Uzun yıllar gazetelerde kalmış bu eğlenceli yazılar, 1930’ların İstanbul’unun toplum hayatına ve ünlü simalarına dair önemli ayrıntılar taşıyor.

Tanıtım bülteninden:

1930’ların başlarında Yeni Gün gazetesinde yayımlanan bu yazılarda İstanbul’un ve sosyal hayatımızın geçirdiği hızlı dönüşüm, Fatih Çarşambalı Hanife Hanım’ın şahitliğiyle anlatılıyor. Mahmut Yesari’yi yanına katarak sinemalardan futbol, boks maçlarına, yılbaşı partilerinden Güzel Sanatlar Akademisi’ne İstanbul’u semt semt, mekân mekân gezen insancıl Hanife Hanım, karşılaştığı tiplerle son derece eğlenceli sohbetler yapıyor. Devrin türedi zenginlerinden matbuat emekçilerine, İbrahim Çallı, Neyzen Tevfik, Şükûfe Nihal, Osman Cemal gibi ünlülerine kadar sanatçı, gazeteci, siyasetçi birçok ismin dahil olduğu bu karşılaşmalar, bize zengin bir modern Türkiye haritası sunuyor.

“[Mahmut Yesari’nin] asıl kıymeti hayatında kavranmış değildir, ölümünden ve nesillerden sonra değeri artacak ediplerdendir.”
Refik Halid Karay

“Mahmut Yesari, kendisinde ve benzerlerinin şahsında zürriyeti kurumaya yüz tutmuş bir bohem neslinin son mümessillerindendi. (…) Mahmut Yesari’nin ölümü, Türk edebiyatını ve gazeteciliğini benzeri az bulunur bir rikkat ve fazilet örneğinden mahrum bıraktı.”
Peyami Safa

Evinin bütün sigara tablalarının içtima ettiği çalışma masasının önünde Mahmut Yesari hem çalışıyor hem gazetecinin suallerine cevap veriyor (Foto: Yedigün Âli)

MAHMUT YESARİ, 1895’te İstanbul’da doğdu. “Solak” anlamına gelen soyadını büyük dedesi hattat Yesari Mehmet Esat’tan almıştır. İs­tanbul Lisesi’nde ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nde (Güzel Sanatlar) okuyan yazar, Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Cephesi’nde yedek subay olarak savaşmıştır. Gazeteciliğe Diken dergisine karikatür çizerek başlamış, daha sonra kendini roman ve öykü yazmaya vermiştir. Eserlerinde Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya çıkan sosyal yapıya ve olaylara değinen yazar, günlük yaşamı ve insan ilişkilerini ustaca işlemiştir. Otuz yıldan uzun süre geçimini kalemiyle sağladıktan ve yüzlerce esere imza attıktan sonra 19 Ağustos 1945’te, Yakacık Sanatoryumunda veremden ölmüştür.