C.D. Rose’un “Herkes Başka Biriyken Kim Kimdir” adlı kitabı Notos Kitap tarafından yayımlandı. Romanı, çevirmeni Emre Ağanoğlu ile konuştuk.

“Herkes Başka Biriyken Kim Kimdir”i çevirmeye nasıl karar verdiniz?
Çevirinin fikir babası Oğuz Tecimen’di. Notos’ta yayımlanacak bir iki makalenin çevirisini bana teklif etmişti Oğuz, her defasında uyumlu çalıştık. Yayınevi bu kitabı yayımlamaya karar verince Oğuz tekrar kapımı çaldı. İlk kitabını bildiğim bir yazardı Rose. Teklif gelince hemen kabul ettim.
Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz? Yazarlara sorulur, biz de çevirmen olarak size soralım: Bir çeviri rutininiz var mı?
Roza Hakmen’in, Ahmet Cemal’in, nicesinin yanında kendimi çevirmen saymam ayıp olur. Samimi de olmaz zaten, zira kendimi çevirmen olarak tanımlıyor değilim. Olsa olsa, yolumun ara sıra çeviri deliliğine çıktığını söyleyebilirim. Son on beş yılda, yanlış hatırlamıyorsam, çevirilerim bir düzineyi bulmuştur –o uğraşlarım beni Henry James’ten Flannery O’Connor’a dek pek çok isme çıkardı. Benden alıp götürdüğü onca saate, beni kimi zaman elimi kolumu bağlayacak kadar yormasına rağmen, çevirinin Türkçeyle kurduğum ilişkiyi zenginleştirdiğini yadsıyamam. Sanırım sırf şu zorluğa bir nebze de olsa diklendiğime kendimi inandırmak için bir rutine sadık kalmaktan kaçındım hep. Burada Selahattin Özpalabıyıklar’dan kopya çekecek, onun yine Parşömen’in bu sayfalarında işaret ettiği enfes yöntemsizliği kendime yakın bulduğumu söyleyeceğim.
“Herkes Başka Biriyken Kim Kimdir”in çevirisine gelelim. Nasıl bir süreçti, ne kadar sürdü, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Kitabın başına oturmam pandeminin, evlere kapatılmamızın ilk aylarıyla çakıştı. O günlerde odaklanma sorunu yaşamadım değil, neyse ki Rose’un kitabın bir bölümünden diğerine, nefes almadan değişen üslubunun beni bir arada tuttuğunu söyleyebilirim –her gün, birkaç saatliğine de olsa tetikte olma zorunluluğu her derde deva olabiliyor. Çeviri boyunca uzun uzadıya zorluk çektiğimi söyleyemem, fakat yukarıda da değindiğim farklı üsluplar istifi nedeniyle zaman zaman kendi elime vurmam gerekti. Ateş alır gibi ilerlemiş bir bölümün tortusunun, onu takip eden sükûnete bulaştığını neden sonra fark ettiğimi, sayfalar dolusu cümleye sil baştan başladığımı hâlâ hatırlıyorum.
Çevirmeden önce okuduğunuz, sevdiğiniz, aşina olduğunuz bir yazar mıydı C.D. Rose? Yoksa çevirmeye karar verdikten sonra mı tanıdınız?
C.D. Rose’u ben de çoğu okur gibi, bizde Olamayanlar adıyla yayımlanmış ilk kitabıyla tanıyordum.
C.D. Rose orijinal dilinde nasıl bir yazar sizce? Dil kullanımı, üslubu, öne çıkan özellikleri neler?
Kalemini kurduğu oyunlara saklamayı seviyor Rose. Bu ifade akla yavanlaşmış, sunacağı bir sürpriz kalmamış toprakları getirebilir elbette, ki bir yönüyle de doğru bu. Ne var ki, becerebilen becerebiliyor. “Kayıp elyazmasını bulan çevirmenin çalışmasını yayına hazırlayan editör” türü, iç içe çerçevelerle biçimlenen yapıtlar külliyatına iyi bir katkı sağladığını düşünüyorum Rose’un: Bildiğimiz dünyada hayalî, romanın evrenindeyse kimsenin tanımadığı yazarlardan kısa parçalarla örülmüş konferanslar uğruna, var olmayan bir şehirde kaybolmak… Kitabı biçimlendiren parçalardaki olası aksaklıkları, kapakta adı yazan edebiyatçının olmaktan da çıkarıyor üstelik bu yapı. Rose dur durak bilmeden okuru bu tür müşterek oyunlara zorlasa da, onun yeri geldiğinde susmayı bildiğinin kanıtlarına da sahibiz, bana kalırsa.
Çevirmen olarak kitapta sizi özellikle çok etkileyen bir bölüm var mı? Varsa hangisi ya da hangileri?
Aklıma ilkin, yukarıda değindiğim susma becerisi geliyor. Rose’un yazarlarından birinin Bach’tan esinlenerek kaleme aldığı parçaları özellikle kayda değer bulduğumu söyleyebilirim.