James Joyce’un “Ulysses” adlı romanı Kafka Kitap tarafından yayımlandı. Kitabı, çevirmeni Fuat Sevimay ile konuştuk.

Fuat Sevimay

“Ulysses”i çevirmeye nasıl karar verdiniz?

Dünya edebiyatında hayran olduğum yazar James Joyce’tan, daha önce Türkçeye çevrilmemiş “Finnegan Uyanması” ve “Denemeler Makaleler Eleştiriler” eserlerini, ayrıca “Sanatçının Gençlik Portresi” romanını çevirmiştim. Sonra yazarın bütün külliyatını tamamlamak istedim ki bunu dünyada yapan başka bir çevirmen yoktu. Öylece, çok sevdiğim Ulysses ile çevirmen olarak da buluşmuş oldum.

Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz? Yazarlara sorulur, biz de çevirmen olarak size soralım: Bir çeviri rutininiz var mı?

Benim çevirmenliğim daha ziyade yazar odaklı. Joyce ve Svevo’nun hemen her eserini çevirmenin yanısıra, biraz maddi sebeplerle bazen da eseri çok beğendiğim için birkaç başka yapıt çevirdim. Sadece kurgu çeviriyorum ve kurgunun dışına çıkmayı hiç düşünmedim. Çünkü çevirmenin döneme, tarza, yazara veya belli bir disipline odaklanmasının doğru olduğu kanısındayım.

Özel bir çeviri rutinim yok. Oturup deli gibi çalışarak çeviriyorum işte. Ben yazar rutinine de pek inanmam. Bu bana daha ziyade ya yazamama durumuna bir gerekçe ya da süreci daha havalı gösterme gayreti gibi görünür. Yazar söyleşilerinde andığım şeyi burada da tekrar edeyim; madencilerin, temizlikçi kadınların, çiftçilerin rutinleri, ritüelleri var mı ki biz kendimize özel koşullar biçiyoruz? Aslolan sadece ve sadece yazdıklarımız, çevirdiklerimizdir ve onlar iyiyse gerisi hikayedir. Kendimize has durumlar varsa da bu ancak bizi ilgilendirir.

“Ulysses”in çevirisine gelelim. Nasıl bir süreçti, ne kadar sürdü, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Yaklaşık bir yıl sürdü. Umarım ukalalık gibi algılanmaz çünkü sadece durumu anlatmak istiyorum; dünyanın okunması ve çevrilmesi en zor metni kabul edilen Finnegan Uyanması’nın ardından geldiği için, Ulysses çıtır çerez gibiydi. Elbette yine çetrefil bir metinden bahsediyoruz ama en azından belli bir akışı, bilindiğe yakın sözdizimi olan bir roman Ulysses. Diğeriyse bambaşka bir şeydi. O açıdan aşırı zorlandığımı söyleyemem. Sadece hakkını vermeye ve Türkçede güzel tınlamasına çok dikkat ettim ve okur dönüşleri de bu yönde beni çok mutlu ediyor.

Çevirmeden önce okuduğunuz, sevdiğiniz, aşina olduğunuz bir yazar mıydı James Joyce? Yoksa çevirmeye karar verdikten sonra mı tanıdınız?

Joyce’u lise yıllarında ders niyetine okumuştum ama Ulysses ile otuzlu yaşlarda tanıştım. Yani çevirmeden önce de benim için dev bir yazardı. Tüm çevirileri ve üstüne bir de kendisini çevirmen ile birlikte baş karakter yaptığım “Benden’iz James Joyce” ile birlikte durum hafiften baba-oğul ilişkisine evrildi.

James Joyce orijinal dilinde nasıl bir yazar sizce? Dil kullanımı, üslubu, öne çıkan özellikleri neler?

Joyce’un dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılmasına sebep, dönemi içinde çığır açıp ezber bozması ve getirdiği bakış açısının yüz yıl sonra etkisinin halen sürmesi. Kahraman kültünü yerle bir ediyor, bize bir günün ve o günde yaşanan, sıradanmış gibi görünen olayların, şaşaalı hallerden ya da gözümüze sokulan şeylerden çok daha önemli olduğunu hatırlatıyor. Dilin kullanımını ve bilinçaltını, eylemlerimizi tetikleyen şeyleri anlatmayı sonuna kadar zorluyor. Çoğu zaman önerilenin aksine, tek bir üslup yerine metinlerini farklı üslup ve şekillerle kaleme alıyor çünkü hayat da böyledir. Tek kalıba asla sığmaz.

Çevirmen olarak kitapta sizi özellikle çok etkileyen bir bölüm var mı? Varsa hangisi ya da hangileri?

Ulysses sırtını Odisseas’a dayayan bir eserdir ve zaten adı da Homeros’un destanının İtalyancası olan Ulisse’den gelir. O nedenle her bölümü de Odisseas’tan bir bölümle anılır. Kirke adındaki 15. bölüm, hem anlatı tekniği açısından hem de karakterlerin gecenin sonuna doğru bulanmış zihinleriyle bilinçaltlarını görmemiz nedeniyle ve bir de müthiş ironik dilinden dolayı en sevdiğim bölümdür. En sonda kadına/Molly’e söz verilen yekpare iç konuşma da ayrıca harikadır.