Cemal Süreya “Günler”[1] kitabında edebiyat ve sanat çevresinden birçok kişiden söz açar. Bunların arasında iki isim; Nuri ile Serpin diğerlerinden ayrı durur. Kimdir bunlar, kurmaca mı, gerçek mi? Sayfaların arasında izlerine rastlarız ama kitaba onlarla ilgili düşülen küçük notlardan bir sonuca varmak ne kadar mümkün? Serpin ve Nuri’nin gerçekten şairin çevresinden birileri mi olduğu yoksa kurmaca mı olduğunun izlerini aramak için “Günler” kitabının sayfaları arasında bir gezintiye çıkalım: Şair, bir ödül töreni sonrası verilen kokteylden çıkmış Taksim’e yürüyordur. Nuri adına ilk kez burada rastlarız. Kokteyl çıkışı yaptığı yürüyüşte yanında Nuri vardır.

Serpin daha sonra görünmeye başlar sayfalar arasında. Çok fazla ayrıntı yoktur ikisi hakkında da. Ne bir soyadı ne bir uğraş alanı. Bilerek mi böyle tek boyutlu bırakılmışlardır ya da yaratılmışlardır? Öyle ya ne kadar gerçektirler ne kadar şairin hayâl dünyasındandırlar? Belki bir “günlük” kişisidirler sadece. Bir roman ya da öykü kişisi gibi.

Sayfalarda iz sürmeye devam edelim. İz ara ara kaybolur sonra tekrar görünür. Şair uzun zamandır gitmediği Kasımpaşa’ya Nuri ile gider. Semtin sokaklarında gezinir, sohbet ederler. Kısa bir konyak molasından sonra ayrılırlar. Sonraki günlerde şairin yolu büyük amcası Memo’nun ölümü nedeniyle tekrar Kasımpaşa’ya düşer. Nuri yanında değildir ama bir an aklına geliverir. Başka bir gün Nuri ile Teşvikiye’de bir yerde oturduklarını not eder şair.

Bundan sonra Nuri’nin yanında Serpin’in ismi de görünmeye başlar: Birliktedirler. Cemal Süreya, Serpin’in konuşmalarında bir almanak tadı bulur. Bunu kendisine de söyler ama almanak sözcüğü aklına gelmemiştir. “Kitap tadı” der, sonra buraya “Serpin’in bu lafa bozulduğu” notunu düşer. Serpin ile ilgili sayılabilirse ilk ipucu budur: “Konuşmalarında bir almanak tadı olması.”

Buluşmalar devam eder. Nuri ve Serpin ile buluşup Ortaköy’e gider, bir kahvede otururlar. Ama bu buluşmayla ilgili başka ayrıntı yoktur. Ne üzerine sohbet edildiğini bilemeyiz.

Günlüğün bir başka sayfasında şair, Serpin’in kendisine İstanbul’u dolaşmayı, İstanbul’u kullanmayı öğrettiğini yazar. Bu satırlardan İstanbul’u hem dolaşmayı hem kullanmayı iyi bilen biriyle karşı karşıya olduğumuzu öğreniriz.

Bir başka gün Serpin’in edebiyata ilgisiyle bağlantılı bir cümle geçer günlükte: Serpin’in iki günde bitirdiği, şairin büyük yapıt olarak nitelediği Umberto Eco’nun “Gülün Adı” kitabını konuşurlar.

Bazen bıraktıkları iz İstanbul ile sınırlı kalmaz. İz bir mektup sayesinde yurtdışında belirir: Serpin Amerika’dadır. Bir mektup gelir ondan. Burada Serpin’le ilgili küçük bir ipucu verir: Onun birkaç senaryo hazırladığını, vergi sorunları çıktığını yazar. Bu bölüme, Nuri’nin yakında döneceğini not eder. Ama yine belli belirsiz bir ipucudur ve çıkmaz bir sokağa açılır.

Günlüğün ilerleyen sayfalarında Nuri’nin Amerika’da olduğunu öğreniriz. Oradan şaire Sadık Hidayet’in “Kör Baykuş” adlı kitabını göndermiştir. Şair, bu kitapla, Şenbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi’nin “A’mak-ı Hayal”i arasında bir ilgi kurarak birlikte okumasının daha iyi olacağını yazar.

Bu son nottan sonra her ikisinin de adı sayfalarda uzun süre görünmez. Göründüğünde de yine yurtdışından gelir haberleri: Serpin Antiller’dedir. Bir mektupla Jamaika senaryosunun kabul edildiğini bildirir. Mektupta şairi hayret ettiren şey, Nuri’ye kendisiyle mesaj göndermesidir. Günlüğün burasına Serpin’i özlediğini yazar.

Serpin’den gelen bir mektuba daha yer verir ilerleyen sayfalarda. Ama bu kısacık mektup şair için de oldukça kapalıdır. “Ne anlatmak istiyor?” sorusunu ekler yer verdiği mektubun başına.

