Onurcan Irmak

Sonra dünyanın nefesi ısındı. Kesintiye uğrayan zaman yeniden aktı bir dere yatağında. Ağaçların köklerinden yapraklarına su yürüdü böylece. Her yanı yeşile tuttu.

Bu sefer balkonun giderinden gökyüzüne uzanan bir çiçekle geldi bana. Papatyaya benzeyen, ince gövdeli bilemediğim bir bitki. Geçen sene de üç küçük martı yavrusunun bet sesiyle. Dikkat kesilirseniz ya kulağınıza ya da gözünüze doluyordu bahar. Bazen de soluğunuza. O da iki sene evvel yürürken burnuma gelen ıhlamur kokusuyla.

Sokağa attım kendimi. Sahil boyu yürüdüm. Geri döndüm, tramvay yolunu takip ettim. Köşedeki çay ocağına oturdum. Tramvayın Moda’ya kıvrıldığı yer tam. Etrafa bakınıyordum. Arkamda tuhaf bir düdük sesi! Başımı çevirdim. Ellerini ağzının kenarına siper etmiş. Yaşı altmışa dayanmış. Kısa boylu. Tepesi açılmış. Kalan saçlar da beyaz. Kendini tramvay sanan bir amca, hattan hiç ayrılmadan ilerliyordu. Ve ağzında düdük sesi! Yan masamda oturanlar onun hakkında konuşmaya başlamıştı bile. Yaşlı olan, “Havalar ısınınca deliler azıttı iyice,” diyordu. Genç ve yorgun görünen, “Ne derdi var acaba?” dedi. Sonra çaylarını yudumladılar.

Üç çay geçti masamdan. Kendini tramvay sanan amca geri dönüyordu. Durakladı nefes nefese. Bana bakıyordu. Ben de gözümü çekmemiştim. Bir elini dizine dayamış. Belini bükmüştü. Diğer eliyle beni selamladı. Ne derse şaşırmadan, merakla cevap verecektim.

“Merhaba genç adam!”

“Merhaba amca!”

“Nasıl, tramvay düdüğüne benziyor mu sesim?”

“Ben benzettim valla amca.”

“Akşama silkelenip tramvaya dönüşeceğim. İnsan olarak son bir tur atayım dedim. Yaşlı bedenim zorlanıyor ama olsun. Durakları ezberledim. Saatleri de tutturuyorum. Kira, yemek yeme, işeme, sıçma hepsinden kurtuluyorum. Allah affetsin çok sıkıldım sürekli ertesi günü düşünmekten. Tek yaşanmıyor be oğlum. Hanımım sizlere ömür.”

“Haklısın amca. Peki neden tramvay oluyorsun?”

“Canlı olmak istemiyorum. Ulan uçsan vururlar. Balık olsan avlarlar. Uzar gider böyle. En iyisi tramvay olayım. Çocukluk hayalimdi aslında. Her şeyi unuturum hem. Demirin, camın, pencerenin düşleri olmaz ya.”

“Amca kimin kimsen yok mu? Onlar ne diyor sana?”

“Var ya! Çocuklarım var. Torunlarım var. Çok sevindi onlar. Oğullarım kızgın. İkna etmek zor oldu onları.”

“Eh razıysa onlar da, ne güzel amca!”

Düşüncelere dalmıştı.

Başını yerden kaldırdı.

“Neyse ben artık gideyim genç adam. Vedalaşayım bizimkilerle. İyi akşamlar.”

“İyi akşamlar amca.”

Kendini tramvay sanan amca buruk bir yüzle hat boyunca düdüğünü öttürdü ve gözden yitti.

Gök örtününce yıldızlar serildi. Sokak lambaları açıldı. Şimdi amca ihtiyar bir tramvaydı.

Ayrıldım çay ocağından.

Otobüs durağına geldim. İnsanlar bekliyordu. Kalabalığın arasında keyifli bir tramvay vardı.

“Vazgeçmişsin amca.” dedim gülerek.

Eliyle havada daireler çizdi. Ağzında sigara. Yüzü aydınlıktı, “Torunlarıma sarılınca vazgeçtim.” dedi.

Derin bir nefes çekti içine.

“Koklasana. Hanımeli değil mi bu?”

Onurcan Irmak