Türk edebiyatının geleneğinde yıllıklar önemli bir yer tutar. Yıllıklarda bir yılın edebi dökümü yapılır, o yıl yayımlanan eserlerden seçmeler yayımlanır, yıl içinde yaşanan edebiyat tartışmaları özetlenirdi. Yıllıklarda bir de soruşturma bölümleri olurdu. Parşömen Edebiyat olarak, yıllıkların soruşturma kısmını yaşatmak ve sürdürmek niyetiyle başladığımız ve bu yıl dördüncüsünü yayımladığımız yıl sonu edebiyat soruşturmalarının, geleceğin edebiyat okurları ve araştırmacıları için verimli bir kaynak olacağına inanıyoruz.

Soruşturmanın son sorusunu bilhassa çok önemsiyoruz. Sorunları dile getirmenin eleştiri kültürümüzün gelişmesine, birlikte düşünmeye ve giderek çözümler üretmeye varacağını umuyoruz.

Bu yıl da okurlara, yazarlara, çevirmenlere, editörlere, yayın emekçilerine, kitapçılara edebiyatımızın halini sorduk. 2023’ün edebiyat açısından daha verimli bir yıl olması temennisiyle…

Bilal Acarözmen

Yıl içinde yayımlanan ve hak ettiği ilgiyi görmediğini düşündüğünüz kitapları, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?

2022 ne yazık ki geçen yıldan çok daha zorlu geçti. Artan maliyetler hem yayınevlerini yordu hem de okurları. Kültürün hammaddesi hâlâ kâğıt, bu hepimizin malumu. Sektörün aldığı ağır darbeye kalıcı bir çözüm arayışının olmaması da çok can sıkıcı. Yazarlar, çevirmenler, yayınevi çalışanları ve okurlar adına daha aydınlık, daha ferah günlere erişebilmeyi diliyorum yeni yılda.

Bu yıl okuduğum kitapların çoğu çağdaş dünya edebiyatındandı. Merethe Lindstrøm’un İletişim Yayınları’ndan çıkan, çevirisini Şirin Etik’in yaptığı Sessizlik Tarihinden Günler’i en beğendiğim romanlardan biri oldu. Uzun hayatların konu edildiği, tekinsizliğin yüzeyde sade bir anlatımla diri tutulduğu kurmacaları sevenler için kaçırılmaması gereken bir eser.

Jaguar Kitap, bu yıl da çok özel çeviriler sundu okurlarına. Richard Ford’un 2018’de filme de uyarlanan Vahşi Hayat’ı bunlardan biri. Kısa bir roman, çarpıcı bir aile hikâyesi. Çevirisi İpek Şoran’ın.

İthaki Yayınları’nın yakın zamanda yayımladığı Boris Vian romanları da ilgiyi hak ediyor. Vian’ın benzersiz bir edebiyat evreni var, eserlerinin Türkçeye kazandırılması çok kıymetli.

Siren Yayınları’ndan çıkan Tea Obreht’in Bozkır’ı (Çev. Roza Hakmen) ve Don Delillo’nun Sessizlik’i (Çev. Aylin Ülçer) bu yılın yine beğenerek okuduğum kitaplarından. Yakın zamanda yayımlanan bu iki kitap özel, özgün kurgulara sahip.

Türkçe edebiyattan Kerem Eksen’in Ölümden Uzak Bir Yer’i (YKY) ve Tuncer Erdem’in Ben, Bozkır Yeli (YKY) kitaplarını anmadan geçmeyeyim. Aynı dili soluduğumuz bu iki yazarın bütün metinlerini ilgiyle okuyor ve tavsiye ediyorum.

Kurgu dışı eserler bakımından da bereketli bir yıldı 2022. Metis Yayınları’ndan çıkan, Jale Özata Dirlikyapan’ın çağdaş Türk edebiyatına dair nitelikli yazıları bir araya getirdiği “Mesafeyi Aramak: 2010’lu Yılların Romanları Üzerine Yazılar”ı, Dominic Head’in Notabene Yayınları’ndan çıkan “Modern Öykü & Teorik ve Pratik Bir Çalışma”sı (Çev. Arzu Eylem) ve Uğur Tanyeli’nin Metis Yayınları’ndan çıkan “Korku Metropolü İstanbul – 18. yüzyıldan Bugüne”si epey verim alarak okuduğum eserler oldu. Son yıllarda kurgu dışı eserlere artan talebi olumlu karşılıyorum sözü geçmişken. Bunu, yayınevlerinin yeni yazarlara daha temkinli yaklaşıp çoksatarlara ve kurgu dışı eserlere yöneldiği iddiasından uzak tutarak söylüyorum tabii. Farklı konularda birçok kalemin bir araya geldiği çalışmaların daha yönlendirici ve daha ulaşılabilir pratikler ortaya koyduğuna inanıyorum.

Size göre 2022 yılının önemli edebiyat ya da yayıncılık olayları nelerdi?

