ile konuştuk.

“Ey İskoçlar”ı çevirmeye nasıl karar verdiniz?
Eski şiir antolojilerini karıştırmak hobilerimden birisidir. Yine bir gün sayfalar arasında gezinirken karşıma Robert Burns’ün “Tam O’Shanter” adlı uzun anlatı şiiri çıktı. İlkin onu çevirerek başladım. Sonuçtan memnun kalınca Burns’ün diğer meşhur şiirlerini de çevirmeye karar verdim. Böylece kırk bir şiirden oluşan bir Burns koleksiyonu meydana geldi. Sonra da bu toplam, kitap olarak basıldı. Türkçede daha önce “A Red, Red Rose” ve “To A Mouse” gibi bir-iki şiirinin çevirisi bulunsa da en önemli Robert Burns şiirleri bir seçme olarak ilk kez bu kitapta bir araya geldi. Bu derlemeyi yaparken, birkaç farklı kaynaktan teyit ederek, şairin mümkün olduğunca en bilinen eserlerine yer vermeye çalıştım. Burns’ün hayat dolu ve sahici üslubundan dolayı hoş ve keyifli bir çeviri süreci geçirdiğimi de söylemeliyim.
Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz? Yazarlara sorulur, biz de çevirmen olarak size soralım: Bir çeviri rutininiz var mı?
Bir şair olarak esas ilgi alanım elbette şiir. Kitap boyutunda çevirilerden önce tek tek şiirler çevirip dergilerde yayımlayarak bu işe giriştim. Bugüne kadar daha önce Türkçeye tercüme edilmemiş eserlere daha çok ilgi gösterdim. Alfred Lord Tennyson, Henry W. Longfellow, Wilfred Owen, Lord Byron, Edgar Lee Masters ve Seamus Heaney’den kitap boyutunda çeviriler yaptım. Ancak daha sonra kendimi şiirle veya Türkçeye hiç çevrilmemişleri çevirmekle sınırlamamaya karar verdim. Bu kararın üstüne Shakespeare’in dört büyük tragedyasını ve James Joyce’un Dublinliler’ini çevirdim. Bunların yakın bir zamanda yayımlanmalarını bekliyorum. Kendime göre bir çeviri rutinim var. Pandemiyle birlikte asıl mesleğim olan İngilizce öğretmenliğini bıraktım ve tamamen çeviriye odaklandım. Erken yatıp erken kalkan bir insan olduğumdan sabahları çalışmayı tercih ediyorum. Her sabah, ki buna tatil günleri de dâhil, kahvaltı sonrası çalışmaya başlarım, öğleden sonra üç-dört gibi o günün çalışmasını sonlandırırım.
“Ey İskoçlar”ın çevirisine gelelim. Nasıl bir süreçti, ne kadar sürdü, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Yaklaşık iki ay sürdü. Şayet elimde şiirlerin yalnızca İskoç İngilizcesiyle yazılmış orijinal hâlleri olsaydı daha uzun sürerdi muhtemelen. Ancak İngiliz İngilizcesine yapılan tercümelerine de ulaşabilince işim çok kolaylaştı. Orijinal şiirleri daha çok ses ve biçim olanakları için referans alırken anlam için çoğunlukla İngilizce çevirilerine müracaat ettim.
Çevirmeden önce okuduğunuz, sevdiğiniz, aşina olduğunuz bir şair miydi Robert Burns? Yoksa çevirmeye karar verdikten sonra mı tanıdınız?
Üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi aldığımdan şairin adına ve bir iki şiirine önceden aşinaydım. Ancak çevirmeye başladıktan sonra derinlemesine inceleme fırsatı buldum ve araştırıp içine girdikçe de şiirlerini daha çok sevdim.

Robert Burns orijinal dilinde nasıl bir şair sizce? Dil kullanımı, üslubu, önemi, öne çıkan özellikleri neler?
