İstanbul, 5 Mayıs 1943

Kıymetli Dostum,

Sana mektup yazamadım bir müddettir. Mektuptan ziyade bir sürpriz yapıp kendim geleyim arzu ettim. Ama ne mümkün? İstanbulun bir semtinden bir semtine gitmek kadar kolay olsa keşke oralara gelmek.

Buralara bahar geldi sayılır. Parisin bahar için daha zamana ihtiyacı var ama elbet gelecek, acı dolu, yorgun ve yıpranmış Parisin ayağa kalkacağı günler uzak değil. İstanbulun baharını ise her vakit olduğu gibi erguvanlar temsil ediyor. Erguvanlar başka hangi şehirde bu kadar cazibeli, bu kadar baştan çıkarıcıdır. Bu kadar ilham verir muharrire. Hep dediğim gibi “ah keşke kendime ve Paris’e bu kadar geç kalmasaydım.” Herşey bir tesadüf değil mi? Parise gelmekliğimden seninle tanışmaya kadar hep tesadüfler silsilesi. Pariste Pen kulübün Pierre Charron Caddesi üzerindeki büyükçe apartmanında oda bulmamdan başlayarak hep tesadüfler. Orada ikamet etmemin seninle tanışmama vesile olması da bir tesadüf değil mi?

Adıma imzalamak nezaketiyle gönderdiğin kitap elime geçti. Cafe Flore’da bahsettiğin kitap değil mi bu? O gün orada bahsettiğinden daha da tekamül etmiş buldum kitabı. Bundan önce kaleme aldığın “Sisifos Efsanesi”ni Paristeyken edinmiştim. O kitapta hayatın beyhudeliğinin şuurunda olan insanı Yunan mitolojisi vasıtasıyla anlatıyordun. Anladığım kadarıyla yeni kitabın bu felsefenin nüfûz etmesi olmuş. Bilmem katılır mısın bu mütâlaaya?

Elime geçeli uzun bir vakit oldu ama okuduktan sonra, sana bir iki satır karalayayım arzu ettim. İsmi de ne kadar şamil. Kahramanın ruh durumu tanıdık gelebilir ama hiç kimse bildiğim kadarıyla bu kadar sarih bu meselenin adını koyamamıştı. Bu ruh halinin bundan sonra böyle adlandırılmasının da önünü açacak bu kitap. Müthiş bir kitap üstadım. Nefes nefese okudum. Mearsault namlı kahramanı ne kadar canlı resmetmişsin. Resmetmişsin diyorum çünkü muhiti ile beraber her satırı, her sahifeyi kârinin gözünde canlandırmaya muvaffak olmuşsun. Muazzam bir edebiyat eseri. Hatta heyecandan dün akşam bazı sayfalarını tercümeye çalıştım, sabah dilimde kahramanın meşhur lâfzı –“benim için ikisi de bir”– bir telaş fakülteye gittim, becerebildiğim kadarıyla bugün sabah talebelerimle paylaştım. Onların heyecanını görmeni arzulardım. Hemen diyeyim ki müsaaden olursa tez elden Türkçeye kazandırılmalı. Fransa’da tahsil etmiş bir iki arkadaşım var, kitabı onlara da okutup fikirlerini almak isterim.

Maârif Vekâleti bir müddet evvel neşriyat işinde çok mühim eserleri Türkçeye kazandırmıştı. Maârif Vekili ile görüşmeye muvaffak olabilirsem arzum o vasıtayla neşredilmesi. Olmaz ise hususi bir nâşirin neşretmesiyle de hal yoluna gidilebilir zannımca. Ama az evvelde dediğim gibi mürâcaatım önce Maarif Vekaleti’ne olacak.

Neşretme meselesini halledebilirsem fakülte vasıtasıyla seni İstanbul’a davet etmek isterim.

Velhasıl yapacak pek çok iş var. Mektubu burda kesiyorum. Havadislerle dolu mektuplarını beklerim üstadım. Tahakkuk edebilecek en kısa müddette hür Paris’te veyahut İstanbul’da buluşmak temennisiyle…

Ahmet Hamdi Tanpınar

Mektup, kurgusal/hayali bir mektuptur. Albert Camus’nün “Yabancı” romanının 75. yılında kitap-lık dergisi’nde (Temmuz-Ağustos 2017) yayımlanmıştır.

Melih Elhan