Tarhan Gürhan

Hayat mücadeleni en ön sıradan bir tek sen seyredebilirsin. Gerisi yarım yamalak tanık olur yaşadıklarına. Sen, kendin bile, kendin hakkında emin değilken, başkaları bit kadar tanıklıklarıyla seni yargılarlar. Mahkeme dediğin illa adliyede olmaz, gün içinde insanlar birbirlerini sürekli yargılarlar ve ceza vererek kendilerini önemli hissederler. Oysa adil olmak tek bir kişinin tanıklığı değildir. Tarafları da tarafsız bir şekilde dinlemek lazım. En büyük adalet temiz bir vicdandan gelir. Bu devirde vicdanını yıka yıka temizleyemeyenlerle dolu kentler. Bu vicdanını temizleyemeyenler edebiyat da yapıyorlar. Fakat o kadar kirliler ki temizlenmek yerine edebiyat dünyasını kirletiyorlar.

İnsanı kendi kuyusundan kimse çıkaramaz, ancak kendisi… İnsanın kendini tava, edebiyata getirmesi kıymetlidir. Yazarak kendi önünü açamayan yazar, okurunun da önünü açamaz. Çünkü yazar da bir okurdur ve iyi okur olmadan iyi yazar olmak istisnadır. Kaideler hep ayakta kalır, bozulmaz. Yazmak bir sancı, yazmamak başka bir sancı… Dünyanın en güzel şeylerinden biri kendin olmaktır. Yazarlık için de kendin olmalısın. İnsan en çok kendisine kök salabilir çünkü. Oysa herkes başkası için unutulmaz olmak istiyor.

Bir güzeli sevmek… Seni de güzelleştirir. Bir güzeli sevmek seni ona dönüştürür. Kiç ama genellikle kırık dökük hayatları topluyorum. Seviyorum onların hikâyelerini. Kendime benzetiyorum onları. Benzerlerimi topluyorum hayattan, belki herkes gibi… Hayat onların sözcüklerinin içine sinmiş gibi gelir bana. Kayıtlıdır hayat. Kelimeler içlerindeki hayatlar kadar büyüleyicidir. Belki de bu yüzden, hiçbir şey olmayı yazar olmak kadar istemedim.

Anlatıp durmak ne demek? Bu ne iştahlı serüven. İşte yazdıkların bu hale gelir, getirir seni. İnsanların edebiyata ihtiyacı var. Bu yüzden yazıyor bunca insan. Küçük ya da büyük boşlukları dolduruyorlar. Kendi içlerindeki boşluğu da dolduruyorlar. Sonuçta edebiyat bir duygu bulaştırma sanatı. İnsanın yolu her daim duygudan geçiyor.

Eskiden yazmak için okuyordum, şimdi yazmamak için okuyorum. “Kafanız karışık mı?” diye çekinerek soran okurum var. Karışık olmasa neden yazayım ki… Ben yalın değilim ki yazdıklarım yalın olsun. Kafam karışık, yazarak o karışıklığa dalıyorum. Artık ne çıkarsa.

Burada durup sizin yazarlığınız üzerine sesli düşünelim. İhtiyacınız olabileceğini düşündüğüm fikirlerimi sıraladım. Aşağıdaki maddeler akla geliş sırasına göre dizilmiştir, başkaca hiçbir kasıt güdülmemiştir. İşte size yazarlığın bazı toplu kanıtları… Bu maddeler defalarca kanıtlanmıştır. Hafife almayın, uygularsanız vakit kazanırsınız.

23- Hayattan verdiğin her parça yaşamalı.

24- Bir dertleşme, iç döküş, kafa sesi gibi anlatımlar bıçak sırtıdır.

25- Detaylar… Detaylar… Detaylar… İyi avcı olmalı.

26- Bazen durumlar iyi, işçilik zayıf kalıyor. Hepsi dengede olmalı.

27- Noktalamasız yazan yazarlar var: Leylâ Erbil, Hayati Baki, Mehmet Fehmi İmre… İmre, 176 Yıl adlı koca romanını böyle küçük harflerle ve imlasız yazdı… Benim sevdiğim bir biçim. Tembel okurun seveceği bir deneme değil. Ama imlasız yazmak okumayı güçleştirdiği için cümlelerin üzerinde sürekli geri dönüyor okur. Belki de metnin daha iyi okunmasını sağlıyor. Böyle imlasız ve noktalamasız yazmanın en sevdiğim yanı, okurun zorlanması ve tekrar tekrar okuması. Normal yazdığında okuyup geçiyor ve hemen unutuyor.

28- Çok koyu, yoğun metinleri, biraz açmalı mı? Bazen 3-4 öyküye yetecek kadar malzeme bir öyküye sıkıştırılıyor.

29- Metnin yükünü ağırlaştıran her şey atılmalı.

30- Uzun tek bir cümleymiş gibi, her şeyi bir çırpıda anlatıyormuş gibi…

31- Çelişkilerin çok iyi yazılması lâzım. Karakterler çelişkileriyle var olmalı.

32- Mitolojideki tanrıları sadece isimleriyle değil de hafiften de olsa hikâyeleriyle mi sokmalı metne?

33- Dili kıran tamlamalar yerinde kullanılırsa çok büyük etki yapıyor.

34- Paragraf başlarına tekrar tekrar bakmalı. Bazı paragraflar birleşebilir.

35- Bir metni düzeltirken derdim şu: Okuru metinden koparabilecek hataları yok etmek.

36- Karakterlerine üvey evlat muamelesi yapma!

37- Karakterin yarılmışlığını iyi vermeli.

38- Yabancılaştırma efekti gibi yazarın metne doğrudan müdahalesini sevmiyorum.

39- Disiplin demek yerine, disiplinin kendisini anlatmak gibi.

40- Söyleme, anlat!

41- Karşılıklı tıkanan karakterler bize aşkı güzel anlatır.

42- Yaratıcılık için rutini kır.

43- Başımıza ne geliyorsa eksik kelime bilgisinden geliyor. İstediğimiz şeyi istediğimiz gibi anlatamıyoruz. Emin Özdemir bizi “300 kelime ile konuşuyorsunuz” diye aşağılardı. İki sözlük şart. Temel Türkçe Sözlük (Kemal Demiray), Osmanlıca Türkçe Sözlük (Ferit Develioğlu).

44- Öyküde ironi ve kara mizah olmazsa okuyamıyorum.

Bir yaratıcı yazarlık atölyesinin daha sonuna geldik. Yayında ve yapımda emeği geçen herkese çok teşekkürler.

Tarhan Gürhan