Charles Olson

Ölüler bizi yiyip bitirirken,
içimizdeki ölüler,
uyanın, uyuyanlarım benim, size sesleniyorum,
çözün varlığın ağlarını!

Arabamı ittim, o kadar uzun süredir kullanılmamıştı ki.
Lastiklerin sadece inik gözüktüğünü sanıyordum.
Ama birdenbire devasa şasi altı üstümdeydi ve arka lastikler
çeşitli şekillerde birbirine geçmiş kauçuk ve girinti kütleleriydi

oturma odasında annemin etrafında toplanmış
ölü ruhlar gibi, bazıları film projektörünün
ışığının altından geçmeye özen gösteren, bazıları
gramofonda plak çalan, ama hepsi de
cehennem hayatlarının bayağılığından mutsuz

sağımdaki genç adama dönüp sordum, “Nasıl orası?”
O ise bana itiraz tonunda yalvardı sorma çok zavallıyız
biz diye. Ve oda aniden posterlerle ve ilanlarla doluverdi
üzerlerinde fren balataları ve diğer otomotiv aksesuarları olan
karton tanıtımlar, onlara bakarak gezinen ölüler
cehennemde oldukları kadar hayatta da sıkılmış, yoksul ve
teçhizat mahkûmu olan

                               annem, her zaman olduğu gibi hayatta, eve girdiğimde
uyuduğunu görüyorum hep oturduğu sallanan koltukta, üstünde lamba,
her zamanki gibi ona yaklaştığımda uyanıyor

haftada bir eve döndüğünü ve onunla birlikte, diğer takım elbiseli
ve giyimli insanların hayata odaklandığı gibi ölüme odaklanan
meçhul gençlerin de döndüğünü öğrendim

Ah ölüler!

                        Kızılderili kadınla ben
                        mavi geyiği beraberce
                        yürüttük

                        mavi geyik konuştu,
                        bitişik odada
                        bir Zenci konuşması

                        bir eşeği yürütmek gibiydi,
                        ve konuşması
                        kocakarıların bunaltıcı
                        gevezeliğiydi                   

odanın içinde yürüttük onu
çünkü ya çorap arıyordu
ya da toynakları için ayakkabı
işte şimdi ulaşabiliyordu

                        insani olanaklara

Beş engelde insanlar ve melekler
ağlara takılıp kalırlar, varlığın her düzlemine yayılan
o devasa ağlara, merdivenin her basamağında
köstek olan ağlara, melekler
ve şeytanlar
ve insanlar
yukarı aşağı hareket ederlerken

Eşeği yürüt
Gramofonu dinle
Otomobil
beyaz çitin bir köşesine sıkışsın
beyaz bir koltuk olsun. Saflık

varlığın yalnızca bir ânıdır, titreşimler

tekrar eder

O beş engelde mükemmellik
gizlidir

Gideceğim yere
10 dakika geç
varacağım.

9’un 20. Dakikası
olacak. Bilmiyorum,

                                   araba olmadan

                                   oraya nasıl gideceğimi

Ah huzur, annem, bilmiyorum
ne kadar farklı yapabileceğimi
yaptığım yapmadığım ne varsa.

Her hafta geri geldiğini
başın sağa dönük
uykuya daldığını

                                    içeri girdiğimde
                                    orada olduğunu
                                    hayattayken olduğun gibi

                                    o kadar somut olduğunu, bedeninin
                                    bildiğim gibi olduğunu, yanındakilerin
                                    aynı kişiler olduğunu

                                    fakat hepiniz bunu
                                    çok ucuz buluyorsunuz!

ah huzur, anne, hayat merdiveninden
iniş ve çıkışların
büyüklüğü adına

Takıldığımız ağlar. Uyan
ruhum, varoluşun son kıvrımına girsin
güç, lastik dişleri de kauçuğu da kalmasın
yeryüzünde. Annen bile olsa
gitsin. Bir tek cennet olsun

Çaresizlik odur ki, aynı zamanda
cennet de olan o an (cennet
mutluluktur) çözülüp karışır
bir sonraki âna, ve güç akıp
karışır bir sonraki oluşuma

                                 Annem geri gelse
                                 tuhaf mı olur sence?
                                 Bu kalabalık haklı
                                 olarak aramıyor mu
                                 mutluluğu bu odada?
                                 Hayattan şikâyet etmediler,
                                 belli ki filmi,
                                 birbirlerini, sadece birbirlerini geçmek
                                 için istediler orada,
                                 gerçeğin olduğu o yerde, reklam panolarına kadar,
                                 cehennemden kurtulmak için

