Türk edebiyatının geleneğinde yıllıklar önemli bir yer tutar. Yıllıklarda bir yılın dökümü yapılır, o yıl yayımlanan eserlerden seçmeler yayımlanır, yıl içinde yaşanan edebiyat tartışmaları özetlenirdi. Yıllıklarda bir de soruşturma bölümleri olurdu.

Biz burada, en azından yıllıkların soruşturma kısmını yaşatalım istiyoruz. Parşömen Sanal Fanzin olarak, bunu internet yayıncılığı yapan bir edebiyat dergisi olmamızın sınırları içerisinde yapabiliriz: Az soruyla, soruşturmaya yanıt veren her değerli katılımcının yanıtlarını ayrı ayrı yayımlayarak. Soruşturmada az soru olmasına rağmen, açılmaya veya genişletilmeye müsait konulara işaret ettiğimizi düşünüyoruz. Yanıtların uzunluğu konusunda hiçbir kısıtlamamız yok.

Eleştiri ortamımızın çoraklığı ortada. Bu yüzden soruşturmanın son sorusunu bilhassa çok önemsiyoruz. Yalnızca “en iyi” listeleri yapmakla yetinmek istemiyoruz. Sorunları ortaya koymanın birlikte düşünmeye, giderek çözümler üretmeye varacağını umut ediyoruz. Üçüncüsünü yaptığımız bu yılsonu soruşturmasını önümüzdeki yıllarda da sürdürmek niyetindeyiz.

Bu yılı da Covid-19 salgınının gölgesinde geçirdik. 2022’nin edebiyat açısından daha verimli ve sağlıklı olacağımız bir yıl olmasını dileriz.

Neslihan Cangöz

2021’de yayımlanan ama hak ettiği ilgiyi görmediğini düşündüğünüz kitapları (telif ya da çeviri, kurmaca ya da kurgudışı), beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?

Yayımlanan binlerce kitap arasında pek azını çıktığı yıl okuyabiliyorum. Bu nedenle hak ettiği ilgiyi görmediğini düşündüğüm kitapların çoğu 2021 öncesine ait. Bu soruyu yanıtlarken hiç değilse son yıllarda yayımlanmış kitapları göz önüne alarak kendime alan açayım.

İlki Silvina Ocampo’nun Sonsuz Kule adlı eseri. Nebula Kitap’tan 2018 yılında çıkmış. “Çocuk edebiyatı yoktur, edebiyatın çocuk gözüyle kavranışı vardır” diyen yazar, Arjantin edebiyatının “on yıllardır en iyi gizlenen sırrı” olarak gösteriliyor. Lewis Carol’a ithaf ettiği bu romanında gerçekten de Alice Harikalar Diyarında’yı okurken hissettiğimiz edebî tat var. Kitabın kahramanı dokuz yaşındaki Leandro, alay ettiği ressamın (ki sonra şeytan olduğu anlaşılır) pencereleri olmayan bir kuleyi resmettiği tablosunda hapsolmuş bulur kendisini. Kulede tutsakken Leandro da resim yapmaya başlar ve yaptıklarının canlandığını görür. Lakin resimleri istediği gibi olmaz; ya ayrıntıları hatırlayamaz ya da şeytan işe karışır. Mesela at çizmek ister ama ortaya çıkan kangurudur. Annesini çizebilirse her şey yoluna girer diye düşünür ancak çizebildiği annesi değil genç bir kız, Alice’tir. Ocampo son derece etkileyici bir büyüme hikayesi anlatır bu romanda.

Fleur Jaeggy’in Can Yayınları’ndan çıkan XX’in Erkek Kardeşiyim ve Disiplinli Güzel Günler kitaplarının da hazmı zor, sert hikayeleri, rahatsız edici kahramanları ile içten içe sebeplerini tahmin etsem de hak ettiği ilgiyi görmediğini ve hakkında yeterince konuşulmadığını düşünüyorum. Kayıp duygusunu, deliliği, cinayeti gerçeküstü tablolar gibi anlatan müthiş bir yazar.

Hazır gerçek üstü tablolar demişken buradan sürrealist ressam ve yazar Leonora Carrington’a geçeyim. Carrington’un başyapıtı sayılan Sırdaş Trompet romanı 2020’de Everest Yayınları’ndan, “Korku Evi -Yedinci At” adlı öykü kitabı ise Notos Yayınlarından çıktı. Sırdaş Trompet, torununun “suları damlayan çürümüş bir et torbası” olarak gördüğü yaşlı Marian Leatherby’nin huzurevine yerleştirilmesiyle başlar. Marian alışıldık, tatlı yaşlı kadınlardan değildir, gurur duyduğu küçük bir sakalı vardır mesela! En iyi arkadaşı Carmella’nın hediye ettiği işitme trompeti sayesinde sesleri duymakla kalmaz, neredeyse bir medyuma dönüşür. Fonda iki yaşlı kadının dostluğu, huzurevi alegorisiyle iktidara, hükümetlere, yöneticilere, cinsiyetçi sisteme yüksek sesle, mizahla karşı çıkılır. Şu satırlar romandan:

“Özgürlük bize yaşamımızın birazcık geç bir döneminde gelmişse de ondan yine vazgeçmeye niyetimiz yok. Birçoğumuz yaşamlarımızı baskıcı ve aksi kocalarla geçirdi. Nihayet bunlardan kurtulduğumuzda, oğullarımız ve kızlarımız tarafından bezdirildik, onlar artık yalnız bizi sevmemekle kalmıyor, bizi bir yük, şaka ve utanç konusu olarak değerlendiriyorlardı. Artık özgürlüğü tattığımız için sizin ve pis pis bakan eşiniz tarafından bir kez daha itilip kakılmamıza izin vereceğimizi aklınız alıyor mu?” 

