Miguel de Unamuno’nun “Aziz Don Manuel” adlı kitabı Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabı, çevirmeni Zeynep Öztekin Yıldırım ile konuştuk.

“Aziz Don Manuel”i çevirmeye nasıl karar verdiniz?
Ayrıntı Yayınları, “Klasikler serimiz var. Size iki eser önerelim hangisini isterseniz onu çevirin,” demişti. Miguel de Unamuno ismini görünce hemen Aziz Don Manuel’i seçtim çünkü üniversitede okurken metin incelemeleri dersinde en çok etkilendiğim yazarlardan biri olmuştu.
Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz? Yazarlara sorulur, biz de çevirmen olarak size soralım: Bir çeviri rutininiz var mı?
Çeviri yapmaya üniversite üçüncü sınıfta sözlü çevirilerle başladım. Uzun yıllar İspanyolca konuşulan ülkelerin büyükelçiliklerinde yazılı ve sözlü çeviri yaptım. Tabii bunlar siyaset, politika, diplomasi, turizm, ticaret gibi geniş bir yelpazeyi içeriyordu. Sonra bir süre Avrupa Birliği’nin merkezi Brüksel’de bulunan TAIEX ofisi için konferans çevirileri yaptım. Bir yandan da İspanyolca öğretmenliğine devam ettim. Küba Büyükelçiliğinden, Jose Martí’nin çocuk hikayelerini çevirmem için bir teklif geldi. İlk edebi çevirim o oldu (2010). Daha sonra sevgili Ömer Türkeş seçtiği iki eserden birini çevirmemi istediğinde, Edmundo Paz Soldán’ın Turing’in Hezeyanı’nı (Ayrıntı Yayınları, 2012) tercih etmiştim. Önceliğim edebi eserler. Hikâye ve roman çevirmeyi seviyorum. Tiyatro eseri ya da şiir tercümesi hiç yapmadım. Çeviri yapmak için sabah saatleri uygun oluyor. Akşamları ise yaptığım işin üstünden geçiyorum. Fakat çeviri sizin peşinizi bırakmayan bir şey. Metin bütün gün aklınızda dönüp duruyor. Özellikle çözemediğim bir yer varsa, onu bir sonuca bağlayıncaya dek düşünüyorum, yürüyüş yapıyorum, biraz uzaklaşıyorum, üstüne uyuyorum, yüksek sesle okuyorum, vs. Bir eser tercüme ederken onunla yaşıyorsunuz aslında. Her kitap kendi rutinini oluşturuyor daha çok. Tercüme ettiğim eserlerin yazarlarının da bu kitapları yazarken bir rutinleri var mıydı, nasıl bir ortamda yazdılar merak ediyorum doğrusu. Acaba kitap o enerjiyi bana da yansıtıyor mu diye.

“Aziz Don Manuel”in çevirisine gelelim. Nasıl bir süreçti, ne kadar sürdü, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Dört, dört buçuk ay gibi bir zaman aldı. Yayınevi ile Aziz Don Manuel’de karar kıldıktan sonra editör sayın Derviş Aydın Akkoç, “Bu öykünün başına Unamuno’nun hayatı, eserleri ve onun yaşadığı dönemde dünyada ve İspanya’da neler olup bittiğini de anlatan bir kısım eklesek,” dedi. Ben de “Çok iyi olur,” diye cevap verdim. Cervantes Enstitüsü kütüphanesinden bulduğu şeyleri yolladı. İçinden ayıklamalar yaptım, sonunda ortaya Aziz Don Manuel öyküsünden başka Miguel de Unamuno’nun hayatını, gelişimini ve eserlerini de anlatan güzel bir kitap çıktı ortaya.
Çevirirken dil anlamında karşıma bir zorluk çıkmadı ama Hıristiyanlık ile ilgili terimleri, ayinleri, duaları verirken çok araştırma yapmam gerekti. Hatamız olduysa affola. Bir de kitabın yayımlanması pandemi sebebiyle gecikti.
Çevirmeden önce okuduğunuz, sevdiğiniz, aşina olduğunuz bir yazar mıydı Miguel de Unamuno? Yoksa çevirmeye karar verdikten sonra mı tanıdınız?
DTCF, İspanyol Dili ve Edebiyatı mezunu olduğum için 98 kuşağı yazarları bir dönem aldığımız bir derstir. Unamuno da bu kuşağa ait bir yazardır.
Miguel de Unamuno orijinal dilinde nasıl bir yazar sizce? Dil kullanımı, üslubu, öne çıkan özellikleri neler?
Unamuno gayet sade bir dil kullanır. Bazen yeni terimler icat eder. Novela’ya nivola demesi gibi. “Senin yazdıkların novela (roman) değil,” diyenlere “Biz de o zaman nivola deyiverelim ne olacak,” diye cevap vermiş. Kelimelerin etimolojik köklerine iner, toprak altından çıkarır. Sanatsal bir üslub arayışında değildir. Anlatmak istediğini gayet açık ve net ifade eder, uzun, dolambaçlı cümlelere ihtiyaç duymaz. Kendi iç dünyasında yaşadıklarını yansıtarak okuyucuyu ikna etmeye çalışır. İşlediği karakterleri neredeyse mükemmele yakın yansıtır, içlerinde yazarın yaşadığı bütün bunalımları, çelişkileri barındırırlar. Kanlı, canlı karşımıza çıkan kişilerdir bunlar. Atmosfer yaratıp çevreyi, manzaraları okuyucunun gözünde canlandırma telaşında değildir. Bu da bazen kuru ve monoton bir anlatıma dönüşebiliyor.
Çevirmen olarak kitapta sizi özellikle çok etkileyen bir bölüm var mı? Varsa hangisi ya da hangileri?
Aslında mücevher kutusu gibi küçük ama çok değerli bu kısa hikâyenin her bölümü etkileyiciydi. Bir seçim yapmam gerekirse sayfa 59’da Aziz Don Manuel’in şu sözlerini alıntılarım: “En önemli olan şey,” derdi hep, “insanların mutlu olması, herkesin yaşadığı için mutlu olması. Yaşamdan zevk almak her şeyin önünde gelir. Tanrı istemeden hiç kimse ölmeyi istememelidir.”
Umarım hepimiz yaşamdan zevk almanın her şeyin önüne geçtiği günlere kavuşuruz.
Sözlerimi sevgili Unamuno hocanın şu deyişiyle bitirmek isterim:
“Başka yazarların neden bazı sözcükleri italik yazdığını anlayamıyorum. Sanırım o sözcüğe dikkat çekip önem artırmak istiyorlar. Halbuki, benim yazdığım her sözcük zaten önemlidir.”
cok hosuma gitti çevirmene bu sekilde yaklasmak..