Bir başkasına ondan kurtulamayacak kadar yakın mı duruyoruz veya ona bağlanmaktan korkacak kadar uzak mı? Gerektiğinde özgürce havalanacak kadar aramızda bir boşluk bırakabiliyor muyuz, yoksa kanatlarımızı açamayacak kadar tutsak mıyız?

Geçen haftaların birinde yeryüzünden 11 bin metre yükseklikte, uçakta gördüğüm bir film beni çok etkiledi: Tam anlamıyla ayağım yerden kesildi.

Filmin İngilizcedeki adını başlıktaki gibi koymuşlar. Özgün Almanca adı ise Gut Gegen Nordwind. Film, Avusturyalı yazar Daniel Glattauer’in 2006’da yazdığı aynı adlı çok satan romanından uyarlanmış. Romanın İngilizce adı Love Virtually. Türkçeye “Poyraza Çare – Penceremde Kuzey Rüzgârı” olarak çevrilmiş.

“İki Çizgi Arasındaki Boşluk” metaforu, iki insan arasındaki yakınlığa veya uzaklığa gönderme yapıyor ki, çizgileri çizmek de bizim elimizde. Hani, elektrik tellerine konan kuşlar aralarında nasıl boşluk bırakır. O sayede kanatları diğer kuşlara değmeden havalanabilirler: Bir özgürlük simgesidir o boşluk. Ani durumda bir kaçış yolu açar. 

Peki, insanlar aralarında böyle bir boşluğu sağlamayı becerebilirler mi? Gerektiğinde ilişkilerinin alışkanlığından ve onları kuşatan şartlanmışlıklarından kaçabilirler mi? İşte, 2019 yapımı film bu soruyu irdeliyor: Bir başkasına ondan kurtulamayacak kadar yakın mı duruyoruz veya ona bağlanmaktan korkacak kadar uzak mı? Gerektiğinde özgürce havalanacak kadar aramızda bir boşluk bırakabiliyor muyuz, yoksa kanatlarımızı açamayacak kadar tutsak mıyız? Kişisel tarihimizin ve/veya toplumun önyargılarıyla çektiğimiz çizgilerimizin arasındaki boşluk hangisine olanak tanıyor?

İki Çizgi Arasındaki Boşluk, iki insanın derinlikli ilişkisini deştiği kadar onların yakın çevreleriyle etkileşimlerinin belirleyiciliğini de duyumsatan bir film; konusu, izleyiciyi insan psikolojisinin uçurumlu coğrafyalarında gezdiriyor. Film, evlenmek üzere olduğu sevgilisinin ihanetiyle sarsılan genç bir dil akademisyeninin (Leo) e-postasına yanlışlıkla gelen bir mesajla başlar. Mesaj, Emmi adlı bir kadından abonesi olduğu bir derginin yönetimine yazılmıştır. Derginin onda yarattığı hayal kırıklığı nedeniyle aboneliğinin iptalini istemektedir. Leo’nun e-posta adresi dergi adresine benzediği için son günlerde bu tür mektuplardan birkaç tane daha almıştır. Ne ki, Emmi’ye kısa ve şakalı bir yanıt vermekten de kendini alamaz. Bu yanıt onların aylarca sürecek mesajlaşmalarının başlangıcıdır.

Film, birbirini hiç görmeden mesajlaşan iki insanın hayatlarına girmeye başlar: Önce, akademisyenin iş ve aile çevresini tanırız, bir yerden sonra da Emmi’yle tanışır ve onun yaşamıyla ilgili bilgileri peyderpey öğrenmeye başlarız. 

İki insanın mesajlaşmaları ilk zamanlarda kültürel odaklı zeka oyunlarıyla geçer; ama sonra, hayatın gündemi ağır basacak ve konuları insani yöne (ç)evrilecektir. İlişkilerindeki hızlı tırmanmanın getirdiği yakınlaşma onları birbirlerini görmek için buluşmaya zorlasa da –her iyi hikayedeki gibi– bir takım engeller buna olanak vermez. Bu kurgu, filmde gerilimi sağlayan asıl unsur haline gelir.

Filmin yönetmeni Vanessa Jopp, 1 saat 59 dakika boyunca iki insanın platonik bir takıntıya dönüşen tinsel “aşklarının” bir türlü tensel gerçeğe varmaması için elinden geldiği kadar çaba harcarken, aynı zamanda izleyicilerin düşüncelerini sürekli manipüle edecek, değiştirecek yeni bilgileri ortaya sürmekten geri durmaz. Bu olmazlık üzerine kurulan atmosfer, filmin iyi zamanlanmış duygusal doruk noktasıyla birlikte asıl psikolojik yapısını oluşturur ve izleyiciyi de toplumsal ahlak değerleriyle insan doğası arasında seçim yapmakta kararsız bırakır.

İki Çizgi Arasındaki Boşluk, sonuna değin alabildiğine gerçekçi çizgisini sürdüren ve iki insanın rastlantıyla başlayan ve giderek kontrollerinden çıkıp bir tutkuya dönüşen ilişkileri içinde kendilerini tanıma farkındalığını göz önüne seren ve sonunda nesnel gerçekliği izleyicinin önüne koyup kararı ona verdiren nadir bir psikolojik dram.

Belki de, iki yapıtın aynı kültürü paylaşmasının sonucudur: Bu film aklıma Zweig’ın okurun duygularıyla oynayan tek ve eşsiz psikolojik romanı Acımak’ı anımsattı: Değişen dönemlere ve teknolojiye karşın, insan aynı insan.

Not: Film çevrilmeden önce, iki aktörün gerçek hayatta sevgili olduklarını bilmek, filmin bıraktığı etkiye değişik bir çeşni katıyor.

Nazmi Özüçelik