Hulki Aktunç’un kitaplarında yer almayan, Yasakmeyve şiir dergisinin “Şiir ve Mastürbasyon” dosyası için kaleme aldığı yazısını ilginize sunuyoruz.

Hulki Aktunç
Otuz İki

31 ile ilgili saptama, görüş ve yorumlarım iki kitabımda bol bol bulunabilir: Büyük Argo Sözlüğü (5. Basım, 2008) ve Erotologya? (4. Basım, 2008). İki yapıt da gözden geçirilip genişletilmiştir. Malzememiz boldur evvel allah!

Mastürbasyon, 31!..

Sözcüğün önemli bir anlamı da şu: Temelsiz, hiçbir şeye yaramayacak işlerle uğraşma… Ya da, kendini aldatma ve başkalarını da bile bilmeye aldatmaya çabalama.

Ben bu yazıda gene 31’den söz etmek isterim: Ancak, Nur Suresi, 31. Ayetten söz etmek isterim. Özdemir İnce kanıtladı, türban dayatmasının dayandırıldığı bu ayetin saçla başla hiçbir ilgisi yoktur… 31. Ayette, kadınların saçlarını başlarını değil cinsel organlarını (ırzlarını) örtmeleri buyurulmaktadır! Yasak meyve?

Örtülmesi gereken yer, Arapçasıyla füruce, Türkçesiyle dişilik’tir, cinsel organdır. “Ayıp yer, yarık, çatlak” gibi anlamları var. Ferc, dişi hayvanların dişilik organları anlamında da, erkeklik organı anlamında da kullanılmıştır. Yasak meyve?

Yalnız 31’e değil 30’a da bakmalıyız.

Nur Suresi, 30. ve 31. ayet:

30- Ey Muhammed! İnanan erkeklere söyle: Gözlerini mahremden çevirsinler, fürucelerini (cinsel organlarını) muhafaza edip örtsünler. Bu onlar için çok temiz harekettir, şüphe yok ki, Allah (onların) yaptıklarından haberdardır.

31- İnanan kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar. Fürucelerini korusunlar. Süslerini kendiliğinden görünen kısmı hariç açmasınlar. Süs yerlerini, kocaları, yahut babaları, yahut kayınpederleri, yahut kardeşleri, yahut erkek kardeşlerinin oğulları ve üvey oğulları, yahut kız kardeşlerinin oğulları, yahut erkekliği kalmamış hizmetçiler veya kadınların füruc yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler.

30’da, erkeklerin de saçlarını başlarını türbanla örtmeleri mi buyurulmakta?!

31. ayete göre, kadınlar ırzlarını örtecektir. Yalnızca bu kadar. Ama 31. ayetin saç baş örtme biçiminde çevrilmesi, bu korkunç yanlışlık, ve giderek sahtekârlık, ülkemizin gündemine bastırılmıştır, bu yalanı yıllardır dayatanların günahları çok büyük olmalı; ancak, yalan saptanıp ortaya konulduğu halde 31’in yanlış, yanlış da değil, tahrif edilmiş biçimine inanıp drama düşen türbancılara da diyecek yok. “Henüz anlamayan çocuklar görebilir” deniliyor! Çocuklar, saçı başı ırz sanmayacak denli namusludur! Diğerlerine, aldanıp aldatanlara gelelim…

Yüce Kitab’ı inananlar nezdinde aldatanlar! Tahrif edenler!

Türkiye boyu, dünya boyu sahtekârlık, 2008’in olayı değil…

Örneğin, 2002’ye gidelim… Şimdi, Nobel’li olduğuna sevindiğim ama Nobel’ci olmasından, oryantalist’te takılıp kalmasından hiç hazzetmediğin Orhan Pamuk’un şu 31’le ilgisi, bilgisi, ilgisizliği ve bilgisizliğine bakalım…

Kar, Orhan Pamuk’un özüyle de biçimiyle de en kötü romanı. Feci Türkçesi, bu romanda da sürüyor. Milli Eğitim Bakanlığı, Türkçenin bozulması sorununda yazarlardan yardım alacakmış; Pamuk da bunların arasında sayılıyor. Dilin temeli olan sentaksı (sözdizimini, düzenleyimi) asla öğrenemeyen Pamuk, bakanlıkla birlikte dilimizi de kurtarır hayırlısıyla! (Kar üzerine yazmayacaktım; ama şimdi bu roman üzere –Nobel’lilik nedir, Nobel’cilik, ne demektir, onun da üzerine– ayrıntılı bir eleştiri hazırlıyorum. Burada, şimdilik, nedeni, evet, bir bakıma 31… Kısaca görelim.)

***

Kar romanının düğümlerinden biri, belki de başlıcası, Nur Suresi 31. ayete dayandırılan bölüm; başlık:

“5, Hocam, bir soru sorabilir miyim? KATİL İLE MAKTUL ARASINDA SON KOMUŞMA.”

Bu bölümde, alçakça bir cinayet anlatılıyor… Katile hak verilircesine anlatılan bir cinayet.

Alçakça, çünkü, Pamuk’un (ve katilin! Ve maktulün!) dayandığı 31 yanlış!

“Eğer Allah’tan korkuyorsan Sayın Profesör Nuri Yılmaz ve Kuran-ı Kerim’in Allah’ın sözü olduğuna inanıyorsan sayın hocam, o zaman bana Nur suresinin o güzelim ayeti kerimesi hakkında ne düşündüğünü de söyle bakalım” / “Bu ayette, evet, kadınlar başlarını örtsün, hatta yüzlerini de gizlesin diye çok açık bir şekilde belirtilir.”

