Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hâkim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kâğıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?
Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?
Dağınık olmak hiç bana göre değildir. Oysa anlatılarım zihnimde bölük pörçük idi. İçimde bir ses bana bunları toplamanın zamanı geldiğini söylüyordu. Tam bu esnada dünya yepyeni bir düzene alışmaya çalışıyordu: Salgın! Evde kaldım ve yazdım. Yalnız olmak, içe dönmemi ve kendime sorup kendimden gelen cevapları dinleme sessizliğini sağladı bana. Bir zaman sonra on bir öyküme eşlik eden karakterler ile birlikteydim. Bizi kitaba götüren yolu böyle yürüdük…
Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?
Edebiyat bir umman… Öyle ki sözcükleri sevenlere ve anlam ile anlatma telaşı güdenlere imkân üstüne imkân sunuyor. Nesirde şiiri, nazımda düz yazıyı, masalda söylenceyi ve gerçekle düşseli bir arada yahut ayrı ayrı keşfetmenin yollarını kendini sevenden esirgemiyor. Böylesi bir alana karşı nasıl kayıtsız kalınabilir? Ben kendime keşif sahası olarak öyküyü seçtim. Tek seferde çoğu kısada anlatma ve aktarma bana “hayat” gibi geliyor. Öykü bu biçim, muhteva ve ifade ile beni etkiliyor.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?
Dosyamı hazırladıktan sonra okurluk niteliğine güvendiğim birkaç dostumdan “gerçek ve acımasız” fikirlerini istedim. Bir tür yaptığım işin insan içine çıkılabilirlik seviyesini bilmek hali… Bu okumaların dönüşleri üzerine dosyamı dinlenmesi için bir kenara koydum kendimce bu süreyi tamamladıktan sonra onu okumaktan hoşlandığım yayınevlerine gönderdim. Bu süreç hakikaten değişik. Sizin cesaretle yazdıklarınızı yine bu sıfatla basacak ve yayacak birilerinin olup olmadığını posta yoluyla beklemek. Ve cevaplar içerisinde bir tercih yapmak, bu sırada sakin düşünmek. Sanırım bunları itina ile yaptım çünkü şimdi bulunduğum yerden hoşnutum.
Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?
Elbette oldu. Üstelik benim eğilimlerime ve hatta ısrarlarıma son derece saygılı bir okuma ve çalışma arkadaşım oldu. Bu süreçte ben yazarın bir anlamda evcilleşmesine açık söylemek gerekirse karşıyım. Yazar kurmacasını cesaretle kurarken yabanidir. Böylesi bir hal sonrası onu evcil olmaya davet etmek kimi anlatılandan feragat etmesini ve kurallı olmasını önermek ona haksızlık gibi geliyor. En azından bana… Benim çalışma arkadaşım ve elbette yayınevim bu konuda nefis yol arkadaşlarıdır…
İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?
Kitap yazmaya hayatımda bir şeyleri değiştirmek hevesi ile değil benden kalan elle tutulur ve gözle görünür bir hatıra bırakmak niyeti ile giriştim. Beklenti denilen sözcük üç hece kadar kısa fakat pahaca çok ağırdır. Beklenti içerisinde olmak ve umduğunu bulamamak dünyasıdır insanoğlunun, hamlık hallerinden yalnız birisi. Zira inanç dahi beklenti ummadan tevekkülden ibarettir. Oysa biz bekleriz umutsuzca… Bu kitap bir hatıradır yalnızca benden okuyanlara…
Telif aldınız mı?
Alsam ne güzel olurdu.
Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?
Dergiler, basılı yahut dijital nimetler iyi ki varlar. Çünkü bu sahnede prova yapma imkânını sunarak pek çoğumuz için bir giriş kapısı işlevindeler. Benim bu sahnede geçirdiğim süre çok değil fakat güzel insanlara tesadüf etmemi sağladığı için fazlası ile doyurucu idi…
Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?
Ben bu konuda çok şanslıydım. Okumaya müthiş kıymet veren, öğretmen bir anne ve babanın çocuğu olmak evde kitaplara ayrılmış dolaplara gözlerimin alışkın olması, bununla ayrılmış saatlere hayatımın ayarlı olması hakikaten bulunmaz bir güzelliktir. Bu nedenle yazdıklarıma yakın çevremin verdiği değer hep aynı nispette yüksekti. Bir paragraflık bir anlatım ya da bir fotoğraf konuşturma yazıma dahi gösterdikleri ilgi ve bunun eleştirel konuşması kalemimden çıkanları ne derece ciddiye aldıklarını gösterirdi bana. Belki de bu nedenle çoğaltmaya, daha çok yazmaya yöneldim. İyi ki böylesi yakınlarım var…
Peki, bundan sonra?
Bundan sonra… İlk kitabımda yapmaya çalıştığım ifade tarzını, dil kullanımını ve kendimce el yordamı sürdürdüğüm teknikleri geliştirebilmeyi diliyorum. Elbette bunu daha çok okuyarak yapabileceğimi biliyor ve kendimi tanıtırken en övünerek söylediğim kimliğim olan “okurluk” niteliğimi geliştirerek yazma kabiliyetimde yapacağı katkıyı gözlemlemek istiyorum.
İlk göz ağrım Nihayetinde Dönülen Yerler’i ve kendimi ifade etmeme olanak tanıyan Parşömen ailesine çokça teşekkür ediyorum…
Tebrik ederim 👏👏👏