Robert Burns, birlik oluşturduğu İngiltere’ye rağmen, kültürel, entelektüel, sosyal ve politik varlığını bağımsız olarak sürdüren İskoç kimliğinin şairidir. Bütün şiirlerinde İskoç hayat tarzını ve geleneklerini ön planda tutmuş, ilhamını doğrudan doğruya kendi memleketinden ve kendi halkından almıştır. Örneğin “Tam O’Shanter”da şairin cadılar ve büyücülerle karşılaştığı Alloway Kirk gerçek hayatta da o bölgenin kilisesidir. Burns şiirlerinde tanıdığı ve sevdiği gerçek kişilere, arkadaşlarına ve tanıdıklarına sık sık atıfta bulunur. Hicivlerinde hemşerilerine odaklanır, bilinen şahsiyetleri tanımlar ve on sekizinci yüzyıl İskoç okuyucusunun aşina olduğu şeylere yer verir. Memleketine olan bu bağlılığı sayesinde İskoç okuyucuların kalbini fethederek ulusal şair unvanını elde etmiştir. Burns’ün şiiri İskoçlar arasında süratle sevilmiş ve benimsenmiştir. İskoç folk şarkılarının bir araya getirilip kitaplaştırılmasında çok önemli bir rol üstlenmiş olan Burns, çok iyi bildiği İskoç şiir geleneğinin niteliklerini kendi şiir biçimlerine ve farklı konulara başarıyla uyarlamıştır. Dolayısıyla zaten herkesçe bilinen formları kullanmıştır. Örneğin, “To A Mouse” (Bir Fareye Hitaben) ve benzeri şiirlerinde kullandığı dörtlük formu üç yüz yıldan fazla bir süredir varlığını sürdürüyordu. Burns, Chaucer’ı örnek alan eski İskoç şairlerini (John Major, James I of Scotland, Henryson, Dunbar, Douglas, Sir David Lyndsay) ve kendi zamanına yakın halk şairlerini (Ramsay, James Macpherson, Fergusson) iyi biliyordu; onların biçimlerini ve içeriklerini kendine göre harmanlayarak yazıyordu. Bu nedenle, üslup üstünde çok çalışmasına rağmen “özgün” bir şair olarak adlandırılamazdı. İskoçlar onun şiirini, ondaki kadansı, müziği ve lehçeyi kendi ruhlarına uygun buldukları için benimsediler. Her ne kadar canlı, sevecen ve hayat dolu tarzı kendine özgü olsa da kullandığı diğer nitelikler asırlardır süregelen formlardı. Öte yandan Burns, şiirlerinde ülkesindeki hayatın güzel yanlarının yanı sıra çirkin özelliklerini de dile getirmiştir. Örneğin, “Holy Willie’s Prayer” (Kutsal Willie’nin Duası) gibi güçlü şiirlerinde, zamanının dinî riyakârlıklarını ifşa etmiştir. Burns’ün şiirinin, her zaman üstün niteliklere sahip olmasa da kesinlikle her zaman sahicilik taşıdığını teslim etmek gerekir.
Çevirmen olarak kitapta sizi özellikle çok etkileyen bir şiir var mı? Varsa hangisi ya da hangileri?
Burns’ün yerli İskoç geleneğine bağlı kalması kendisi adına hem bir sınırlama hem de bir güçtü. O, dünyada o dönemde yaygın olarak kullanılan yalnızlık ve kaçış temalarına değil, sıradan İskoç çiftçisine, sıkı çalışan ama sosyal ilişkilerin de tadını çıkaran sokaktaki adama odaklandı. Burns’ün şiirinin takdir edilmesi gereken bir başka özelliği de çok yönlülüğü, ondaki insani duyguların çeşitliliğidir. Hem bir hicivci hem de vatansever olabilmesi böylelikle mümkün olabildi. “Address To The Devil” (Şeytana Sesleniş) ve “To A Mouse” (Bir Fareye Hitaben) gibi şiirlerden de anlaşılacağı üzere ne kaba ne de sert, oldukça sessiz ve kontrollü bir mizah kullanımını tercih etti. Benim de en sevdiğim şiirleri bu türden bir dile ve toplumsal öze ve dönüştürme gücüne sahip olanlar oldu. Yukarıdaki iki şiire, aynı çizgide olduklarını düşündüğüm şunları da ilave edebilirim: “Tam O’Shanter”, “Halloween” (Cadılar Bayramı), “Holy Willie’s Prayer” (Kutsal Willie’nin Duası), “Is There For Honest Poverty” (Namuslu Yoksullar) ve “Scots Wha Hae” (Ey, İskoçlar!).