Nilüfer Marım

Kapı açıldı. Dan diye çarptı duvara. Anahtarları masanın üstüne fırlattı. Öksürüyordu. Aylardır. Ciğerleri sökülüyordu sanki. Saliha, dedi zar zor. Bağıramadığı belliydi. Yoksa evi inletirdi. İlkin sesimi çıkarmadım. Yatağa girdim. Usulca. Gözlerimi kapattım. Neredesin, Saliha? Odaya girdi. Bu saatte ne uykusu bu, güzellik mi? Yorganı üstümden çekti. Yorgunum. Kalk da ben yatayım, dedi. Yorgunmuş, kahvede kâğıt oynamak zor iş. Ayakucuma oturdu. Sigarasını çıkardı. Çakmak arandı, bulamadı. Zıkkım iç.

Mutfağa geçti. Arkasından gittim, ortalığı yakıp başıma iş çıkarmasın. Ocaktan yaktı sigarasını. Salona geçtik. Tekli koltuğa oturdu. Paçalarını sıvadı. Ayaklarından yayılan koku içimi kaldırdı. Yıka şunları der diye ödüm koptu. Yayıldı koltuğa iyice. Başını arkaya yasladı. Oh, dedi sigarasından çektikçe. Öksürdü. Gözlerini kapattı. Sigarasının külü düştü. Aldım elinden izmariti. Sobaya attım. Yeri sildim. Oh be, horlaya horlaya uyuyordu.

İçerisi serinlemişti. Soba geçmesin. Annem köpürürdü. Kömür attım. Tutuşmadı. Biraz da odun getirdim bahçeden. Çıra sıkıştırdım aralarına. Elim yanmasın derken, kapak düşüverdi. Sıçradı. Kim var orada, dedi. Hiç, dedim. Kapak. İyi, dedi. Devam etti. Yanındaki koltuğa oturdum. Bugün hiç keyfim yoktu. Oyamı elime bile almadım. Annem duymasın. Evi sildim süpürdüm. Yemek yaptım. O kadar. Cam kenarından geleni geçeni izledim. Okumadım hadi tamam, kafam basmıyordu, evlenirsin dedi annem, bir boğaz eksilir, o da olmadı. Ne arayan ne soran. Evden çıkarmıyor ki babam kendimi göstereyim, çürüyüp gidiyorum bu bir göz odada.

Odunlar tutuştu. Çıtır çıtır yanıyor. Saate baktım. Televizyonu açtım hemen. Sesi kısık izliyordum. Aman uyanmasın şimdi. Evlenme programı başladı. İlk konuk çağırılıyor. Kadın güzeldi. Siyah daracık bir elbise giymiş. Zayıf. Ben giysem göt göbek çıkar ortaya. Yaşını söyledi, kimse inanmıyor. Hiç göstermiyor. Kırmızı ruj sürmüş. Bakışları buğulu. Alımlı. Adam geldi sonra. Evin var mı, çoluk çocuk, neden boşandın… Binbir türlü bahane. Daha genç olsun, şusu olsun busu olsun. Dengi değilmiş. Yeni taliplerimi arıyorum, dedi. Zıpladım yerimden hemen. Telefonu buldum aceleyle. Numarayı tuşladım. Meşgul. Tekrar aradım. Meşgul. Meşgul. Zaten bende şans olsa erkek doğardım. Tekrar aradım. Çaldı. Allahım kalpten gideceğim. Düşünsene yarın o kadının oturduğu yerde ben oturuyor olabilirim. Beklemeye aldılar. Birazdan canlı yayında olacakmışım. Ne giyeceğim peki, insan içine çıkabilecek bir tane bile düzgün kıyafetim yok. Oradan verirler mi acaba? Annemin taktiği uygularım. Ağla ağlayabildiğin kadar. Elim ayağım birbirine dolaştı. Makyaj malzemem de yok. Çıldıracağım. Gözü kör olsun bu fakirliğin. Orada mısınız, dedi bir ses. Evet, dedim fısıltıyla. Ya babam uyanırsa diye aklım çıkıyordu. Kemiklerimi kırar elime verirdi kesin. İki sokak öteden biriyle konuştum kapının önünde diye oklavayı sırtımda kırdı. Dinlemedi bile. Oğlanın sevdiği var, bana onunla ilgili soru soruyor diyemedim. Yok yere dayak yedim. Bir ses, son bir dakika, dedi. Alo, dedim. Alo, alo, alo.

Sunucunun sesini duyduğum anda kapı çaldı. Abim. Abimdir bu. Babamdan daha beter yapar duyarsa. Kendi yediği haltlara bakmaz. Daha geçenlerde tıktılar içeri. Hap alırken yakalanmış. Ne ararsan var. Annem karakol kapısında yattı iki gün de öyle çıkardılar. Üç kuruş para kazanıyor sanayide, onu da bu merete yatırıyormuş. Sütüm haram olsun, dedi annem. Eve koymadı. Canına minnet, kendi gibilerin pisliğinde yatmıştır. Leş gibi döndü bir akşam. İnsanlıktan çıkmış. Bir deri bir kemik. Geber, dedim içimden. Palas pandıras kapattım telefonu. Minderin altına ittim.