Katil yanlış biliyor, maktul daha da yanlış biliyor. (Yazar, sanırım hiç bilmiyor. Bilmeli, irdelemeliydi; oralı değil.)

Maktule önce pek saygılı görünen katil, sorgulamasını sürdürür.

“O halde dinlerinin gereğini yerine getiren mümin kızlarımız niye laiklik bahanesiyle derslere alınmıyor?” (Sentaks yanlış.)

Katil, Tokat’ta, Şenler Çayevinde ocakçıdır. Adını söylemeyecek kadar da “uyanık” ve alçaktır. (Dikkat: Kar romanında hep uydurma adlar vardır; sayılı somut özel adlardan başlıcası, Cumhuriyet’tir her nedense… Gazete.) Katil, bütün gün Bayrak Radyosu’nu dinlemektedir. Müminlere karşı işlenen bir haksızlık kafasına takılmakta, kim haksızlık ettiyse saptayıp, o kişiyi ülkemizin neresinde olursa olsun arayıp bulmakta ve cezasını vermektedir. İnsan ister istemez Yargıtay baskınını anımsıyor.

Katil, cellat, 31’in doğrusunu bilmemektedir. Maktul de bilmemekte. Yazar da!

Katil, “müthiş” adam: Hapisteymiş, birtakım kişileri döverek “kötü alışkanlıklarından kurtarıp namaza başlatmış”… Babayiğite bakın! Dayakla namaz kıldıran bir mücahit! Ve katil ve cellat.

Maktule şöyle diyor… “Yani, şerefsiz, Allah’ın emrine uyan tesettürlü, imanlı kızları sen kendi kızının keyfi olsun diye mi kapıda polislere coplatıyor, zulmedip intihar etmelerine yol açıyorsun.”

(Dikkar, gene yalan: Bu yüzden intihar eden bir tek kişi yoktur. Çoğullaştırma –intihar etmeleri– ise, ayrı ve kuyruklu bir yalan… Cümlenin düzenleyimi de gene yanlış.)

Hoca’nın kızının başının açık olmasını da artistlik’le, orospuluk’la yaftalayan mücahit bir katil bu katil…

Hoca’yı katleder.

Yanlış, tahrif edilmiş bir 31 adına cinayet işler.

Yalnız, gene dikkat, başı dinsel safsatalarla dönmüş bir manyağın işlediği bireysel bir cinayet değildir bu: Adını söyleyemeyen cani, “İslamcı Mücahit Adaleti” (bir örgüt) hocayı ölüme mahkûm ettiği için kurşunlamaktadır! İdam etmektedir… Yani canimiz, olmayan bir yasa maddesine göre infazcıdır, cellattır.

Orhan Pamuk, yabancı dil bilir; elindeki Kur’an çevirilerine, İngilizcesine, Almancasına, İtalyancasına hiç bakmadı mı?

Türkçe meallerdeki yalpalamayı görmedi mi? Arapça bilen bir dostundan, 31’i çevirmesini istemedi mi?

Yazık!

Kar romanı, çok önemli bir düğümünden çürük.

Öyle düğüm ki, romanın bütününü çürütüyor.

***

Özüyle de biçimiyle de yanlış bir tümceye bakalım: “Ama tesettür, bilakis kadını tacizden, ırza geçme ve aşağılanmadan korumuş ve daha rahat toplum içine çıkar hale getirmiştir.”

Demek ki tesettürlü olmayan kadın, (artist ve orospu) tacize uğrayacaktı, ırzına geçilecekti onun, aşağılanacaktı; toplum içine daha rahat çıkamayacaktı. Özü bu. Yanlış.

“Bilakis kadın” kimdir bilemem… İçine çıkacağı “daha rahat toplum”u da bilemem. Pamuk, “toplum içine daha rahat çıkar hale getirmiştir” demek istemektedir. Tümcesinin biçimi de… Yanlış.

Şimdi, “yazar, kişilerine söylettiklerinden de mi sorumludur?” derseniz, yazarın kişisine söylettikleri yanlış ve muharref ise ve yazar bunları düzeltme bilgisiyle bilincini göstermiyor ise, evet, yazar sorumludur. Kar’da, her bakımdan sorumsuzluk görüyorum.

***

Kar’ın yeni baskılarında, Pamuk, 31’i doğrusuyla değiştirecek kadar cesur mu?

Göreceğiz.

Bu romancının, dillere destan Türkçesini değiştirip düzeltebileceğini ise hiç sanmıyorum artık.

Not 1: Yanlış anlaşılmasın, ben türbanlılar üniversitelere alınsın / alınmasın falan gibi saçma sapan bir gündemi tartışıyor değilim… Ama, bu tartışmaların ülkemizin temel çelişkisi olan sömürenler-sömürülenler çelişkisini nicedir örtmesinden nefret ediyorum. Ne yani, türbanlı kardeşimle türbansız kardeşimi farklı sömürgenler mi sömürüyor? Türban’cı dayanak, yanlış, tahrifliyken üstelik.

Not 2: Yukarıdaki çeviri, Arapçayı anadilince bilen bir ozandan, Metin Fındıkçı’dan…

Notların notu: Ben bu yazıyı bitirmek üzereyken (6 Mart 2008) boşuna uğraştığımı anladım… AKP’nin “kurmay”larından Cüneyd Zapsu, meğer açıklamış: “Bir hanıma türbanını çıkar demek, sokaktaki bir hanıma donunu çıkar demekten farksızdır!”…

Söyleyecek bir şey var mı? Bu tartışmadan nefret ediyorum demiştim, hayır TİKSİNTİ duyuyorum artık. Derin bir tiksinti.

Hulki Aktunç

Kaynak: Yasakmeyve, sayı 31 (Mart-Nisan 2008), sayfa 44-46.