Eylem Ata Güleç’in, 19. Uluslararası Ankara Öykü Günleri kapsamında yaptığı “Mıgırdiç Margosyan Öykülerinde Hafıza Mekânları: Gâvur Mahallesi’nde Geçmiş, Şimdi ve Görünen Gelecek” başlıklı konuşmasının metnini sunuyoruz.

Eylem Ata Güleç

Hafıza Mekânı terimi literatüre Fransız tarihçi Pierre Nora tarafından kazandırılmıştır. Hafıza mekânı belirli yerlerin, nesnelerin veya olayların bir grup için özel bir öneme sahip olabileceğini belirtir.

Hafıza, geçmişe dair deneyimleri işaret eder. Bireysel hafızadaki gibi toplumsal hafızada da zaman ve mekân boyutundan söz edilir. Bu sunumda Mıgırdiç Margosyan öykülerinde hafıza mekânlarının izini süreceğim. Aynı zamanda Margosyan şahsında Diyarbakır Ermenileri için önemli ve özel bir anlama sahip olan mekânların bugünkü durumunu aktaracağım. Sözünü edeceğimiz yerler –Gâvur Mahallesi ve küçeleri (sokaklar), kiliseler, camiler, Margosyan’ın çocukluğunun geçtiği ev gibi özgün yapılar olan Diyarbakır evleri– kentin merkez ilçesi Sur’da bulunduğu için yakın tarihte mekânların başına gelenlere de değinerek bir bakıma Sur ilçemizin geçmişinden, şimdiki durumundan ve görünen geleceğinden bahsetmiş olacağım.

Gâvur Mahellesi’nde Geçmiş

Mıgırdiç Margosyan öykülerinde hatırlama, unutmaya ve unutturulmaya karşı farkındalıkla yapılan bir edimdir. Margosyan’ın kitaplarından birine adını veren ve babasının ağzından sıkça dökülen “Söyle Margos Nerelisen?” sorusu bu farkındalığın göstergesi olarak okunabilir. Babası küçük yaşlarından, konuşmaya yeni başladığı yaşlardan itibaren oğluna “Söyle Margos Nerelisen?” diye sorarak oğlundan “Heradanlı” cevabını duymak ister. Margos nereli olduğunu bilmeli ve unutmamalıdır. Erken yaşlarda Mıgırdiç’in zihninde babası, Dişçi Sarkis’in etkisinin de olduğunu düşündüğüm izlekler belirir. Bu izlekler hafızanın mekân boyutunu aktif olarak işletir ve Margosyan’ın tabiriyle “bizim oralara” aittir.

Pierre Nora hafızanın mekânsal olarak kurulduğundan bahsederken belleğin mezarlıklar, katedraller, savaş meydanları, hapishaneler gibi yapılar üzerinden yaşatıldığını anlatır. Margosyan öykülerinde imgeler Gâvur Mahallesi (Xançepek-Mahle Kore), Surp Giragos Ermeni Kilisesi, Şeyh Matar Camii, Demirciler Çarşısı, Deve Hamamı, Küçeler ve eski Diyarbakır evleri üzerinde dolaştırılıp somutlaştırılarak anlatılır. Yanı sıra baklagillerin saklandığı küpler, siniler (tepsi), hamur leğenleri (teşt), kapı tokmakları ve avludaki tulumba ile loğ taşı da Kürt ve Ermeni kültürünün iç içe geçtiği ortak kullanım nesneleri olarak hafızada belirir.

Margosyan’ın işten eve dönen babasının yüzünü yıkaması için avlusundaki tulumbadan su çektiği ev ve başında teşt dediği hamur leğeniyle geçtiği küçeler ne yazık ki artık yok. 2015 sonbaharında başlayan hendek savaşlarında Suriçi’nin büyük bir bölümü yerle bir edildi. Evin de fırının da küçelerin de yerinde şimdi dümdüz bir boşluk var. Yazar Şeyhmus Diken bianet.org sitesindeki yazısında Margosyan’ın Diyarbakır’ı son ziyaret edişinde özel izinle Gâvur Mahallesi’ne girdiklerini anlatıyor. Sur Belediyesi tarafından yazarın adının verildiği Mıgırdiç Margosyan Sokağı’nın ve evlerinin yerine düz bir arazi gördüklerinde Margosyan ve Diken’in hüzün ve öfkeyle mahalleden çıktılarını belirtiyor. Tozlu arazi nedeniyle toza bulanan ayakkabılarını boyatmayı düşünseler de “Evimiz gitti bari tozu kalsın,” diyerek ayakkabılarını boyatmaktan da vazgeçiyorlar.

