Türk edebiyatının geleneğinde yıllıklar önemli bir yer tutar. Yıllıklarda bir yılın edebi dökümü yapılır, o yıl yayımlanan eserlerden seçmeler yayımlanır, yıl içinde yaşanan edebiyat tartışmaları özetlenirdi. Yıllıklarda bir de soruşturma bölümleri olurdu. Parşömen Edebiyat olarak, yıllıkların soruşturma kısmını yaşatmak niyetiyle başladığımız ve bu yıl dördüncüsünü yayımladığımız yıl sonu edebiyat soruşturmalarının, geleceğin edebiyat okurları ve araştırmacıları için verimli bir kaynak olacağına inanıyoruz.

Soruşturmanın son sorusunu bilhassa çok önemsiyoruz. Sorunları dile getirmenin eleştiri kültürümüzün gelişmesine, birlikte düşünmeye ve giderek çözümler üretmeye varacağını umuyoruz.

Bu yıl da okurlara, yazarlara, çevirmenlere, editörlere, yayın emekçilerine, kitapçılara edebiyatımızın halini sorduk. 2023’ün edebiyat açısından daha verimli bir yıl olması temennisiyle…

Polat Özlüoğlu

Yıl içinde yayımlanan ve hak ettiği ilgiyi görmediğini düşündüğünüz kitapları, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?

Yıl içinde Yayımlanan Georgi Gospodinov’un “Zaman Sığınağı” romanı bence hak ettiği ilgiyi görmedi. Zaman, ihtiyarlık, hatırlama, unutma ve toplumsal-bireysel hafıza üzerine muazzam bir roman. Oldukça hareketli, sürükleyici ve ironik bir anlatıya sahip romanda yazarla aynı adı taşıyan anlatıcı kahramanla geçmişe takılıp kalmış bir karakterin hayatlarının kesişmesi ile önce hafıza kaybı yaşayan insanlar için kurdukları geçmiş kliniklerinin zamanla amacından sapıp geçmişe özlem duyan insanların sığındığı bir tür geçmiş fabrikalarına dönüştüğüne şahit oluyoruz. Tüm Avrupa’nın büyük bir geçmiş çılgınlığına kapıldığı adeta salgın hale gelen geçmişe özlem takıntısı çığrından çıkarsa neler olur? İnanılmaz derecede eğlendirici, düşündürücü ve keyifli bir anlatı.

Bir diğeri de Venus Khoury-Ghata’nın yazdığı “Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek” isimli roman. Şairin hayata ve tarihe karşı verdiği yaşam mücadelesini adeta sözcük sözcük takip eden bir anlatı. Yaşadığı coğrafyada her düşüşünde azimle ayağa kalkan bir kadın düşünün ki dostları tarafından ihanete uğruyor, ülkesi tarafından sürülüyor, görmezden geliniyor, adı edebiyat dünyasından siliniyor, fakirliğe, yoksulluğa mahkum ediliyor ama kadın direniyor asla pes etmiyor. Başını eğmiyor kimselere. Yazmaya devam ediyor. Yazdıkça ayakta duruyor. Rus Devleti’nin, devrimin, savaşların, yoksulluğun, açlığın, sefaletin, yalnızlığın karşısında kocaman yürekli minicik bir şair kadın.

Bir diğeri de Şule Gürbüz’ün iki cilt halinde yayınlanan bence son yılların en güçlü romanı “Kıyamet Emeklisi” beklediğimden az ilgi gördü. Üzerine çok az yazılıp çizildi.

Size göre 2022 yılının önemli edebiyat ya da yayıncılık olayları nelerdi?

Kitap Fuarlarının yeniden edebiyatsever okurlarla buluşması oldu. Pandemi süreci boyunca evlere hapsolan okur ve yazarlar iki yıl aradan sonra edebiyat etkinlikleri, söyleşiler, paneller ve imzalar ile yeniden hayata döndü. Bunun yanında enflasyonun tavan yaptığı, kağıt fiyatlarının uçtuğu bir ortamda hâlâ kitap yayımlayan küçük ya da butik dediğimiz yayınevlerinin pes etmeme çabası ve hatta yeni yayınevlerinin edebiyat dünyasına merhaba demesi mutluluk verici. Harfa Yayınları, Vacilando Kitap ve Livera Yayınevi bunlardan aklımda kalanlar.

Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar ve eksiklikler görüyorsunuz?

Yazar ve çevirmenlerin maruz kaldığı telif haksızlıklarının bence hâlâ güncelliğini koruduğunu düşünüyorum. İyileşmek bir yana daha da kötüye giden hal içindeyiz. Yayımcılık dünyasında kağıt ve matbaa konusunda yaşanan krizin hız kesmeden devam edeceğini varsayarak çoğu basılı dergi vb. yayımların çevrimiçi yayınlara başlaması ihtimali maalesef bir diğer üzücü durum. Bunun yanında yayımlanan eserlere dair yazılan yazıların eleştiriden ziyade tanıtım yazılarına dönüşmesi bence çok büyük bir handikap. Eleştiri mekanizmasının işlemediği bir edebiyat ortamı kuraklaşmaya, tektipleşmeye, niteliksizliğe, kaybolmaya mahkumdur. Birbirine övgüler düzen, birbirini güzelleyen, adeta kısır bir edebiyatı dayatan yazılardan ziyade güçlü metinsel eleştiri yazılarına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında sansür mekanizmasının edebiyat dünyasına hız kesmeden müdahale etmesi akıl alır gibi değil.