Kitabevlerini, sahafları tanımak ve varsa sorunlarını dinlemek için başladığımız “Kitapçıları Geziyoruz” adlı söyleşi dizisinde bu kez konuğumuz Ayvalık’ta bulunan Eski’z Sahaf ve Nihan Taştekin.

Eski’z Sahaf’ı ne zaman açtınız? Başlangıçtaki motivasyonunuz, amacınız, niyetiniz neydi?
Eski’z’i 2007’de, Macaron’da (yazıldığı gibi okunur) açtım. O zamanlar Macaron, Ayvalık’ın bir ucunda, bitirimlerin kol gezdiği, uyuşturucu satıcılarının yuvalandığı, insanların birbirini bıçakladığı bir yerdi. Bir yere kitapçı açılmışsa oranın kaderi değişir. Macaron’un bugün Ayvalık’ın en popüler semti olmasında Eski’z’in bir payı olması sevindirici. Ama artık orada değil Eski’z. Bu da kitapçının kaderi… Zamanla bulunduğunuz yer kabuk değiştirir, geleni gideni çoğalır, sonuçta kiralar artar ve siz kendinize daha uygun bir adres ararsınız. Şimdiki dükkân, kasabanın daha sakin, ferah ve Ayvalık’a has özellikleri korunabilmiş güzel bir caddesi üzerinde.
Motivasyonum İstanbul’a dönmekle Ayvalık’ta kalmak arasında yaşadığım kararsızlık ve bununla gelen tedirgin ruh halinden bir an önce kurtulma isteğiydi sanırım. Uzun zamandır yaptığım düzeltmenliği gözlerimdeki rahatsızlık yüzünden sürdüremezdim, yeni bir işe başlamalıydım. Kaldım ve sahaflığı seçtim. Kitaptan daha iyi tanıdığım ve sevdiğim bir şey yoktu çünkü.
Hayatın her alanında artan dijitalleşmeyle birlikte internet kitapçılığının da geliştiği aşikâr. Hemen her gün bir internet kitapçısının indirim haberine uyanıyoruz. Bu durum sizi nasıl etkiliyor? Rekabet etmekte zorlanıyor musunuz?
Sahaf, azla yetinmeyi bilen, bunu baştan kabullenen kişidir. Bu işi yapan kişinin tek itkisi kitap sevdasıdır. Aksi halde sürdüremez zaten. İnternet kitapçılarının hoyrat rekabet gücü benim gibi küçük bir taşra sahafının baş edebileceği bir şey değil. Benim bin bir güçlükle ulaştığım kitapları onlar yayınevlerinden yüksek indirim oranlarıyla alıyorlar. Bu yanlışta yalnız internet kitapçılarının değil, küçük kitapçıyı, sahafı kollamayan, öncelikle kârına, satışına bakan yayınevlerinin de önemli katkısı var. Peki ne yapıyorum bu durumda… Kitap satan bir iki siteden fiyat bakıyorum, elimde bir iki adet bulunan kitabı onun stokçu fiyatıyla kıyaslıyorum ve çoğun en düşük fiyattan satıyorum. Bu dediğim, yeni kitap için geçerli tabii. Eski ve baskısı olmayan bazı kitaplar için de Nadir Kitap’a başvuruyorum. Elimdeki kitap için verilen en düşük fiyatla en yüksek fiyatın ortalamasını alıyorum. Bazen müşteri de yalnız cebinden çıkacak parayı düşünerek cep telefonuyla ayaküstü internetten fiyat araştırıyor ve gerekli görürse hesap sormaktan kaçınmıyor. Ekonomik vahşet içselleşmiş durumda.
Kitabevinizde söyleşi ve imza günleri düzenliyor musunuz? Okurun internet kitapçılarında bulamayacağı, karşılaşamayacağı neler var Eski’z Sahaf’ta?
Geçen Temmuz sonunda, Eski’z’in 15. yıldönümü dolayısıyla bir söyleşi düzenledik. Haluk Oral ve Mustafa Alp Dağıstanlı konuklarımızdı. Katılan herkes için keyifli bir etkinlikti sanıyorum, ben de sürdürmeye karar verdim. Keyifli ve yararlı olacağını düşündüğüm söyleşi ve imza günlerini ara ara yapacağız arkadaşlarımın da desteğiyle.
