13 Haziran 1906’da Mısır’daki işgalci İngiliz ordusuna bağlı bir grup subay, İskenderiye ile Kahire arasında seyahat ederken Denişvay isimli bir köyde durarak eğlence olsun diye güvercin avlamaya başladılar. Ancak askerlerin avladıkları güvercinler, köylüler tarafından yetiştirilmişlerdi ve onların geçim kaynağıydı. Güvercinlerin avlanması köylüleri kızdırdı ve köylüler askerlere saldırdı. Asker ile köylüler arasında karışıklık patlak verdi. Bu sırada bir subayın silahından çıkan kurşunla bir köylü kadın yaralandı. Bu durum köylüleri daha da kızdırdı. Subaylardan biri olay yerinden kaçtı ve havanın en sıcak olduğu saatlerde İngiliz kampına yürüyerek geri dönmeye çalıştı. Ancak subay kampın yakınlarına vardığında daha fazla takati kalmayınca yere düştü ve güneş çarpması nedeniyle öldü. Askeri gören bir köylü kendisine yardım etmeye çalıştı ancak kamptaki diğer askerler, köylüyü ölü subayın cesedinin yanında görünce onu öldürdüğünü düşündüler ve köylüyü öldürdüler.

Ertesi günü İngiliz ordusu köye geldi ve olayın sorumlusu olarak suçlanan elli iki kişiyi tutukladı. Mısır ve İngiliz jüri üyeleriyle yapılan duruşmada köylülere çeşitli cezalar verildi ve olayın elebaşı oldukları iddia edilen dört kişi idama mahkûm oldu.

İdam cezaları Denişvay köyünde halka açık bir şekilde infaz edildi. Bunlardan en gencinin idamı, Konstantinos Kavafis’in “27 Haziran 1906, öğleden sonra saat iki” başlıklı şiirine ilham oldu.

Bu ilginç şiir, Kavafis’in sağlığında yayınlanmamış şiirleri arasındadır. Bilebildiğim kadarıyla Türkçesi sadece, Herkül Millas ve Özdemir İnce’nin çevirisiyle yayınlanan “Konstantinos Kavafis – Bütün Şiirleri” (Varlık Yayınları, 1998) içinde 270. sayfada yer almaktadır.

Bir karşılaştırma yapabilmek amacıyla incelediğim, Ari Çokona çevirisiyle İstos Yayınları tarafından 2013 yılında yayınlanan “K. P. Kavafis – Bütün Şiirleri” isimli kitapta ise sadece “Kavafis’in, yaşadığı süre zarfında yayımladığı bütün şiirler” (sayfa 13) yer aldığından bu şiiri bulamadım. Oysa birçok başka Kavafis şiiri çevirisini beğendiğim Ari Çokona’nın dilinden bu şiiri de okumak isterdim.

İdam cezasına şiddetle karşı olan ve Ekim 1902 tarihli bir notta “her fırsat bulduğumda bunu açıkça ilan ediyorum” diye yazan Kavafis’in bu şirinin, onun pek bilinmeyen birçok yönünü de aydınlattığı için bir kat daha ilginç olduğuna inanıyorum. Her ne kadar, idam edilen delikanlıya sempatisinin erotik bir bileşeni olduğu da iddia edilmesine rağmen, Kavafis’in işgalci İngiliz emperyalizmi ile arasının pek iyi olmadığı ve bu olayda açıkça Mısır halkından yana tavır aldığı anlaşılmaktadır. Oğlu asılan anneyi, sanki İsa’nın acılı annesi Meryem’e benzeterek azize mertebesine yükseltmesi belki de bu yüzdendir. Şiire başlarken İngilizlere “Hristiyanlar” diyen Kavafis’in, zulme uğrayan yerli halkı, en bilinen “çarmıha gerilme” metaforu üzerinden yüceltmesi ilginç bir paradoks oluşturmaktadır.

Oğlu asılmış anaların hiç de az olmadığı bir ülkede, Kavafis’in 1908 tarihli bu şiirinin ayrı bir anlam taşıdığını düşünerek yeniden Türkçeleştirmeye çalıştım. Bu amaçla, şiirin Daniel Mendelsohn tarafından yapılmış İngilizce çevirisinden yararlandım.

Mehmet Aslan

Konstantinos Kavafis

27 HAZİRAN 1906, ÖĞLEDEN SONRA SAAT İKİ

Hristiyanlar, on yedi yaşındaki günahsız çocuğu
asmak için getirdiklerinde,
anası, darağacının yanında
yerlere atmıştı kendini, dövünüyordu
öğle güneşinin altında, acımasız güneşin,
hıçkırıyor, uluyordu bir kurt gibi, vahşi bir hayvan gibi
ve sonra acılı kadın, tuttu kendini,
bir azizenin sözleri döküldü ağzından:
“Sadece on yedi yıl, çocuğum, yaşayabildin benimle.”
Sonra çıkardılar çocuğu darağacının basamaklarından,
halatı geçirdiler boynuna ve astılar onu,
zavallı oğlan, henüz on yedi yaşında
o güzelim, yeniyetme bedeni
boşlukta sallandı kaldı,
kapkara can havliyle çırpınarak.
Anası, o azize, hâlâ yuvarlanıyordu tozun toprağın içinde,
ve yazıklanıyordu hâlâ ama artık yıllar için değil:
“Sadece on yedi gün, çocuğum” diye ağlıyordu,
“sadece on yedi gün mutluluk verdin bana.”

Konstantinos Kavafis

Çeviren: Mehmet Aslan