                                 Cehennemin
                                 yoksulluğundan

Ey ruhlar, hayatta ve ölümde,
uyurken bile, uykuda bile bilen
hangi rüzgârın
çirkin otomobil karterinin altındakini bile
kaldırdığını, ıslak ağırlığını temizlediğini yüklerin,
teçhizat, eğlence, Kızılderili kadının yemekleri,
kirli mavi geyik, 4’e 3 fitlik ‘Viewbook’,
eski evin ağırlığı, hıncahınç dolu iç oda
sırılsıklam ağları kaldırıyor

sonra hayaletler gibi yok oluyorlar,
örümcek ağları gibi, insan
elinin önündeki hiçbir şey gibi

                                 Menfez! Menfezin olmalı,
                                 yoksa ölürsün. Hiç ölmemek
                                 anlamına gelir, korkunçluğu

                                 gitmenin, ve her daim
                                 geri gelişin, yaşanmamış
                                 anlara dönüşün

                                 Ah anne, bunu yapamazdım işte,
                                 senin yaşamadığını ben yaşayamazdım,
                                 kendi varlığıma örülmüş kendimim ben

                                 Ölmek istiyorum. O ânı da kusursuz kılmak
                                 istiyorum

                                 Ey ruhum, sıyır
                                 balatayı

II

Hayattaki ölüm (ölümün kendisi)
sonsuzdur, ebediyet
yanlış sebeptir

Başka türlüdür düğüm, ileri çıkar bütün
topolojik köşeler, hiçbir kılıç
kesemez onu, her düğüm kendisinin ateşidir

ağı inşa eden her bir düğüm,
eller düğümün yapılışını
geri alsın diyedir. Ve yalnızca dokunuş
dönüştürebilir düğümü kendi ateşine

                          (ah anne, bana bir kez dokunmuş olsaydın
                          ah anne, sana bir kez dokunmuş olsaydım)

Araba yanmadı. Şasi altı
garip bir ceset gibi
sunulmadı bana. Ben ona

aşağıdan bakarken yaşlı adam alıverdi onu,
alıp çitin bir köşesine bıraktı
annemin beyaz köpeği gibi mi sanki?

ya da bir çocuk oturağı

Oğluyla
çimlerde oynayan kadın
(komşu kadın)

                                   portatif oyun parkına girip
                                   orada çimlerin üzerinde duran
                                   bir şey yüzünden bana kızgındı

                                   Ben de oldukça ters bir cevap verdim
                                   ve plastik kullanan herkesin bir şeylerin
                                   kayıp kırılmasına hazırlıklı olması gerektiğini

ve onların tarafına kaydırıp gönderdiğim
şeyin oğlunu yaralamış olabileceğine
üzülemeyeceğimi

                                   söyledim.

                                    Bunun hemen ardından evime girdim
                                    ki ne göreyim!
                                    Annem her zamanki yerinde

                                    oturuyordu, hep öyle mi
                                    oturması gerekiyordu uyuklayan
                                    başıyla? Uyan anne, uyan

                                    hangi rüzgâr havalandıracak seni de
                                    o sonsuz zevksizlikten,
                                    zenginleştirecek seni, zenginleşmeye

                                    can atan can atan can atan

                                    ruhlar gibi?

Onlar haklı. İstediğimiz her şeye
sahip olmalıyız. Olmama lüksümüz
yok. Önümüzde tek yol var:

bizi saran ağlar alevlerden oluşuyor

                                         Ey ruhlar, canlı canlı
                                         yanın, şimdi yanın

                                         ki sonsuz huzuru
                                         bulabilin, kavuşun

                                         can attığınız şeye

                                         Ey ruhlar,
                                         girin her şeyin içine,
                                         hiçbir düğüm kayıp gitmesin
                                         parmaklarınızın arasından

                                         kimse söyleyemesin size
                                         uyumanız gerektiğini kayarken ağ
                                         sahici ellerinizin arasından

                                         Geçen her neyse
                                         olandır, olacak olandır, olmuş
                                         olandır, cennet ve cehennemdir
                                         kiralık yeryüzüdür, sizi vuracak olan
                                         her düğümün gizlendiği kalkanından ateşin
                                         tüm düğümler bir duvardır çünkü
                                         sizin vurup açmanızı bekleyen

                                                                               varlığın ağlarının
                                         sonsuz olması için uyuduğunuzda ellerinizin
                                         meşgul olması gerekir. Yöntem, yöntem

                                         ben de sizi çağırıyorum yardımına
                                         bütün adamların, çok şey bilen
                                         kadınların, adamları uyandıran
                                         kadınların. Uyanın, beyler,
                                         uyanın

Uyu, diyorum
anneme. Koltuğunda
kal, diyorum.
Benim koltuğum
çitin köşesinde.
Annem kaldırım taşlarından yapılma şöminenin yanında oturuyor.
Mavi geyik ikimizi de rahatsız etmiyor.

Huzur içinde oturursa annem
onunla beni rahatsız eden ruhlar da
huzur bulacak. Otomobilin

yerinde yeller esiyor.

Charles Olson

Türkçesi: Tamer Gülbek