İnsanlar, kitapları saymazsak, Eski’z’de başka hiçbir yerde karşılaşamayacakları köpek dostum Çilli ile karşılaşıyorlar mesela ve Çilli’nin hayran kitlesi her geçen gün büyüyor. Yalnız onu görmeye gelenlerin sayısı epey kabarık. Ayrıca Eski’z’in saksıları var… Kilden saksı yapmak benim hobim. Bahçemde kaktüs ve sukulent yetiştirmek de öteki hobim. İkisini eşleştiriyorum, sayıları çoğalınca dükkâna getirip sergiliyorum. Yıllar içinde saksı dostluğu geliştirdiğimiz ahbaplarım oldu, bu da başka bir keyif.
İnternet üzerinden kitap satışı yapıyor musunuz?
Yapmıyorum. Yüz yüze etkileşimi yeğliyorum. Sahaflığın en güzel yanı bu bence; kitaba sevgi ile size saygı ile yaklaşan insanlarla kısacık da olsa sohbet imkânı buluyorsunuz. Bazılarıyla bu dostluğa dönüşüyor, bazılarıyla belli bir mesafenin korunduğu kısacık söyleşiler düzeyinde kalıyor. Ama her şekilde değerli, iyi insanlarla karşılaşma fırsatınız oluyor. Gençleri tanımak ve onların dünyasına bakmak da bulunmaz bir keyif. Sizden kitap tavsiyesi istediklerinde, kaygılarını giderecek bir iki cümle duymak için sohbet açtıklarında yaptığınız işe inancınız artıyor. Böyle durumlarda hiç sevmesem de “keşke” diyorum; keşke daha geniş imkânlara sahip daha “zengin” bir kitapçı olsaydım da tavsiye seçeneklerim de o ölçüde çoğalsaydı. Ama böyle de iyi.
Pandemi süreci sizi nasıl etkiledi?
Herkesi etkilediği gibi… Kitap çoğunluk için öncelikli ihtiyaç maddesi olmadığından, müşteri sayısı ciddi şekilde azaldı. Sonra yasaklar geldi. Aylarca hiç kazanmadan kira ödedim. Yaz aylarında sahil kasabalarında küçük esnaf görece mutludur, kışın geçimini sağlayacak parayı kazanır çünkü. Ama pandemi sürecinde yaz ayları bile verimli değildi, insanlar kapalı alanlara girmeye korkuyordu. Pandemiyi konuşmayı bıraktık, ardından ekonomik kriz geldi… Ama kitabı başucundan eksik etmeyen için en büyük yoksunluk kitapsızlıktır. Onlar sağ oldukça, sahaf da direnir.
Son aylarda ekonomide yaşanan kur artışından yayıncılık sektörü de olumsuz etkilendi. Kitap yayımlamak zorlaştı, kitap fiyatları arttı. Siz bir kitapçı olarak bu durumun sizi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Mantık, bu durumun, görece ucuz fiyatla kitap satan sahafların işini açması gerektiğini söylüyor. Ama bakıyoruz, insanlar internet üzerinden kitap almaya devam ediyor. Benim kapı önüne üç kuruşa koyduğum kitabı karıştırmadan, koklamadan, diline, çevirisine göz atmadan internet üstünden alan, sonra da okuyamayıp rafa kaldıran tuhaf bir alıcı türü türedi. Bana satmak üzere ne çok “çöp” kitap getirildiğini bilseniz… Birbirini kopyalayan, gölge yazarlarca üretilmiş, ya da profesyonel ekiplerin kotarıverdiği binlerce kitap basılıyor. Demek ki birileri bu işten kazanıyor. Kitap kolay ulaşılan, metalaşmış, o oranda değersizleşmiş bir nesne artık bir yandan. Yazar sayısının okur sayısından fazla olduğu günler de gelecektir belki, bu iyi mi kötü mü bilmiyorum. Kitabın hammaddesinin ağaç olduğunu bilenler içinse bu durum üzücü elbette.
