Abdulrazak Gurnah’ın “Hacılar Yolu” adlı romanı İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabı, çevirmeni Mehmet Deniz Öcal ile konuştuk.

“Hacılar Yolu”nu çevirmeye nasıl karar verdiniz?
Hacılar Yolu, Abdulrazak Gurnah’ın çevirdiğim ikinci kitabı. Geçen sene Kumdan Yürek’in çıkmasından kısa süre sonra yazarın Nobel Edebiyat Ödülü’nü almasıyla yayınevi, diğer kitaplarını da hızla basmaya karar verdi, sağ olsunlar benimle çalışmaya da devam etmek istediler. Önceden tanışıyoruz diyebilirim yani.
Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz? Yazarlara sorulur, biz de çevirmen olarak size soralım: Bir çeviri rutininiz var mı?
Uzun süre çevirilerimin hepsi gönüllülük işiydi; lisede çok fazla çizgi roman okuyordum ve telifsiz çizgi romanları çevirip internet üzerinden paylaşan bir grupla çalışıyordum. Yaşla beraber çizgi roman hevesi geçince edebiyata yöneldim, dört yıldır kitap çeviriyorum. Ağırlıkla roman çeviriyorum ama en zevkle yaptığım çeviri hâlâ ilk kitabım, Mike Massimino’nun otobiyografisi Astronot. Rutin ise benim için çok önemli, her gün beş sayfamı çeviririm. Kitap çevirmenliği evden yapılıyor ama ben bilgisayarımı kapıp kafelerde çeviri yapmayı da seviyorum. Her günün çevirisi bitince “Harç bitti, yapı paydos,” demek de rutinimin sevdiğim bir parçası.

“Hacılar Yolu”nun çevirisine gelelim. Nasıl bir süreçti, ne kadar sürdü, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Hacılar Yolu beni dört ay kadar meşgul etti, açıkçası Gurnah, çevirmesi kolay bir yazar değil. Söz yerindeyse ağır edebiyat yapmayı iyi biliyor, ben de bunu yansıtmaya çalışıyorum. Umarım okur ve görürsünüz, ana karakter Daud’un krikete ilgisi var ve sık sık maçlardan, oyunculardan bahsediyor. Bizim hiç bilmediğimiz bir spor tabii, olan biteni anlamak için kriket maçları izlemem, kuralları araştırmam gerektiği oldu. Buna rağmen sendelediğim yerlerde editörüm Necdet Dümelli metnin elinden tuttu, kendisine buradan çok teşekkür ediyorum.
Çevirmeden önce okuduğunuz, sevdiğiniz, aşina olduğunuz bir yazar mıydı Abdulrazak Gurnah? Yoksa çevirmeye karar verdikten sonra mı tanıdınız?
Çevirerek tanışmak kısmetmiş, yayınevinin beni yönlendirmesiyle başladım okumaya. Müge Günay’ın çevirdiği dört kitabı daha var, onları da çeviri yolculuğumuz başladıktan sonra elime aldım. Tabii geçen sene Nobel’i almasıyla ünü çok arttı, çevirmeni olmasam muhtemelen kulağıma o vesileyle gelecekti ama son önceden tanıyanların arasına sıkışabildim.
Abdulrazak Gurnah orijinal dilinde nasıl bir yazar sizce? Dil kullanımı, üslubu, öne çıkan özellikleri neler?
Gurnah, Tanzanyalı bir yazar ve ekseriyetle göçmen hikâyeleri yazıyor. Nijerli yazar Chinua Achebe’nin ortaya koyup yaygınlaştırdığı bir amaçla, İngilizce yazıyor. Achebe, sömürgecilik sonrası edebiyat yazarlarının İngilizceyi, işkencecilerinin elindeki kırbacı kapıp onlara saldıran bir köle gibi kullanabileceğini söylüyor. Bu yöntemi benimseyen yazarlar, kültürlerini yıllarca baskılamış ve sayısız zulüm çektirmiş Batı medeniyetini yeren eserlerini kaleme almak için İngilizceyi kullanıyor ve dile kendi kültürlerinden unsurlar katarak “dili ele geçiriyor”. Küçük harfle ingilizceler yaratmak deniyor buna. Yazarın amacının bu olduğunu bildiğim için Türkçe metinde de bu Afrikalılıklara yer vermeye dikkat ettim.
Ayrıca Gurnah’ın okurun ilgisini yönlendirme konusunda çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Hikâyenin neresine odaklanmak istiyorsa okur da gözünü oradan alamıyor, o sırada filanca karaktere ne olduğunu merak edemiyor. Bu okurdan okurda değişebilecek bir şey tabii, benim yazarla kimyam bu şekilde tuttu.
Çevirmen olarak kitapta sizi özellikle çok etkileyen bir bölüm var mı? Varsa hangisi ya da hangileri?
Daud’un arkadaşları Karta ve Lloyd’un olduğu tüm bölümler. İkisinin kavgaları, gerekli noktalara parmak basan ırk tartışmaları üzerinden ilerliyor. 1964 Zanzibar Devrimi sırasında yaşananların anlatıldığı bölümler, insanın kanını donduruyor ama bence anlatının en güçlü olduğu yerler.