Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hâkim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kâğıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Çağla Çinili

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

15 yaşından beri Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’ne katılma hayalim vardı ama buna hiçbir zaman cesaret edemediğim için dosya da yapmamıştım. 2019’un son günlerinde bir sabah bana çok kötü hissettiren bir olay yaşadım ve “hayat bir şeylere cesaret etmeyi erteleyip suratıma çarpan mutsuzluklarla sürdüremeyeceğim kadar kısa” dedim. Sürekli bekleyerek zamandan başka bir şey kaybetmeyeceğimi, yarışma sonuçlarını bekleme heyecanının bile 15 yaşındaki halime verebileceğim en güzel hediye olduğunu fark ettim. Yazdıklarım kimler, anlattıklarım neler, öykülerimde yer alan kırılma noktalarının ortak bir yönü var mı, varsa benim için önemi nedir, bu öyküler kimleri temsil ediyor yüzleşmesiydi. Arşivimde kimi dört senede kimisi bir haftada bitmiş olan çeşitli zamanlarda yazdığım ama üstüne çok çalıştığım öyküleri eledim, sıraladım, birbirleri üzerine tekrar ördüm. Böylece ortaya bir arada olmaktan, birbirlerinin arkasında durmak için yazıldığından son derece emin 10 öyküden oluşan bir “Kendimi Doğurmadan Hemen Önce” evreni çıktı. Hatta şu andaki hali ile taslak hali redaksiyon haricinde ve öykü sıralamaları dahil tastamam aynıdır. Kısacası karar verdim ve her şey kendiliğinden gelişti. Olması gerekiyormuş demek ki…

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Ailemde annem, anneannem ve büyükbabam gibi çok iyi hikâye anlatıcıları var ve ben yıllarca onları dinleyerek büyüdüm. Bunun doğal bir sonucu olarak da öykü ile ilişkim, diğer türlere kıyasla çok daha kendiliğinden, zorlamasız gelişti. Esasında sadece öykü değil, şiir de yazıyorum. Şiir çok güçlü bir kaynak benim için. Buna rağmen benim anlatmak istediklerimi anlatmak istediğim şekilde anlatma imkânlarımı zaman zaman kısıtlıyor. Bunu, şiirlerimin sonlarının öyküye göz kırpmaya ve düzyazıya evrilmeye başlamasıyla fark ettim. Yani şiirde dahi olay ve durum anlatma peşindeyim. Bu sebeplerle öykü türü benim için “dans edilecek doğru ayakkabı” diyebilirim. En azından şimdilik böyle hissediyorum.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Editörüm Devrim Horlu öykülerimden birkaçını okumuştu, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’ne dosya yolladığımı duyunca dosyayı incelemek istediğini söyledi. Esasında yarışmada derece elde edemesem bile dosyayı göndermeyi planladığım üç yayınevinden biri de İthaki’ydi. YNN sonuçları açıklandıktan sonra İthaki’ye yolladım. Birkaç hafta içinde kabul edildi ve yayın planına alındı. Benim için çok akışta ve zorluk yaşamadığım bir süreç oldu. Sanıyorum hayatım boyunca zorlanmadığım tek süreç oldu da diyebilirim.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Dosya, en başta hazırladığım haliyle yani en ufak bir değişiklik olmaksızın basıldı. Editörüm Devrim Horlu ile bu konuda oldukça paralel bir yaklaşımımız olduğunu da dosyayı hiç değiştirmeyerek yayın planına almayı kabul ettiğinde gördüm. Kapak ve daha pek çok hususta birlikte çalıştık hem yol gösterdi hem de hayal ettiğim meseleleri gerçek kılmak konusunda önümü açtı. Diğer yandan öyküleri bitirir bitirmez paylaşarak fikirlerini aldığım, dosyada büyük emeği olan iki yoldaşım var, Gökhan Arslan ve Tunca Çaylant. Fikirleri benim için çok kıymetlidir.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Hiçbir şey ummamıştım ama birçok şey buldum. Bu kitapla hayatımdaki çok önemli bir kısmı derleyip toplayıp rafa kaldırdığımı hissettim. En belirgin değişiklik okurlardan aldığım güzel dönüşlerdi. Derin bir duygudaşlık kurduk. Bu beni çok mutlu etti.

Telif aldınız mı?

Evet telif aldım.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

Gerçekten edebiyatın mutfağıdır dergiler. Ben dergileri ve dergiciliği çok sevdim, 14 yaşından beri Varlık, Kitap-lık, Notos gibi dergileri takip etmeye çalıştım. Buralara ürün yollamaya cesaret edecek noktaya gelmem de 10-12 yılı aldı esasında. Evvelinde kendime de yazdıklarıma da inanmıyordum sanırım. Bu bakışım 2016 yılında değişti ve yazdıklarımın üzerinde daha detaylı durmaya başladım. Yayımlanan ilk öyküm Varlık’ın Aralık 2018 sayısında yer aldı. Çeşitli dergilerde şiirlerim ve öykülerim çıktı dosya kitaplaşana kadar. Akabinde Ecinniler Kültür ve Edebiyat Dergisi için dostlarım Gökhan Arslan ve Tunca Çaylant ile kolları sıvadık. Dergiciliği her bakımdan çok çok çok sevdim. Kısacası salona zaman zaman geçip birilerine hâl hatır sorsam da kendimi bildim bileli hep mutfaktayım.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Beni yakından tanıyan herkes kitaplarla ve edebiyatla olan ilişkimin derinliğini biliyordu zaten. Bu bakımdan dosyamın kitaplaşmasına, yakın çevremden, şaşıran kimse olmadı. Bilakis “bekliyorduk” dediler. Esasında bu olaya en çok şaşıran ben oldum diyebilirim, zaten benim normalim yazmak ve okumak olduğu için yazıyla olan ilişkimin çevreme kıyasla çok bu daha ciddi olduğunu sanıyorum ben fark edememişim. Elimde kitabımı görünce bu işin benim için ciddiyetini asıl anlayan kişi bendim. Ve evet sanıyorum kendimi daha özgür hissettim. İçimde birikenler öyküleşmiş, öyküler dosyalaşmış ve dosyam kitap olarak basılmıştı. Çok mutlu oldum.

Peki, bundan sonra?

Dergicilik son sürat devam ediyor, mutfakta tam zamanlı vakit geçirmeye devam. Diğer yandan öyküler de kendi kendilerini yazdırıyor, bir kenarda birikiyorlar. Neler olacağını birlikte göreceğiz.