
“Var olmanın tek tedavisi okumaktır!”
Nora Kitap
Bazen insan bazı bildiği şeyleri tekrar yüksek sesle söyleme ihtiyacı duyar, kendi kendine ya da başkalarına. Kendini inandırmak için mi? Yüksek sesle yazmak için mi? Nasıl yazdığımı seslendireyim istedim size. Belki bir yol olur. Belki gidilmemiş bir deniz… Deniz…
Önce aklıma düşüyor bir cümle, bazen kelime. Onu o çıplak, ham haliyle deftere düşüyorum. Orada bekliyor uzunca. Sonra vakti (o vakit hep değişken nedense!?) gelince onları monitöre düşürüyorum. “Zula” diye bir dosyam var, onun içine. Orada da bekliyor uzunca. Bir “metin” yazasım geldiğinde (pek de gelmiyor aslında) o dinlenmiş, damıtılmış cümleler arasına dalıyorum. Aklımdaki kurguya uygun düşeceğini düşündüklerimi yeni bir sayfaya ayıklayıp yazmaya başlıyorum, o dinlenmiş ama bir şeye benzemeyen halleriyle. Sonunda kabaca, ham olarak önümde bir “metin” buluyorum.
İnce işçilik denen hummalı çalışma daha sonra başlıyor. Şimdiye kadar yapılanlar sadece hazırlık. Yazdıklarımın vahşi halini okuduğumda, fazlalıklar ve eksiklikler sırıtıyor. Onları da teker teker gideriyorum, hiç acele etmeden. Artık sesli okunabilecek bir “metin” çıkıyor ortaya. İşte o sesli okuma bütün bir “metni” telef edebilir. Bütün yamukluklar çıkıyor ortaya. Sonra bir daha, bir daha yazıyorum. Bir daha okuyorum. Okudukça güzelleşiyor meret! Her okumada kendine geliyor “metin”.
İçimdeki katil, “metni” kusursuza yakın bir halde öldürüyor. İşte ancak o zaman “bitti galiba bu” diyorum. Sonra, ben de bitiyorum. Bekletmeye başlıyorum. Bu işin sırlarından biri “süzmek” ve “bekletmek” sanırım. Yeterince beklediğine karar verdiğimde, “metnin” son haliyle mesafemi koruyabilmek için yayımlatıyorum. Yoksa ölene kadar tek bir “metin”le uğraşabilirim. Belki de öyle oluyordur da haberim yoktur! Artık “metin” benim olmaktan çıkıyor. Sanki yerçekimsiz bir ortamda dolanmaya başlıyor gibi geliyor bana.
Size bir kısa yol önereyim: Bir yazarı seçin ve onun bütün eserlerini okuyun. Bu hem iyi hem kötüdür. İyidir, müthiş bir edebiyat tadı alırsınız. Kötüdür, o yazar derinizin altına işler ve siz farkında bile olmadan onun gibi yazarsınız. Kendi üslubunuz için derinizdeki dikenleri tek tek ayıklamalısınız. Ancak kendinizi bulduğunuzda üslubunuzu da bulabilirsiniz.
Burada durup, sizin yazarlığınız üzerine sesli düşünelim. İhtiyacınız olabileceğini düşündüğüm fikirlerimi sıraladım. Aşağıdaki maddeler akla geliş sırasına göre dizilmiştir, başkaca hiçbir kasıt güdülmemiştir. İşte size yazarlığın bazı toplu kanıtları… Bu maddeler defalarca kanıtlanmıştır. Hafife almayın, uygularsanız vakit kazanırsınız.
1- Bazı öyküler daha az, bazıları daha çok eleştiri alırlar. Hepsi aynı değiller.
2- Sevdiğin öykülerin listesini çıkart ve onları neden sevdiğini düşün. Kendi öyküne ulaşırsın.
3- Okuduğun öyküler üzerine eleştiri yazmak çok geliştirir. Anlamaya çalışmak öğreticidir.
4- Öykü, matematiğini çözünce gevşer, anlaşılır olur. Anlamadığın şeyi çözemezsin.
5- “Çok bakanın daha iyi görmesi” Haydar Ergülen. Üzerine düşünmek lâzım.
6- Karakterler yoksun bırakmasın öykülerini.
7- Öykünün derdi insanı aramak, bulmak değil!
8- Öykülerin olay öyküsü değil, durum/kesit öyküleriyse, yarattığın durumlar çok daha kıymetli. Onları sonuna kadar sağmalısın.
9- En iyi eleştirmen yazarın kendisidir.
10- Daha da derinleşebilecek bir öyküyü güdük bırakma.
11- Kendinde ve okurdaki tatmin duygusunu artır artırabileceğin kadar.
12- Devamlılığı kaçırma.
13- Kurgusu geliştirilebilir bir öyküyü cılız bırakma.
14- Karakterlerini biraz daha işle, derinleştir.
15- Sorular metni çok iyi açar. Sorusuz bırakma kendini ve bizi.
16- Didaktik olma. İlla o cümleleri kullanacaksan, metne yedir. Yazar çıksın aradan.
17- Güzel betimlemelerin olsun. Güzel detayların. Bir küçük detay öykünü uçurabilir.
18- Mekânı daha detaylı anlat, yaşat bize.
19- Öykünün adındaki ipucu okutur bazen. Yansıtma için mercek gibi bir başlık bul, güzel bir başlık.
20- Özgün cümlelerini artırmalısın.
21- Oportünizmi sevmem ama yazar metnine karşı oportünist olmalı. Neyin faydalı, işine yarar bir materyal olduğunu iyi seçebilmeli.
22- Yazarlık ve yazı üzerine konuların işlendiği öyküler tehlikeli.
Tarhan Gürhan
Sesini, üslubunu, vurgularını duydum okurken. En sevdiğim şey.; yazanı tanıyınca yazdıklarını okurken onu dinliyor gibi olmak. 🙂 Tabi böylesi metinlerde…. Keyifliydi, sohbetlerin gibi… eline sağlık Tarhan.
Çok teşekkür ederim Başak : )
Seni dinledim okurken. Sesini hatirliyormuşum. Anladım. Bir de. Öykünün derdi insanı aramak bulmak değil; bu beni yollara düşürür. Vallahi!