Mıgırdiç Margosyan

Margosyan’ın önemli mekânlarından Surp Giragos Ermeni Kilisesi de bu yıkımdan büyük zarar gören yapılardan oldu. 2013 yılında dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin katkıları ve Ermeni cemaatinin kendi olanaklarıyla restore edilen yapı bu kez de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yeniden onarılarak geçtiğimiz haftalarda ibadete açıldı.

Mıgırdiç Margosyan, adına düzenlenen Diyarbakır Tüyap Kitap Fuarı için verdiği söyleşisinde Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin 2013 yılında dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nce desteklenmesini şöyle yorumluyor:

“Kürtler 1915 olaylarında, felaketinde nasıl farkında olmadan alet edildiklerini entelektüel anlamda da anladılar. Onun için bir anlamda hem günah çıkardılar, günah çıkarırken de diğerlerine de örnek oldular. Mesela 2013 yılında Surp Giragos Kilisesi’nin onarılmasında, o zamanın belediyesinin, dostlarımızın büyük etkileri, katkıları olmuştu, bunun altını çizmek gerek. O günlerde onların maddi katkılarının yanında manevi destekleri olmasaydı kilise onarılamayacaktı. Belki de yeri boş bir arsa olacaktı.”

Ne hüzünlü. Surp Giragos değil ama Margosyanın evi, koşturduğu küçeleri, dayısının yanında çıraklık yaptığı demirci dükkânının tam karşısı şimdi boş bir arsa.

Margosyan’ın demirci çırağı olarak çalıştığı dükkânın (çarşının sonunda, köşe başındaki dükkân) babamın da uzun yıllar demircilik yaptığı dükkân olduğunu bu sunum için Margosyan öykülerini tekrar okuyup ardından Demirciler Çarşısı’nı ziyaret ettiğimde fark ettim. Dükkânı babamdan önce dedemin işlettiğini biliyordum. Ancak bizim aileden önce kimlere ait olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Babama konudan bahsedip dedemden önce demirci dükkânının sahiplerinin kimler olduğunu bilip bilmediğini sorduğumda dükkânı dedemin Pala ustası Ermeni Hasan ustadan devraldığını öğrendim.

Gâvur Mahallesinde Şimdi

2016 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Sur ilçesinin on beş mahallesindeki binlerce ev kamulaştırılarak yıkıldı. Yerlerine Diyarbakır Mimarlar Odası’nın eski Diyarbakır evleriyle hiçbir ilgisinin olmadığını belirterek itiraz ettiği evler inşa edildi. Yani boş arsaların bir kısmına Toledo’ya benzettikleri konutları TOKİ marifetiyle kondurdular bile. Bu evlerin sağlı sollu cephelerinden bakıldığında ya boş kalan arsayı ya da yıkılmayı bekleyen hasarlı evleri görüyorsunuz. Bu bende yıkım ve (hafızayı silercesine) yapımın aynı anda şimdi de yaşandığı hissini uyandırıyor. Bir tarafta yeni yapılan ve araları on beş metre genişliğinde evler bir tarafta sokak dokusunu taşıyan ama yıkımı bekleyen küçeler şimdi iç içe. Müdahale edilmiş kent dokusu, kültürü ve mimarisiyle geçmişi geride bırakamamış bir görüntü ile turizme indirgenmiş, geçmişi ve hafızayı yok sayan kurgusal gelecek arasında deforme bir şimdi yaşanıyor Gâvur Mahallesi’nde.

Henüz yıkılmamış avlulu ve tulumbalı evlerin çoğu kafe ve kahvaltı salonu olarak hizmet veriyor. Margosyan’ın hafıza nesnelerinden olan tulumbalar, loğ taşları, küpler ve siniler bu işletmelerde sergilenen nesneler olarak karşımıza çıkıyor. Yeni yapılan “Toledo” evlerindeyse evlerin daha önceki sahipleri oturmuyor. Mahalle sakinleri 90’lı yıllarda köy boşaltmalarla gelenlerin de yerleştiği Bağlar mahallesine taşınmış durumdalar. Üzerine seçkin işletmelerin büyük reklam afişlerinin asılı olduğu yeni evler ticari amaçlı kuruluşlar olarak açılış gününü bekliyor.

Gâvur Mahallesi’nde Görünen Gelecek

Gâvur Mahallesi’nin görünen geleceği yerleşim alanının asıl sahiplerinin dışarıda bırakıldığı, turizm ve ticaret eksenli bir formda devam ettirileceği yönündedir. Mahalle sakinlerinin önemli bir kısmı artık mahallede olmayıp kaybettikleri evlerinin yerine yapılan evlere ticari amaçlı büyük firmaların yerleştiği görülüyor. Emekçi ve yoksul mahalle sakinlerinin alışveriş yapamayacağı ayan beyan ortada olan bu ticarethanelerin yerli ve yabancı turistlerin uğrak mekânları olacağı anlaşılıyor.

Eylem Ata Güleç