Tuğrul Tanyol

Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni yazdığım şu günlerde insanlık yine savaşın soluğunu ensesinde duyuyor. On yıllardır vekalet savaşlarından huzur bulamayan dünya bu kez de neredeyse toptan bir savaşla karşı karşıya. Şiir nerede duruyor peki? Dünya şiir tarihi bu konuda pek de masum değil. Bilgilerimiz tarih kitapları kadar edebiyat ve şiirden de besleniyor. Homeros’tan Shakespeare’e, oradan günümüze, şairler hep barışı özleseler de bir yandan da savaş kahramanlarına övgüler düzmüşler.

Kuşkusuz şair de birey olarak yaşadığı dönemin bir ürünü. Ancak modern çağlarda içinde yaşadığı toplumun ve dünyanın temel sorunlarıyla ilgilenmiş. Roma döneminde Spartaküs’ü öven şair olamazdı. Bireyin değerinin önemsenmeye başladığı zamanlardan sonra, şairler günlük acılardan, adaletsizliklerden, insan haklarından söz etmeye başladılar. Bunu ustalıkla, bazen doğrudan bazen lirik söyleyişle dile getirdiler.

Şiirin büyülü bir uğraş olduğunu unutmamamız gerekiyor. Tüm sanat dalları büyü ile başladı, ne var ki şiirin büyüsü bugüne dek sürdü. Her iki uğraş da akıldışıydı. Her iki alanda da sözcükler ritim eşliğinde dile geliyordu. Romalılar belki bu nedenle kâhin ve şairi aynı sözcükle, vates sözcüğüyle tanımladılar. Şairler hep soru sordular, sorularını herkesin anlamayı umduğu ama anlayamadığı bir dilde yaptılar. Plato onları devletinde görmek istemedi. Türkçenin mimarı Yunus Emre’nin şiirleri Osmanlı döneminde yasak altındaydı.

Peki biz şairler geleceği görüyor muyuz? Gerçekten de birer kâhin miyiz? Kuşkusuz hayır. Ne var ki şair genellikle, belki de çok okuduğundan, bilginin her alanıyla beslendiğinden tarihin birçok döneminde en kültürlü kişileri oluşturmuşlardır. İtalyan Rönesans’ına eşlik eden Hümanizma’yı yaratan onlardır. Hümanizma hareketi olmasaydı ne Bilimsel Devrimler ne Aydınlanma çağları gerçekleşirdi. Donanımlı kişi olarak şair öngörülerde bulunur. Bugün hak ettikleri değere layık görülmeseler de şairler birçok konuda medya uzmanlarından çok daha duru bir biçimde görürler gerçekleri. Unutmayalım, Tanzimat döneminden başlayarak 1950’lere dek şairler gazetelerin köşelerini doldurmaktaydılar. Günümüzde oralarda şairleri pek göremiyoruz. Oysa insanlar bizim yaptığımız dille ticaret yapıyorlar, eğleniyorlar, acı çekiyor ve seviniyorlar. Güzelliği şiir ile tanımlayan bir toplumun çocuklarıyız. Şiirin güzelliğini doğrulayan ama şiir okumaktan kaçınan bir toplum bu, aslında biraz her toplum gibi.

Kimileri şiir büyüsünden arınsın istiyorlar. Anlayamadıkları şey o büyü dilde zaten var olan büyüdür. Şair sözcükleri kazıyarak onları kimsenin o güne dek kullanmayı akıl etmediği biçimlere sokar. Herkesin hissettiği ama dile getirmekte zorlandığı duyguları onlar için biz dile getiriyoruz. Hepimiz önce kendi dilimizin sonra da dünya dillerinin kurucu şairlerinin çocuklarıyız. Onların bize gösterdikleri yolda dile yeni olanaklar sunuyoruz. Şiir dünyanın en eski sanatı olarak binlerce yıldır varlığını sürdürüyor. Sürdürmeye de devam edecek.

Dünya Şiir Günü’nün şiirle dolu olmasını ve iki kuzey komşumuz, iki kardeş halk arasındaki savaşın bir an önce yerini barışa bırakmasını dilerim.

Tuğrul Tanyol