Benan Bilek’in kelimeleri elimden tutup “Hadi,” dedi “Komşuya gidiyoruz.” Sormadım nereye, kime? Kelimelere eşlikçi adımlarımla vardık Dilek Apt. No:14’e.
Zehra Hanım merdivenleri yeni yıkamış, kapının önünde senarist Melih Bey’le konuşuyordu. Selam verip içeri geçtik. Ressam Akif Bey atölyesine gelen Pınar Hanım’ı içeri alırken gördü bizi. Bir şey demeden kapattı kapıyı. Dışarı çıkmak üzere olan düzeltmen İhsan Bey, “Asosyal adamın tekidir,” dedi bizi selamlarken.
Nisan Hanım’ın kapısını çaldık. Annesini kaybedince yerleşmiş bu daireye. Hiç şikâyet etmeden bakmış annesine yıllarca. Her akşam, saat tam sekizde üst katta çalmaya başlayan piyano için minnettarmış üst komşusuna. Bugün komşusu Handan Hanım’ı ziyarete hastaneye gidecekmiş. Bir başka gün kahve içmeye bekliyormuş bizi.
Anneannesinin helvasını dağıtan Levent’le karşılaştık sonra. Masalcı Serap Teyze’sinden geliyormuş. Koltuğunun altındaki defteri gösterip “Yeni bir masal yazmış,” dedi. Masal masal matitas diye başlamayan bir masal.
Bir hengâmedir gidiyor apartmanda. İbrahim Bey kasabadan gelmiş, kayınbiraderinin kızının düğünü için. Düğünden sonra kalmışlar. Laf arasında söyledi akşam piyanist komşunun konserine gideceklerini. Biz de niyetleniyoruz. “Konserde görüşürüz,” diyerek ayrılıyoruz.

Benan Bilek’in Dağhan Külegeç Yayınları’ndan çıkan “Gece Tuşları / Dilek Apt. No:14” kitabını okuyoruz. Kitap ilk öyküden ve öykü kahramanlarına ev sahipliği yapan apartmandan alıyor adını. Hemen herkesin birbirini bildiği, gerçekte tanımadığı, bir avuç yalnız insanı görünür kılan bir apartman burası. Kiminin dileklerinin hiç gerçekleşmediği, kiminin umut etmekten vazgeçmediği insanların yaşadığı bir apartman. Geleniyle gideniyle kendisi de yaşayan bir apartman.
Bugün elli yaşını geçmiş birçoğumuzu alıp çocukluğuna döndüren hikâyelerle örülen bir kitap var elimizde. Komşularla birlikte yapılan piknikler, Pazar günlerini eziyete çeviren banyolar, kardeşinden rol çalan küçük kardeşler, ana babasına kendini adamış, hayallerini de kendisiyle birlikte evine hapseden ablalar, sevilmeden büyüyen kızlar geçit töreni yapıyor önünüzde.
O kadar bildik, tanıdık yüzler ki bunlar yadırgamıyorsunuz. Öyle süslü, ağdalı kelimelerle de anlatılmadıkları için daha sıcak, samimi geliyor. Her öyküde anlatıcıyı onun geçmişine dönerek tanıtıyor bize. Hani biriyle oturur sohbet edersiniz, size birinin başından geçeni anlatacaktır. Doğrudan olayı anlatmaz, önceden yaşadıklarını da araya sıkıştırır ya işte öyle bir sohbet ortamı. Öykülerinde karakterlerinin anımsadıklarını, geçmişte yaşadıklarını araya yerleştirdiği bölümlerle kısa ve akıcı cümlelerle özetleyivermiş Benan Bilek. Okuyanı, bir anlamda apartman sakinlerini karşı apartmanın penceresinden gözleyen meraklı komşu olarak kitaba dahil etmeyi de böyle başarmış.
Kahramanlarının ortak özelliği hemen hepsinin yalnız ve genellikle mutsuz insanlar olması. Yalnızlık bazen zorunlu bir seçimdir. Mutsuzluk ise kader diye benimsenir. Hayatı olduğu gibi kabul edip yaşayanlar kaderine de kederine de razıdır. “El Güzeli” adlı öyküde anlatıcı, “Gözümün önüne gelen mutsuzluğu şampuanla temizlemek istiyorum,” der, razı olmadığı kaderini değiştirebilmek için. Bazen şanssız, başarısız durumlarla karşılaşırız, bazen cesaret, azim ve çalışmanın sonucu mucizeye dönüşür. Kimi yaşam sevincini yitirmiş, kiminin kendisi ya da birinci derece yakınlarıyla hesaplaşması bitmemiş, kimi hiç sevilmemiş, kimi hep ezilmiş, kimi de sorunu hep başkalarında arayan sakinleriyle Dilek Apartmanı hayatı temsil etmektedir.

Yazar, kendi hallerinde mutlu sayılabilecek bir ailenin mutsuzluğu ile başladığı ilk öykünün sonunda, kitabın son öyküsüne çıkardığı davetiye ile tamamlamaktadır mutluluk çemberini. Her iki öyküde de karşımıza çıkan Mehmet, dokunuşları ile başka insanların hayatlarını olumlu anlamda değiştiren iyi insanların varlığını hatırlatarak umuda göz kırpmaktadır.
Piyanonun siyah beyaz tuşlarından yayılan melodiler ilk ve son öyküde belirgin olarak kendini duyursa da müzik apartman sakinlerinin hayatlarında bir umut olarak farklı öykülerde de yerini almıştır. Küçük bir çocuğun melodikası ya da Vivaldi’nin sol minör fagot konçertosu ile nefes alan kahramanları da es geçmemek gerektiğini düşünüyorum.
Sadece kadınlara özel ilk stand-up gösterisini yapan Benan Bilek, sürpriz sonlu öykülerinde cinsiyet gözetmeden sadece insanı anlatmış. Mutsuzluktan umuda evrilen öykü çemberini, kasnaklarını, çinilerini renklendiren boyalarla süslerken esprili dilini de kullanarak çok renkli kişiliği ile çerçeveleyip umuttan yana tavrını koymuş.
Selma Tonay Elhan