Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hâkim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kâğıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?
Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?
Üniversitedeki ve iş hayatındaki ilk günlerime dair hatırladığım en güçlü duygu yoğun bir mutsuzluk. İstediğini değil istenileni yapan bir çocuktum. Büyük sözü dinleyen. Edebiyat ya da psikoloji okumak isterken işletme bölümünü bitirdim. Sonra da bir finans kurumunda çalışmaya başladım. Ancak insanın içindeki istek çok güçlü olunca aradan seneler de geçse bu bağ kopmuyor. Bir zaman geldi baktım ki çalıştığım iş yerinin karşısındaki muhallebiciye her gün gidiyor, sokağı gözlüyor, hayallere dalıyor, diğer masalara oturan insanlar hakkında tahminlerde bulunuyorum. Mesai başlayıp işe döndüğümde toplantılara katılıyorum ama on dakika rakam konuşuyorsam, konuyu hemen hayata, insana, psikolojiye, son okuduğumuz kitaplara bağlayıveriyorum. Çaycı ablamız, dün gece whatsapp’tan attığınız öyküyü çok sevdim, diyor benim kahvemi uzatırken. Bazen güvenlik görevlimize öykü okuyorum. Böyle böyle birikti. Güzel geri dönüşler aldıkça, yazdıkça, okudukça bir yerlere göndermeye başladım yazdıklarımı. Süreç bu şekilde kendi yolunda ilerlemeye başladı.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?
Bence yazmak istediğiniz şey, türü belirliyor. Çok fazla şey görüyorum baktığımda. Yaşamın akışı içinde pek de dikkat çekmeyen ama hikâyesi olan, kimi dertli kederli, kimi hüzünlü, kimi de neşeli çok şey. Bunlar arasında bir öncelik kurmak zor. Bir dert diğerinden daha önemli ya da önemsiz değil. Bunları ifadede öykü türü, benim için şimdilik en verimli araç gibi görünüyor.
Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?
O günlerde bunu “çekmek” olarak deneyimliyordum da şimdi bakıyorum aslında pişmekmiş. Bu düşüncem zaman içinde kendi olgunluğuna kavuştu. Yapı olarak sabırsız biriyim. Bir de iş hayatında son derece ölçülebilir, planlanmış, hedef-sonuç üzerinden performansa dayalı bir iş yaptığım için zihnim hep böyle çalışıyordu. “E yazdım gönderdim neden bir geri dönüş yok?” Bu süreç bana sabretmeyi öğretti. Bu da bence, en az edebiyatın hazzı kadar kıymetli. Vacilando Yayınevi’ni yazar arkadaşım Evşen Yıldız’dan biliyordum. Yayınevinin ismi ilgimi çekmiş, anlamını merak etmiştim. “Yolculuğun kendisi varılacak yerden çok daha önemlidir.” cümlesi ve “Varacağı yerden çok yolculuk fikrinden ve yoldan hoşlanan kişi.” tanımı, beni de içine almıştı. Her türlü ekonomik olumsuzluk ve hatta savaş, bu sürece denk gelse de dosyam kabul edildi ve kitabım Vacilando’yla okuruna ulaştı.
Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?
Evet. Editörüm Mustafa Okumuş. Onunla çalışmak benim için büyük bir şans oldu ve süreç çok öğreticiydi. Her şeyden önce iletişim dili, üslubu örnek alınası. Bir süredir kenarında durduğum yayın dünyası bakımından kolay kolay denk gelinemeyecek bir insan kendisi.
İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?
Bu iş zamana yayıldıkça hayatımda olan değişiklikler de zamana yayıldı. Böylece hayatımda hem çok şey değişti hem hiçbir şey değişmedi. Yazma çabamın görülmesini sağladı kitap. Görülmek çok önemli bir şey. İnsana dair bebeklikten başlayan çok temel bir ihtiyaç. İlk kelimesini konuştuğunda, ilk adımını attığında… Bir şey yaparız, öteki bunu görür, bir etki- bir tepki sonra daha iyisi ya da daha etkilisi için yeni bir şey yapma isteği. Kitap bu açıdan önemli.
Telif aldınız mı?
Evet.
Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?
Mutfakta epeyce vakit geçirdim. Ancak diğer yandan ben yemeği misafirler evimdeyken yapmayı severim. Sohbet ederken. Misafirlerimi de hep mutfakta ağırlarım. Yani mutfakta olma ve salona geçme gibi bir ayırımla sürmüyor benim pratiklerim. Sanırım edebiyatla ilişkim de böyle olacak. Mutfaktan çıkmadan. Belki muhteşem sunumlu olmayacak ama anne köftesi gibi sıcak, samimi, doğal bir sofra garanti.
Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?
Kitap sürecinden önce işi bıraktım. Sanırım bu konuda ne kadar ciddi olduğumun en bariz göstergesi budur. Yazıhane olarak kullanacağım “Kalemevi” adını koyduğum minik bir yer kiraladım. Arkadaşlarım bu işe nasıl gönül verdiğimi kitap çıkana kadar zaten anlamışlardı. Hatta onlar bu konuda benden daha ciddiydi. Öyle ki gelen hayırlara ya da gönderip cevap alamadığım maillerime benden daha çok tepki gösteriyorlardı.
Kitap kendime olan inancımı tazeledi. Yarattığım bir şeyin karşılık bulduğunu görmemi, aynı duyguda buluştuğum yeni insanlar keşfetmemi, özetle; bana yazma coşkusu veren şeylerin artışını sağladı.
Peki, bundan sonra?
Yola devam. Elimde, üzerinde çalışmak istediğim güzel bir malzeme var. Türkiye’nin 80 yıllık tarihini de içine alan, günlük olarak tutulmuş bazı notlar bunlar. Bu notların içine gömülüp çalışma fikri beni heyecanlandırıyor. Ayrıca okurken veya yaşamın akışında karşıma çıkan, bende yazma isteği uyandıran metinler/konular oluyor. Kafama takılan, beni etkileyen, içime dert olan her şey; öykü, inceleme yazısı, makale, günlük, mektup ya da başka bir türde, bir yolunu bulup yazıya geçmeye devam edecek.
Bir alıntıyla son cümlemi kurayım: “(…) zira, şahsa mahsusun hazzı kısa sürer, ömrü uzun olan paylaşmaktır.”
Öznur kızım;
Hayata bakış tarzınızı,düşüncenizi okadar güzel cümlelerle özetlemişsinizki,o cümleleri,geri dönüp,tekrar tekrar okumak bile beni çok derinden duygulandırdı,mutlu etti,hayata bakışımı bile tekrar ele alasım geldi.
Çok tebrik ediyorum.Gözlerinden öpüyorum.Erdal Akköprü.
Her öykü kendi başına bir devrim. Okuyup da sevmemek, etkilenmemek imkansız.
Yol hikayesi, sabrı ve adanmışlığı da müthiş ilham verici.
Kaleminize sağlık 🌸
Yolculugun kendisi idi kiymetli plan ; her yeni öykünün yeni doğan bebek heyecani ile girdi hayatlarimiza ; kaleminin yolu ve sansi acik olsun dostum…
Yorumlarınız ve güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Ben de iyi dileklerimi kitabın ismiyle size ileteyim. Palaçinka! 💐📚❤️