Kapı yine çaldı. Açtım. Annem. Neredesin kız, dedi. Hiç, buradayım. Dondum. Hava buz. Atölyede de üşüdüm. Yemek hazır mı? Kurt gibi açım. Mutfağa koştum. Boşuna kapattım. Annem kızmazdı. Kısmet artık, yarın yine ararım. Yemeklerin altını açtım. Tabakları, kaşıkları, tuzu, ekmeği tepsiye koydum. Sofra bezini serdim. Tepsiyi getirdim. Elini yüzünü yıkadı annem, üstünü değiştirip geldi. Sobaya sırtını verdi. Kemiklerim sızlıyor. Isınamıyorum bir türlü. Abin geldi mi? Haberim yok, gelmedi, dedim. İpsiz sapsız geziyordur, bu sefer nasıl iş bulacak bakalım, kuruş yok ona, haftaya karakoldan ararlar yine. İt oğlu it. Omuzlarımı silktim. Umurumda bile değildi. Babanı kaldır, dedi. Duymazdan geldim. Yemeği getirdim. Sana diyorum, dedi. Babanı uyandır. Dürttüm bacağını. Tepki yok. Yemek hazır baba. Duymuyor. Elleme, biz rahat rahat yiyelim, kalkınca yesin o da. Tarhanayı kaselere doldurdum. Acı olmuş, dedi annem. İçimi yaktı. İyi ya ısınırsın, dedim. Turşu, yok mu? Var, getireyim. Koştum, aldım. Bir dilim ekmeği çorbasına doğradı. Turşu yedi iştahla. Acımdan ölecekmişim. Şükür. E ne yaptın bugün, bitirdin mi iğne oyasını? Pazara yetiştir, oyalanma. Satarsın, sonra da alışveriş yapar dönersin. Benden hayır yok valla. Yetişemiyorum artık. Bu domuzdan zaten yok. Baksana camış gibi yatıyor. Kaçta geldi? Senden yarım saat önce. Koca gün kahve köşelerinde siftiniyor Allahın belası. Sus anne, duyacak şimdi. Başlayacak yine vurup kırmaya. Gündüz gözüyle içmiş galiba, parayı nerden bulduysa, sızmış baksana, davul çalsak duymaz.

Orhan var ya bugünkü kadınları da beğenmedi, dedim. Kirayı nasıl denkleştireceğiz bakalım bu ay. Adam icra memurlarıyla dikilecek artık kapıya. Kadın çok güzeldi aslında. Daha çok oya yapman lazım Saliha. Getir göster bakayım bugünkünü. Yaşı var diye laf etti, göstermiyordu halbuki. Bırak şu zengin züppeyi, kasap et derdinde koyun can, dedi. Tarhanayı yiyemedim. Acı. Boğazımda kaldı. Öksürük tuttu. Boğuluyordum neredeyse. Patates kavurmuştum bir de. Baktım annem onu da silip süpürmüş. Tencerenin dibinde azıcık kalmış. Tabağına baktığımı görünce kızdı, ne öyle ters ters bakıyorsun, makine başında aç açına koca gün çalışıyorum. Kalanı ekmekle sıyırıp bitirdim. Babam uyanınca ne cevap vereceğiz, dedim. Aç olan uyuyamaz böyle, siktir et, sadece çorba yapabildim, dolap tam takır dersin. Kolaysa sen de. Derim. Yettiler canıma artık. Ben de çıkacağım o evlilik programına. İnsan gibi birini arıyorum diyeceğim, eli iş tutan, evine ekmek getiren, vurmayan, sövmeyen. Bulur muyum acaba kız, ne dersin? Gülüştük. İkimiz beraber gideriz. El ele. Bir kahkaha patlattı. İki kardeş buluruz belki. Ya da sen oğluna ben babasına. Tövbe yarabbim tövbe. Giyinir kuşanır gezmelere gideriz. Deniz kenarında çay içeriz. Dertsiz, tasasız. Güzel olur be… Ne zamandır böyle güldüğünü görmemiştim.

Ayakları da nasıl pis kokuyor, yediklerimi çıkaracağım şimdi. Gel, koluna girelim de, yatağa götürelim. Uyanmaz o artık, dedi. Kalktım. Dur, bekle. Sofrayı kaldırayım önce. Üstüne düşer bir de. Hızlıca mutfağa taşıdım hepsini. Tabakları lavabonun içine koydum. Ekmeği poşetine. Döndüğümde annem koltuğun kenarında öylece dikiliyordu. Yüzü bembeyaz, kanı çekilmiş sanki. Omuzları çökmüş, bayıldı bayılacak.

Nilüfer Marım