Bir kitapta daha ben ve önyargılarım ilk etapta baş başayız. Kendim sanki orta yaş üstü bir insanmışım gibi genç yazar ve çevirmenlere nedensiz bir önyargı geliştiriyorum. Önümde şu an açık duran Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası romanına da bu önyargı ile çalışmaya başlamıştım. Maddie Mortimer’in 1996 doğumlu oluşu, kitabın arka kapağında yazanlar ve 1995 doğumlu genç çevirmen Rabia Elif Özcan daha girişte ne okuyacağım ben şimdi diye düşündürdü. İlk paragraftan diyeyim, önyargılarımı makarna yapıp yedim, çünkü sonuna kadar haksız olduğumu fark ettim. Hem yazarı hem çevirmeni başarılarından dolayı tebrik ediyorum.

Mortimer, Londra’da dünyaya gelmiş ve eğitimini burada tamamlamış. Bristol Üniversitesi’nin İngiliz Dili bölümünden mezun olmuş, Faber Academy Writing a Novel atölyesine gitmiş. Çeşitli yazıları The Times’ta yayımlanmış. İlk kitabı Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası romanıyla 2022 yılı Booker Edebiyat Ödülü’ne ve Goldsmith Ödülü’ne aday gösterilmiş. 2022 Desmond Elliott – Erken Başarı Ödülü’ne layık görülmüş. Şu an halen medya yazarlığı yapıyor ve televizyon için içerik üretiyor.
Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası bir ilk roman olarak oldukça iddialı. Tek kelimelik ifadelerle anlatılabilir bir roman; incitici, yorucu, hastalıklı, kopuk, lirik, evsiz bir roman. Yazarın anlatış biçimi, geçmişe dönüşleri, bölümler içinde yer alan şiir ve şiirsel anlatılar okurun romanla olan ilişkisini de incitiyor bir nebze. Bu kopukluk aynı zamanda hayata dair de bir şey, düşünün; çok ağır badireler atlattığınız zaman, aklınız sürekli olarak onunla mücadele etmek yerine ondan kaçmaya çalışır ve zamandan mekandan kopabilirsiniz, atmosfer boşluğunda duygu ve düşüncelerinizle salınabilirsiniz. İşte aradaki kopuş, metinlerinin hayata dair olan kısmı bu.
Roman kahramanımız Lia kanserle mücadele eden genç sayılabilecek yaşta bir anne. Kocası Harry elinden geldiğince ona yardım etmek istese bile kanser ve hasta ile arasındaki sınırları aşmakta zorlanır. Bu zorlanma içerisinde evlilikleri de gitgide hastalanır. Kızları Iris, ölümü kabul etmek istemez. Hele de annesinin öleceği bilgisi onu rahatsız eder. Biz bu hastalıkla mücadele eden Lia’nın geçmişine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz romanda. Lia, ölüme yaklaştıkça kendi hayatını oldukça uzun metraj ve ağır çekimde bir filmmişçesine seyretmeye başlıyor.
Pek çok hayat hikayesinde olan şey, Lia’nın da hikayesinde de var. Aşırı muhafazakar anne, papaz bir baba, Tanrı’yla ilişki, ilk aşklar ilk deneyimler, arkadaşlıklar, dostluklar, geçmişte hissedilen ya da yarım kalan hisleri uzunca bir tekrarla yaşamaya çalışıyor. Kanser tedavisi ve bu geçmiş meselesinin içerisinde çok hızlı bir şekilde tedavi nedeniyle biçim değiştiren bedeniyle de konuşuyor Lia. Bu beden uğraşının içinde evlilik, hamilelik, anne olmak, kadın olmak ve sonrasında da hasta bir kadın olmak meselesine değiniyor.
Kanser, hem hastalığı yaşayan hem de hasta ile birlikte yaşayanlar için oldukça zor bir süreç. Tam anlamıyla Allah düşmanımın başına vermesin diye dua edilmesi gereken bir durum. Gözünüzün önünde sevdiğinizin yorgunluğunu ve eriyen bedenini görmek çok ağır, bu ağırlığı onlara yaşatmak istememek hasta için çok yorucu. İp cambazı olmak gerekli bununla mücadele ederken.
“Kötü haberi duymaktan kötüsü onu başkalarına anlatmaktır” diyor Lia, daha önce yaptın yine yaparsın diye kendi kendisine güç vermeye çalışıyor. İçeriden bir yerden işlerin öyle olmayacağını biliyor. Karşısında ona “Neden her şey için özür diler gibi konuşuyorsun?” bakışıyla bakan kocası Harry’le ve onun ilgisiyle de yoruluyor zaman zaman. İyiliği anlıyor elbette ama bu haline dayanamıyor. Kızıyla kelime oyunları oynamaya devam ediyor.
Bedeninin katmanlarını açıyor, bu açılma canını da yakıyor ve okurdan mahremiyetini zaman içerisinde asla sakınmıyor. Lirizm bu mahremiyeti hem örtüyor hem de okurun boğazına sıkı sıkıya sarılıyor. Bu sarılma büyüyen küçülen harflerle etrafımızı örüyor. Lia’nın bir çizer olması nedeniyle, kelimeleri hem resme hem de sese dönüşüyor. Kendi bilinçaltına döndüğü anlarda metnin sesi yükseliyor, bazen bir uğultuya bazen bir şarkıya bazen bir çığlığa dönüşüyor. Ve fakat hangi ses çıkarsa çıksın bir şekilde dans eder hale bürünüyor. Sona doğru tamamen Lia’nın sesini duyuyoruz: “Ölüm bir yaşamı kaybetmek, ama seslenecek birini bulmaktır aynı zamanda.”

Maddie Mortimer’in yaşından beklenmeyecek olgunlukta bir metin. K24 web sayfasında yazarın Eylül Görmüş’le yaptığı röportajda annesini kanserden çok erken yaşta kaybettiğini öğrendim. Romanı okurken yazarın böyle bir acıyı yaşadığını bir şekilde hissetmişim. Bu hissin nedeni hem hastalığın yarattığı deneyimi çok yakından gözlemlemesi hem de sevgiyle başının dertte olduğunu bir şekilde ifade edebilmesi.
Sevgiyle başı dertte olmaktan kastım şu, bu roman sadece bir hastalık ve onun etrafındaki aileye neler yaptığını anlatmıyor. Etrafındaki insanları sevebileceği kısıtlı zamanı kalan bir kadının hem kadınlığını hem anneliğini hem hayatı daha çok sevme arzusunu da yansıtıyor ama bir yandan buna çok fazla dermanının olmadığını da dile getiriyor. Aynı kadın koşulsuz bir şekilde bakılmaktan ve sevgi gösterilmesinden de yoruluyor ve hatta zaman zaman bıkıyor.
Maddie Mortimer sona doğru bir yolculuğun hikâyesini yazmış. Bir yas romanı. Bir ölümü seyretme zorunluluğunun romanı. Bu yüzden ağır bir metin Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası. Bir kaybın deneysel bir anlatısı. Cesur ve bir o kadar da kırıcı bir roman.
Adalet Çavdar