Mario Vargas Llosa’nın “Dünya Sonu Savaşı” adlı romanı Can Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabı, çevirmeni Süleyman Doğru ile konuştuk.

Süleyman Doğru

“Dünya Sonu Savaşı”nı çevirmeye nasıl karar verdiniz?

Mario Vargas Llosa daha önceden de tanıdığım, okuduğum bir yazardı. Can Yayınları bana yazarın 3 kitabını önerdi ve seçimi bana bıraktı. Ben bir süre kitapları inceleyip aralarında bir türlü karar veremeyince, isterseniz üçünü birden alın dediler ve dünyalar benim oldu. İlk olarak Hınzır Kız’ı çevirdim ve yayınlandı. Mario Vargas Llosa’nın tek aşk romanı ama bildiğimiz aşk romanlarından farklı, sonuçta onu yazan Vargas Llosa. O romanların ikincisi Dünya Sonu Savaşı’ydı. Eğer onu çevirmesem ölene kadar içimde ukde kalırdı. Son roman Katedralde Sohbet’in çevirisi bir süre önce tamamlandı, şimdi yayına hazırlık aşamasında. Vargas Llosa onun için yangından tek bir kitabımı kurtarabilecek durumda olsam onu kurtarırdım diyor.

Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz? Yazarlara sorulur, biz de çevirmen olarak size soralım: Bir çeviri rutininiz var mı?

Yaklaşık yirmi yıldır çeviri yapıyorum. Fransızca ve İspanyolcadan çeviriyorum. İlk başlarda ne teklif edilirse çevirdim; her meslekte olduğu gibi çevirmenlikte de belli bir tecrübeye sahip olana kadar zorlanmanız kaçınılmaz. Ancak kendinizi kabul ettirdikten sonra kitap seçebilecek konuma geliyorsunuz. Bu sefer de zamansızlıktan ötürü çevirmek isteyebileceğiniz kitapları reddettiğiniz oluyor. Ben en çok kurgu roman ve öykü çeviriyorum, ama deneme, anı, inceleme, eleştiri metinleri de çevirdim. En sevdiğim türü soracak olursanız kesinlikle roman. Çeviri rutinim belli bir kitap bazında, ona başlar başlamaz kendiliğinden oluşuyor. Öncesinde kısa bir hazırlık, araştırma ve okuma süreci var ama onu ayrı tutuyorum. Mesela diyelim ki elimde 400 sayfalık bir kitap ve üç ay zamanım var, o zaman benim o üç ay boyunca rutinim günde ortalama 5 sayfa çevirmek oluyor. Diyelim ki bugün bir şeyler çıktı hiç çeviriye oturamadım, o zaman sonraki beş gün boyunca 6 sayfa çevirmem gerekiyor. Bu yöntemi ya da rutini gerçekleştirmek için kendime sıkı bir disiplin uygularım çünkü bu olmazsa bir kitabın çevirisi asla bitmez, ortalıkta sürünür. En verimli çalıştığım zaman dilimiyse gece saatleri.

“Dünya Sonu Savaşı”nın çevirisine gelelim. Nasıl bir süreçti, ne kadar sürdü, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Çok keyifli bir süreç oldu. Öykü çok ilgimi çekti, beni içine aldı, en başından itibaren müthiş bir eser üzerinde çalıştığımın farkındaydım, benim gözümde hemen çok özel bir yer edindi, bütün bunların motive edici etkisiyle bir an dahi sıkılmadım, çeviri esnasında çok şey öğrendim ve yaklaşık 6-7 ay boyunca kendimi o evrenin bir parçası gibi hissettim. Hikâye Brezilya’da geçtiği için çok fazla Portekizce terim vardı ve bu dili de –İspanyolca kadar olmasa da– bilmemin faydasını gördüm. Mario Vargas Llosa çok usta bir hikaye anlatıcısı olduğu için sayfaların nasıl aktığını anlamıyorsunuz, en azından ben hiç anlamadım, kitabın uzunluğunu hiç hissetmedim.

Çevirmeden önce okuduğunuz, sevdiğiniz, aşina olduğunuz bir yazar mıydı Mario Vargas Llosa? Yoksa çevirmeye karar verdikten sonra mı tanıdınız?

Mario Vargas Llosa uzun zamandır tanıdığım, kitaplarını okuduğum ve bir okur olarak hayranlık beslediğim bir yazardı. Ayrıca onunla ilgili bir kitap da çevirmiştim: Gabo ve Mario. Gabriel García Márquez ve Mario Vargas Llosa arasındaki dostluğu ve sonrasındaki küskünlüğü ele alan kitap her iki yazarın da edebi gelişimini ayrıntısıyla irdelediği için onu çevirirken Vargas Llosa hakkında çok şey öğrenmiştim. Benim gözümde bugün kurgu anlatının tartışmasız en büyük ismidir. Başyapıtlarından biri olan Kent ve Köpekler’i yirmili yaşların başında yazmış olması inanılmaz; kaldı ki benim için her eseri bir başyapıt tadındadır.

Mario Vargas Llosa orijinal dilinde nasıl bir yazar sizce? Dil kullanımı, üslubu, öne çıkan özellikleri neler?

Mario Vargas Llosa tam bir dil üstadı. İspanyolcanın yanı sıra İngilizce ve Fransızcayı iyi derece bilmesinin üslubuna yaptığı katkı yadsınamaz. Ayrıca Vargas Llosa’nın en büyük özelliği muazzam çalışma disiplini ve bu yönüyle Flaubert’e benzetiliyor. Yapıtlarını cümle cümle, sözcük sözcük oluşturuyor ve gerçek anlamda nakış gibi işliyor; bunu metinde hemen fark ediyorsunuz. Çok kültürlü bir insan olduğu için farklı coğrafyalarda geçen romanlarında yerel unsurlara bol bol yer veriyor, böylece okuru kurguladığı evrenin içine daha kolay sokuyor. 1960’ların ortasından 70’lerin ortasına kadar dünya edebiyatını kasıp kavuran Latin Amerika Boom’unun baş aktörlerinden olan Vargas Llosa için bir eleştirmen daha ilk sayfadan okurun yakasına yapıştığını ve son sayfaya kadar bırakmadığını söyler; onun bir romanına başlayıp bitirmeden yakasını kurtarabilene aşk olsun.

Çevirmen olarak kitapta sizi özellikle çok etkileyen bir bölüm var mı? Varsa hangisi ya da hangileri?

Bu kitapta beni etkileyen birçok bölüm var: Öncelikle Vaiz Antônio karakteri, onun insanları etkileme gücü, asla kişisel menfaat gütmemesi, çaresizler için umut olması, Vargas Llosa gerçekten yaşamış olan bu karakteri çok güzel betimlemiş ve kuşkusuz kendinden bir şeyler katmış; 19. yüzyıl sonlarının Brezilya’sı, sadece kıyılarda mevcut devlet, ülkenin birçok yerinde kaderine terk edilmiş vatandaşlar, onların varoluş mücadelesi, hayata tutunma çabaları birçok yerde okurken, çevirirken tüylerimi ürpertti. Şu anda aklıma gelen özel bölümlerden bir diğeri de son bölümdeki savaş sahneleri; o nasıl bir vahşet, o nasıl bir kıyım öyle! Bu yaşıma kadar çok sayıda kitap okumuş biri olarak Dünya Sonu Savaşı benim gözümde yayınlandığı anda klasik unvanını almış bir metin.

Söyleşi için teşekkürler, edebiyat dolu günler diliyorum.