Nasıl bir müşteri profiliniz (yaş, cinsiyet gibi) var? Bu profilde değişimler gördüğünüz zamanlar oluyor mu?
Ayvalık’a büyük kentlerden gelip yerleşmiş, kitap okuma alışkanlığı olan, her yaştan okur girer kapıdan içeri. Orta yaşlılar ve üst-orta gelir düzeyindekiler alıcı olarak çoğunlukta. Yazları ziyaretçi sayısı artıyor. Okumayacakları halde ciltli kitap alıp rafında dekoratif bir nesne olarak tutmak isteyenler de oluyor, kendince iyi bir kitap bulduğunda hiç tereddütsüz ve sevinerek alıp çıkanlar da. Şunu belirtmem gerek; karıkoca birlikte gelmişlerse, erkekler dükkânda kitap bakarken hanımlar genelde bir sandalyeye oturarak, ya da dışarıda sabırsızca beklediklerinde üzülüyorum. “Ben bir gün tek başıma geleyim de doya doya bakayım” diyen yakınmacı kocaların varlığı kadınlar adına üzücü. Dolaşmaya tek çıkmış, “Bu kitabı almak isterdim ama hanım söyleniyor, toz tutuyormuş” vb. gerekçeler sıralayan kocalar da var tabii.
Gençler de geliyor elbette. Her seferinde kitap almasalar, alamasalar bile rafları dikkatle gözden geçiriyorlar ki bu umut verici. Bazı gençler özellikle sahaf “konseptini” seviyorlar! Onlar için retrovari bir çağrışımı var galiba sahafın. Aktarılmış bir nostaljiyi gönüllü olarak devralmış gibiler.
Sonra kış geliyor. Kış aylarında bütün sahil kasabaları gibi Ayvalık da yarı kış uykusuna yatıyor. İşler azalıyor, insanlar yavaşlıyor, ben de herkes gibi daha kaygısız bir düzene geçiyorum. Öğlen açıp, ikindin kapatıyorum kepenkleri.
Geleneksel kitapçılığın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
PDF okurunun çoğaldığını gözlemliyorum. Bu bence iyi bir gelişme. İnsanların kitaba ücretsiz, özgürce ulaşabilmesini sağlıyor; özellikle öğrenciler, dar gelirliler için bulunmaz nimet. Öte yandan işin yazar cephesi var. Güçlükle, yoğun emekle yarattığı eserleriyle geçinmesi imkânsız olduğu için, yazarlığı bir yan iş olarak sürdürecek. Bu, ödünsüz yazar için geçerli tabii. Yazarlıktan bol kazanç sağlamak isteyenleri sevimsiz bir yol bekliyor. Yazacak, çok okunur şekilde yazacak, gevezelik yapıp bol dolgu malzemesi kullanacak, okunmak için kitabını bizzat pazarlayacak, yetmeyecek kendini de pazarlayacak… Ama bana öyle geliyor ki, o kulvarda rekabet yüksek yoğunluklu olacak. Çünkü gözlemlediğim bir gelişme daha var. Fiyatlar yükseldikçe, sayfa sayısı az ve buna uygun olarak etiket fiyatı düşük kitaplar yeğleniyor. Bu da çenesi düşük, geleni yazıya döken, düş ormanlarında başıboş dolaşan tuğla tüccarlarını zorlayacak gibi.
E-Kitap uygulamasının da desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yazarın haksızlığa uğramaması bir yana, acımasızca bir israfın önüne geçmesini umduğum için. Sonuçta, kitapçıların fiziki olarak küçülmesi, kaldırım sahafları çoğalırken elden düşme kitap alıcısının artması şaşırtıcı olmaz. Gözü kapalı kitap alanların da azalması kaçınılmaz göründüğüne göre, stokçu internet kitapçıları, bilinçli okur için sahaflarla da rekabet edecek demektir. Buyrun cenaze namazına!
Eski kitapçılarda dijital ortamlarda bulamayacağımız o kadar çok şey var ki… Umarım bu gelenek bir şekilde devam ettirilir.