Rahatlıkla feminist fantastik bir roman olduğunu söyleyebileceğimiz bu romanın ve öykülerin daha çok okunmasını dilerim.

Lauren Groff’un İthaki yayınevinden 2021’de yayımlanan Florida adlı öykü kitabı nasıl bir dönemde yaşadığımızı kimileyin fantastik unsurlarla bezeli kurgularla sezdiren, politik doğruculuğa yüz vermeden şu kalpsiz dünyanın sorunlarına işaret eden bir derleme. Bu öyküleri okuduktan sonra Olga Tokarczuk’un Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerine adlı romanının problemli tarafları aşikâr hale geliyor.

Listeme Han Kang’ın APRIL Yayıncılıktan çıkan Beyaz Kitap ve Nathanael West’in İthaki Yayınları’ndan çıkan Bayan Yalnızkalpler kitaplarını da eklemek isterim. Ancak Lucia Berlin’in bu yıl Siren Yayınlarından çıkan Temizlikçi Kadınlar İçin El Kitabı adlı öykü kitabını anmazsam liste boynu bükük kalır. 1936-2004 yılları arasında yaşamış olan Lucia Berlin’in öyküleri 2015 yılında tekrar basılmış ve geniş çevrelerce tanınıp uluslararası ün kazanmış. Şimdi adı Çehov’un, Carver’ın yanına yazılıyor ve “çağdaş yazının en iyi saklanmış sırrı” diye bahsediliyor. Söz konusu olan kadın yazarsa beni “saklanmış sırlar” kadar kederlendiren pek az şey var. Öyküleri, bir arkadaşımın tabiriyle Vivian Maier’in fotoğraflarına benziyor. Gündelik hayattan fotoğraflar gibi gerçekçi, hüzünlü, ironik. Kitaba adını veren öykünün kahramanı şöyle der mesela:

Temizlikçi kadınlar çalmasına çalar. Ama yanlarında çalıştığımız insanların çalınmasından o pek korktuğu şeyleri değil. Sonunda o bolluk dokunur insanın kanına. Yoksa o küçük küllüklerdeki bozukluklarda filan gözümüz yoktur bizim… (İ)şe gittiğim an önce saatlerin, yüzüklerin, altın lame gece çantalarının nerede olduğunu tespit ederim. Sonra alı al moru mor geldiklerinde hiç sükunetimi bozmadan “yastığınızın altında, armut tuvaletin arkasında” demekle yetinirim.

Az ilgi gören kurgu dışı kitaplar kategorisinde ise çok önemli olduğunu düşündüğüm, Caroline Criado Perez’in “Görünmez Kadınlar: Erkekler için Tasarlanmış Bir Dünyada Veri Yanlılığı ile Yaşamak” kitabı var. Mart 2021’de Epsilon Yayınevi’nden çıkan kitapta yazar, veri kullanımının cinsiyetleri, bedensel farklılıkları ve alışkanlıkları hesaba katmakta başarısız olduğunu, daha doğrusu erkeklere dair verilerin bütünü temsil ettiğini göstererek kadınların zaman, para ve sağlıkları üzerinden muazzam kayıplara uğradıklarını gösteriyor.

Diğeri ise Sedef Erkmen’in 2020 yılında İletişim Yayınevi’nden çıkan “Türkiye’de Kürtaj: AKP ve Biyopolitika” adlı kitabı. Bu kitap sadece kürtajın biyopolitikasının AKP döneminde nasıl yayıldığını değil, feminizmin kürtajı politikleştirme olanaklarını, direniş söylemlerini de tarihsel çerçevede tartışıyor.

Size göre 2021 yılının önemli edebiyat olayları nelerdi?

Orhan Pamuk’un yeni romanı Veba Geceleri’nin ve Selahattin Demirtaş’ın hapishanede yazıp bitirdiği Efsun’un yayımlanması 2021 yılının önemli edebiyat olaylarındandı. Ayrıca Zaven Biberyan’ın doğumunun yüzüncü yılı nedeniyle kitaplarının yeni baskılarının yapılması, dergiler ve çeşitli dijital edebi mecralarda eserlerinin tartışılması çok önemliydi. Böylelikle Türkiye’nin “en iyi saklanmış edebi sırlarından” biri olmaktan hiç değilse bir yazar daha kurtuldu.

Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar ve eksiklikler görüyorsunuz?

Edebiyat ortamımız memleketteki diğer ortamlardan çok da farklı değil bana kalırsa. Dolayısıyla eksikler ve sorunlar benzer. Görünürlüğün eylemenin, işin, sözün önüne geçmesi, “hız”ın sakıncaları edebiyat ortamı için de geçerli. Benzer biçimde galiba okur da hız tutkunu! Ne kadar az sürede ne kadar çok kitabı okuduğunu/gördüğünü gösterme peşinde. Bazen yazarlar da önüne kattığı her şeyi hızla sürükleyen nehrin içinde eserlerinin fark edilmesini sağlamak için aşırı çaba sarf ediyorlar. Buna şahit olmak mahcubiyet verici.