Spor tarihçisi ve Birgün gazetesi yazarı Ali Murat Hamarat ile yazma hallerini konuştuk.
Çağdaş Küçük

Yazma fikri, ilk ne zaman ve nasıl oluştu?
Ortaokuldayken edebiyat öğretmenim, yazdığım denemeleri ve kompozisyonları okuyup, Oğuz Atay’a benzettiğinde çok gurur duyduğumu hatırlıyorum. O ve birkaç başka hocam, yazar olmamı bekliyordu. Fakat ben bir noktada bunların çok özgün olmadığını düşünerek yazmayı bıraktım. Ama yazma ihtiyacı, her zaman içimde kaldı sanırım. Benim için dönüm noktası, Ekşi Sözlük’e kabul edilmem oldu. Ancak o zaman her gün düzenli olarak üretmeye başladım. Oradaki yazılar sayesinde de spor dergilerinden teklif geldi.
İlk basılan yazın nerede çıkmıştı ve ilk gördüğünde neler hissettin?
Aslında ilk yazım bir zamanlar Akşam gazetesinin edebiyat eki olan Akşam-lık’ta çıkmıştı. Enis Batur’un fikriydi. Takma adla yazıyor, İstanbul’un kültür-sanat yaşamını kaleme alıyordum. Hatırladığım kadarıyla sırasıyla Sanat Dünyamız, Galatasaray dergisi, Federasyon’un çıkardığı Tam Saha diye serüven devam etti. Şüphesiz basılı bir mecrada yazınızla karşılaştığınız ilk an çok özel. Bilmiyorum başkalarında da oluyor mu ancak yaklaşık 20 yıldır birçok mecrada yazdım. Her zaman yeni bir mecradaki ilk yazımı gördüğümde heyecanlanmaya devam ediyorum. Her şey yolundaysa, daha sonra çıkan yazılara bazen bakmıyorum bile.
Bir yazıyı kaleme alma süreci nasıl gelişiyor?
Dergi yazılarında konuyu düşünürüm bazen. Konuya karar verdikten sonra araştırma süreci başlar. Genellikle de editörlere ilk okumaları yaptıktan sonra konuyu bildiririm. İlk okumaları yapıp yazmadığım çok yazı var. Gazete yazılarını bir oturuşta yazdığımı söyleyebilirim. Onlar genellikle gündemi takip ederken kafamda oluşuyor zaten.
Birgün’de, Tarih dergisinde yazıyorsun; en son bir üniversitede spor tarihine dair dersler verdin. Bugünden ziyade hep geçmişte iz bırakmış olaylar ve kahramanların peşindesin. Bunun sebebi nedir?
Aslında bugünü düne bağlamayı seviyorum. Kimi yazılarda da bu görülebilir. Umarım! Şaka bir tarafa ben daha çok insan hikâyelerini seviyorum. Onları keşfetmeyi, okumayı, anlatmayı… Sanki dünyaya da biraz bu gözle bakıyorum, öyle tarıyorum.
Verdiğim derslerde de öğrencilerimi bir asırlık yolculuğa çıkarmayı çok seviyorum. Ama anlatılan konularda muhakkak güncele de dokunuyorum.
Yazılarınızı kaleme alırken nostaljinin etkilerinden kendinizi uzak tutmak zor oluyor mu?
Giderek daha çok kendimi dizginlemeyi başarıyorum gibime geliyor. İlk yazdığım yazılar arasında biraz dozunu kaçırdıklarım var, yalan yok.
Ülkede okuma oranı malum. Bu durum futbol izleyicisinde belki daha çok kendini gösteriyor. Yazdıklarının anlaşılamadığını ya da kitlelere yeterince ulaşamadığını düşündüğün oluyor mu?
Genellikle böyle düşünüyorum. Ama bir kişiye bile dokunduğunuzu görmek, hiç beklemediğiniz anda birisinden bunu almak sizin tekrar kaleme kâğıda sarılmanıza neden oluyor. Sakladığım mailler var. Hattâ birkaçını yılda bir tekrar okurum.
Spor yayıncılığının günümüzdeki durumu hakkında neler söylemek istersin?
Artık yazılı metinler giderek daha az tüketiliyor. Dijital mecrada edilen sözün “kıymet”i birçoklarına göre daha fazla. Ben dünyanın da kağıttan okumaktan biraz uzaklaştığını düşünüyorum. Umarım yanılırım. Socrates gibi, Eurosport gibi nefes aldığım duraklarım var. Ama spor kanallarını takip etmiyorum, sadece yayınladıkları naklen spor müsabakalarına göre o kanalları açıyorum. Spor gazetelerini vapurda okursam okurum. Bana hiçbir zaman hitap etmedi. Mahallede futbol oynamayan, çok kötü olduğu için kalecilik deneyimi bile bir dakika sürdüğünden hakem yapılan bir çocuktum. Bulduğum her şeyi okuyarak büyüdüm. Ama o zamanın yayın organlarının derinliğini yıllardır istisnaları dışında göremiyorum. Gelişim Spor, Radikal Futbol ve Socrates benim için halen çok özel.
İntihar eden kaleci Robert Enke’ye dair yazını hatırlıyorum, gene Hırvat futbolcu Darijo Srna ve babasının dramını kaleme aldığın gibi daha nice yazılar var. İmkânın olsa karşılıklı oturup hikâyesini dinlemek istediğin spor insanları kimler?
En çok Galeano’yla oturup sohbet etmek isterdim. Külliyatı bir tarafa, benim için en özel spor yazarı o. Bambaşka konuları da konuşurduk eminim. Maradona’yla da konuşabilsek eğlenirdim sanki. Yaşayanlara gelirsek ki, gelmeyeyim, zira sayısız spor insanıyla oturmak isterdim. İlla ilahlaşmış olanlarla değil.
Spora dair yazıların bir tarafa Verdi’den, William S. Burroughs’a, İkinci Dünya Savaşı’ndan Mimar Sinan’a hayatın içinden birçok yazı kaleme aldın. Bir gün kurmaca bir metnini de okuyabilecek miyiz
Kısmet.
Kafanda bir kitap yazma fikri var mı?
Yıllardır düşünüyorum. Aslında bir proje olsa, çoktan yazılmıştı da olmadı. Belki bir gün diyeyim…