Vacilando Kitap, Aralık ayı içerisinde iki yeni kitabı okuyucuyla buluşturuyor.

Tanıtım bülteninden:
Yavaş yavaş tükenir insan. Geçmişin izini kaybetmemek için farkında olmadan bir parçasını geride bırakır. Bazen çocukluğundan bir koku dolar burnuna, sırtındaki tüm yüklere inat, uçarcasına döner o günlere. Zaman hep merhem değildir, bazen ağır bir yaradır.
Recep Kayalı, Dip, Taşın Dediği ve Kamburuma Üç Sebep’ten sonra Bilinen Tüm Zamanlar’da da tüm duyguları ustalıkla gizliyor satırların arkasına. Sakin bir dille, olan bitene uzaktan bakıyor, bir şeyleri söylemek yerine okura işaret etmekle yetiniyor. Kâh gerçekliğini hiç sorgulatmayan gerçeküstü bir atmosfere salıyor okuru kâh okurun gerçeğini odağına yerleştiriyor.
Öykü kişileri, kara haberlerin, kara bulutlar gibi güneşi kapattığı günlerde ışığı arıyor; ömrünün sonunda mutluluğu ufak bir pencerenin dışında bulmaya çalışıyor. Kimi zaman da ezelden mağlup olduğunu bilse de, tüm kayıplarına inat, amorti bir tebessüm ile devam ediyor yoluna.
“Buz gibi su. Dalgalar aşıyor boyunu. Ona erişemeden küçülüyorlar. Bir tür oyun bu. Şu dalgaları delmeli. Ayak tabanlarına batan çakıl taşlarına inat atıyor adımını. Sonra bir adım daha. İşte yeni dalgalar beliriyor ufukta. Büyüyecek. Yorgan gibi örtecek üzerini. Balıklarla, yosunla bir olacak. O zaman da yıkılmadan dimdik kalacak ayakta. Sonra cılız kollarıyla yumruk savuracak. Tıpkı filmlerdeki gibi.”

“Bilir misiniz, yalnızlar sadece aynalara inanmak zorunda kalırlar doktor, ben de öyle kaldım. Ellerim kulaklarıma gitti, yerindeler mi diye yokladım küpe olmayan delikleri. Yalnızlık, hapsolmuş küpelerden ayrılmayan o küçük vidalara uzanan parmaklar gibi baştan yoklanmalıydı, ben de öyle yaptım. ‘Ne kadar delik o kadar küpe, ne kadar küpe o kadar yalnızlık.’ diye bağırdım.”
Zerrin Saral, ilk öykü toplamı Küçük Kırık Çizgiler ile “Merhaba” diyor okura. Kurduğu dille, yaşamda huzursuz ve sakar adımlarla yol alan karakterleri taşıyor öykülerine. Geçmişin çukuruna düşmüyor öykü karakterleri, anımsıyorlar yalnızca. Hatırlamanın unutuştan daha zor olduğu zamanlarda, farkına varılanların, dönüp bakılanların burukluğu su üstüne çıkıyor.
Fotoğraflarından annesini tanımaya çabalayan bir çocuk, bozkırda kanat çırpan iki yürek, ismi ikince kez fısıldandığında geleceği çalınan bir kadın, geçmişle bağlarını koparamayan ama bakımevine gelişiyle yeniden varlık bulan bir ihtiyar, aksayan hayatlarından yüzlerini güneşe çevirenler…
Kurgu ile gerçek arasında yaşayan herkesin tökezleyebileceği türden küçük, kırık çizgiler…