2022, yayımlanan kıymetli eserler ve acı tatlı birçok hadiseyle unutulmayacak bir yıl oldu. Kendimce mühim gördüklerimden bazılarını şöyle sıralayayım: Everest Yayınları’nın Abdülhak Şinasi Hisar ve Vüsat O. Bener külliyatlarını yayımlaması, Teodor Kasap’ın Çıngıraklı Tatar gazetesinin ilk kez Latin harflerine aktarılması, Şule Gürbüz’ün Kıyamet Emeklisi’yle ve İhsan Oktay Anar’ın Tiamat’ıyla okurlarını tekrar selamlaması, Araştırmacı yazar Serdar Soydan ve İthaki Yayınları’nın ölümünün 50. yılında Suat Derviş’i özel etkinliklerle anması, Annie Ernaux’nun Nobel ödülü alması, Uluslararası Booker Ödülü’nün ilk kez Hintçe bir esere verilmesi, Salman Rüşdi’nin korkunç bir saldırıya uğraması, İletişim Yayınları’nın yeni bir Emrah Serbes kitabı yayımlaması, “dezenformasyonla mücadele düzenlemesi” adı verilen sansür yasasına karşı 211 yazarın ses yükseltmesi, Günışığı Kitaplığı’nın çıkardığı Çıtır Çıtır Felsefe serisinin sansürlenmesi…

Ne yazık ki birçok kıymetli yazar ve çevirmeni de kaybettik bu yıl. Ahmet Tulgar, Mıgırdiç Margosyan, Salih Bolat, Zeynep Ergun, Aysel Bora, Rasim Özdenören, Kemal Ahmet Atakay, Hans Magnus Enzensberger, Javier Marias, Greg Bear, Baha Tahir, Peter Straub… Uzun bir liste oldu bu yıl. İsimleri, hatıraları edebiyat tarihlerinde unutulmaz, geleceğe de taşınabilir umarım.

Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar ve eksiklikler görüyorsunuz?

Sorun ve sıkıntılardan biri, sorunuzun başındaki tamlamada. Edebiyat ortamı… Birleşen, birlikte büyüyen, birbirinden verim alan bir edebiyat ortamımız olduğunu düşünmüyorum. Tek bir merkezde, İstanbul’da ayrışan bu ortamların kendi içlerinde döndürdüğü edebiyat faaliyetlerine (kitap, sempozyum, söyleşi vs.) yakından tanık oluyoruz her yıl. Bilindik isimler, benzer temalar, değişmeyen mekânlar… Genç, hevesli veya ismini duyuramayan yazarlara, edebiyat araştırmacılarına daha geniş alanlarda imkân tanınması gerektiğini düşünüyorum. Bu imkânları tanımayı ilkeleştiren yazar, yayıncı ve akademisyenlerimiz elbette var ancak iki elin parmaklarını geçmiyor sayıları.

Geçen yıllarda olduğu gibi yine herkesin üzerinde duracağına inandığım bir diğer konu da metin eleştirisi. Kitap tanıtımı ve kritik arasındaki türsel farklılığı ayırt edemeyenlerle eleştirinin temel bileşenlerini küfür ve hakaret olarak gören yazar ve okurlarımızın sayısı hâlâ fazla. Bu sayının günümüzdeki fazlalığıdır bence en büyük sorunumuz. Eleştiriyi sadece üç dört isim üzerinden değerlendirme alışkanlığını bırakamıyoruz bir de ne yazık ki. Bu hususta değişen bir şey olmadığına inanıyorum uzun zamandır.

Son olarak yine ekonomik sıkıntılara değinmek istiyorum. Zincir marketlerdeki pahalılığın faturasını yine o marketlerin yönetici ve çalışanlarına kesen mantıkla, yayınevlerinin kitap fiyatlarını keyfi olarak artırdığını iddia eden mantığın birebir aynı çalıştığını düşünüyorum. Hepimiz için zor bir süreç ancak her iki taraf da bu süreci birlikte göğüslemeli. Süreli yayınları yaşatmalıyız örneğin. Çok severek okuduğumuz Notos’un verdiği arayı, bunun bizi ne kadar üzdüğünü ve yüksek tirajlı dergilerin abonelik çağrılarını her gün yenileyecek duruma geldiğini unutmayalım. Sadece yazar ve çevirmenlerin değil, yayınevi emekçisi editör, redaktör ve matbaa çalışanlarının geçim kaygılarını göz ardı etmek de mümkün değil. Güçlükle ayakta kalmaya çalışan dev bir sektör, akıl almaz bir hammadde pahalılığı, her kademeden geçim sıkıntısıyla yüzleşen emekçiler ve kültür-sanat tarihimize dair kaydedilen en büyük korkular… Gelecek soruşturmalarda daha az değiniriz bunlara umarım.

2023’te daha ümitli olmalı ve dayanışmalıyız. Türkiye’deki mevcut karanlık, yeni yüzyılda bilim ve kültür emekçilerinin sesleriyle dağılacak; buna gönülden inanıyorum, inanarak yaşıyorum.

Kadınlara, çocuklara, hayvanlara ve “düşünmeye” uygulanan sistematik ve süreğen zulmü de birlikte alt edeceğiz.

Sevgiyle.