Per inania regna
yol mu, uzun mu, yürürüz kardeşim
ölen bir yanı var dünün, görüyorsun –güzellikler hariç
ama bugün ama yarın nasıl da gülüyor bize
incittik mi yolunda yürüyen karıncayı, dağı taşı, toprağı –hayır!
çünkü inandık biz! doğaya ve insana
emekle büyüyor düşümüz: eşitlik, özgürlük, kardeşlik…
maddenin bilinçle özneye akışında…
ben varım, sen varsın, nesne var… –yolcu
bu şiir, zihnimizin yirmi yıllık karanlık odasından.

kaynar, kemik bu. kalpten geçene kadar
yani insandan geçene kadar her şey
yolcuydum, apansız ağrırdım kendimde
bir arzu, susma derecesi olmayan
bir pusula, sanki yeni icat edilmiş
yürüyordum, sadece yürüyordum
anlamın ne olduğunu biliyormuşçasına
eşik aralandı ve anlam yitirildi
dizelerde aranan uğultu –çaylak bir kuş
dünyanın kıyılarında hırpalanmış çiçekler
bir sıyrılıştı doğuş sulardan
bir anlam, bir karşılık hatırı sayılır yazlara
ahşap pencerelerde mavi delikler
sızlamaktan vazgeçmiş ayaklarım
yeni bir yolculuğa hazır. herkes gitti zaten
sözlüklerini bende bırakıp
şaşırıyorum bazen kimin ağzıyla konuştuğuma
haylaz gemilerle göklerde uçsuz dolaşım
dalgaların sızlanışı belki –dünya üç karış
toprak varışı olmayan köhne bir atlas
varamadık,
belki son yarın
yaram geç kabuk atar, hâlbuki şekerim yok
zamansızlığı iyi bilir, kalbimi itekleyen
tarihin uzun atları, kısa şölen
devriliyor omzumdaki baykuş, getirdi
çok ama çok uzaklardan yeni bir haber
eskidi ama devrilmedi köhne sular
belli ki göç başladı kırık yazlardan
şimdi göklere çalışma vakti öyleyse
durmadan göklere
durmadan uçsuz o sırça hülyaya
dalma vakti, vakitsiz
öğrenmekle başladım hayata, hâlâ aynı
işte çivisi çıkan şey: ben, sınıf
işte dünyaya özenen yanım, kışkırtıcı
yumruklarımı sıkıyorum, dişlerimi
seviniyor üzülmemi isteyenler
seviniyorum ben üzülünce sevinenlere
böyle böyle avutuyorum kendimi
insanların gülümsemesini önemsediğimden
şarklı bir avuntu koparacak bizi güllerden
geriye yarım bir hasret kalacak
mor bir hatıra eskittiğimiz günlerden
ya gümüşi kan dökülecek alnımıza
ya da kızıl yay gerilecek
fırlatmak için bizi yola
işte yol, işte bu parkuru tamamlayacak yolcu
işte sır, işte sırra kadem basmışlar için büyücü
dostlarımı saksıda avuttum, akvaryumda
yani çiçekler, balıklar insanlardan daha uysal –baktım
kalmadı kendime kendimden başka yara
her gün biraz daha yaşlanıyor ağaç evi –hayatın
yolcusuydum, apansız ağrırdım kendimde
anlamın ne olduğunu biliyormuşçasına
hatırım için bekle/me beni
yolumun nereye varacağı belli değil
…
(yaygaraysa şiir! kopardık.)
Çağın Özbilgi, Emre Şahinler