Ağustos 1987’de yazdığı bu bölümden sonra, 1988 yılında Dönem Yayıncılık’tan çıkan “Güz Bitiği” kitabının ithaf sayfasını ekler günlüğüne: “Serpin ve Nuri için 1 Düzyazı, 20 şiir, 1şarkı, 16 beyit, 32 dize, 6 işleyim”

Şairin yeni bir kitabı çıkmıştır. Kitabı, “Günler”de adlarının peşinden gidip kimlikleriyle ilgili bir bilgi kırıntısı bulmaya çalıştığımız Serpin ile Nuri’ye ithaf eder. Yani bu isimler bir günlüğün sayfalarından çıkıp bir şiir kitabının sayfalarına geçerler. Böylelikle bulmaca daha da karmaşık bir hal alır. Hemen arkasından onlara yazıldığı söylenebilecek bir düz yazıyla açılır kitap:

“Sen Serpin, sen Nuri, orda burda nasıl dolaştırdınız. Benziyordunuz. Aynı kişi miydiniz?”

Kişiler bu ithaftan sonra da günlükte görünmeye devam ederler. Yine yurtdışından alırız haberlerini: “Serpin Brezilya’da. Nuri’ye göre o şimdi Güney Yarımküre’de.”

Günlükte adlarının geçtiği her bölümde ikilem artar: Bazen gerçeğe çok daha yakın dururlar: Şair, Gergedan dergisinin Rönesans özel sayısı için bir çeviri yapıyordur. Zorlandığı birkaç İtalyanca sözcüğü Serpin’in uzaktan yardımıyla çözdüğünü anlatır.

Bir başka gün Nuri’nin getirdiği bir kitaptaki bir cümleyi tartışırlar: “Beni henüz oluşmakta olan karakterler daha çok ilgilendiriyor.” Buradan bir ipucu çıkabilir mi? Serpin’in bu sayfalarda adı geçmez.

Bir gün yine Nuri ile buluşurlar. Birinin pasaport işi vardır, diğerinin Karaköy’deki paket postanesi’nde.

Artık Serpin’den mektuplar aracılığıyla haber almaya başlarız: Mektup bu sefer Odesa’dandır. Düştüğü notta Serpin için “Küçük çocuklar hostesi” der. Ve buraya mektuptan bir bölüm koyar. Serpin, şairin üzerinde çalışmayı düşündüğü bir konu için fikrini belirtir. Balzac’ın bir roman karakterinden söz eder. Mektup, kimliği hakkında bir şeyler söylemekten yine uzaktır.

İlerleyen sayfalarda Nuri’nin adı bir kitap vesilesiyle tekrar anılır, Nuri’ye ulaştırmak istediği bir kitaptan söz eder: Evangelinos Mihailidis’in “Seyreyle Dünyayı” adlı kitabı.

Günlüğün sonlarına doğru Cemal Süreya bir panel için İzmir’e gelir. Terminalde saatlerce Nuri’yi beklediğini not eder. Panel için geldiği İzmir’de Nuri ve Serpin ile otelde çay içerler ve Kordon’da bir yerde yemek yerler. Bu buluşmaya şöyle bir not düşer: “Birlikte katıldıkları gösteriden pek memnun değiller. Serpin yüzündeki makyaj kalıntısıyla ‘çok boyalı’ bir kadın olarak dolandı durdu İzmir’de.”

Serpin ile Nuri hakkında Süreya’nın “Günler”de yazdıkları bu kadar. Şairin beş yıl boyunca tuttuğu günlükte toplamda 21 gün Serpin ve Nuri ile ilgili notlar bulunmakta. Serpin’le ilgili verdiği bilgiler Nuri’ye göre daha fazladır. En azından Serpin’in senaryo yazdığını, İtalyanca bildiğini, edebiyata meraklı olduğunu, İstanbul’u iyi tanıdığını biliriz. Nuri ise daha sisler ardındadır.

Elimizdeki ikisi ile ilgili bu notları gözden geçirdiğimizde gerçek mi kurgu mu oldukları sorusu hâlâ geçerliliğini koruyor. Madem ki şair, kitabın ilk sayfasına “Serpin ve Nuri için” diyerek ve kitabın içeriğini sıralayarak onlara ithaf etmiş, o zaman sorunun cevabını “Güz Bitiği”nde aramalıyız belki de:

“Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım.”

“Mahşerin ortalık yerinde size rastladık. Elinizi şuramıza koydunuz.”

Melih Elhan


[1] Cemal Süreya’nın “Günler” kitabı, 1984 yılıyla 1989 Mayıs ayı arasını kapsıyor. 572. güne kadar Milliyet Sanat dergisinde, o günden sonra da Gösteri dergisinde okur karşısına çıkıyor. Kitap haline gelişi ise 1991’de Broy Yayınları ve 1996 yılında Yapı Kredi Yayınları ile gerçekleşiyor.