
“Ve – şimdi tut soluğunu – öyle taşısınlar seni
Arasından dağların – denizin ioa aoi…”
Arseni Tarkovski
bir yağmur olsam böyle yağardım ben de, deniz, dağ
çağırırdım seni bütün gelmemelerini hesaba katarak
sular büyürdü üçüncü gözümde pencereden başımı çıkardığımda
perde bedenime dokunur, yanardı evle, kırılırdı ev ahşap pencerelerinden
sevgilerden saygılara uzatılırdı susmaların kanyağı, iç-
ki dudaklarımda damıtırdım kâğıtlara akan zamanı
unutulmamak için mi yazmıştım, hayır, asla
unutmamak için mi, peki, öyleyse iyi
olmadık düşler kur, kaplumbağaları düşün, beni
yavaş yavaş yürüyorum, haritadaki ev çok yakıyor
yakışsın yüzümüze tertemiz havasıyla dünyanın-
yeni baharı, yeni günü, yeni kokusu: arınım
kollarınla sar yeşil yıldızlarını / doğanın
sana verdiklerini sonsuza kadar savun, unutma
toprağın üstünde yatana da hazine denir, neden: siz, kör kim?
yine de kökümüz toprakta, burnu havada olan kim?
bak, dalgalanan bayraklardan dökülen yıldızlara, aaa
hırsınla bütünleşen manzarayı tamamlayan sen: sin, in!: san
hatırım için kalmanın yasını düşün, geride kalmanın
yüzümü yelken gibi gerip rüzgârına bıraksam da
bir şeyler var kanatlarıma dolanan, beni olduğum yere çakan
ağzım açık kalıyor böyle olunca, söyle, deniz ne kadar uzakta?
hem “yürümek” dedim, “uçmak”, peki “yüzmek” kolay mı oraya?
karaya çıktı mı yine o tek hücreli canlı, aaa
denilen bu, deneyimlenen başka, yağmur dündü, şimdi bahar
hiç o anlattıkları gibi dönmedi bana deniz fenerleri
kalemimi verin, birkaç resif de ben çizeyim dağlara
çünkü şairlerin işidir dağları deniz kılmak
(yağmur dündü, şimdi bahar
ama yağmur! yarın da yağacak)
Çağın Özbilgi