
1941 doğumlu Dag Solstad, eserleri yirmi dile çevrilen Norveçli bir romancı, kısa öykü ve oyun yazarıdır. Sadece kendi ülkesinde değil, Kuzey Avrupa’nın da en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilmektedir.
Yazar “Profesör Andersen’in Gecesi” kitabında bilinç akışını ustalıkla işlemiş. Toplumsal eleştiriyi konu alan romanda, orta yaş krizinde olan Norveçli Edebiyat Profesörü Andersen, toplumdan izole olmuş, benmerkezci, yalnız bir adam portresi çiziyor.
Noel gecesi bir cinayete tanık olan kahramanımız olayı polise haber verip vermemek arasında kararsız kalır. Başlangıçta arkadaşlarına bu ikilemini açıklamak istese de sonradan vazgeçer. Gördüklerini analiz ederek felsefi sorularla ahlaki değerlerini sorgulamaya başlar ve polise neden haber veremediğinin cevabını bulmaya çalışır. Bu süreçte edebiyata, tarihsel bilince, toplumsal değerlere ve dahil olduğu kuşağa şüpheyle yaklaşmaya başlar.
Profesör Andersen kitabın bir bölümünde meslektaşına edebiyatla ilgili endişelerinden bahseder.
“Son zamanlarda kendime başka gözle bakmaya başladım.” diye devam etti Profesör Andersen. “Önceleri tüm kaynaklarını tam ve sonuna dek kullanmış bir insan diye bakardım kendime ve doğrusunu söyleyeyim pek de iftihar ederdim bununla. Şimdi anlıyorum ki ufkum hiç de geniş değilmiş ve bunu daha önce fark etmemiş olmak beni şaşırtıyor.” (s.50)
Norveçli oyun yazarı ve şair Henrik Ibsen uzmanı olan Profesör Andersen klasik edebiyat eserlerinin çağımıza uyarlanarak sahnelenmesiyle sarsıcı ve etkileyici gücünün kaybolduğunu, sergilenenin sadece eser sahibinin şöhretinin devamı olduğunu düşünmektedir. Bulunduğu çağın bir özelliği olan kapitalizmle üretilenlerin metaya dönüştürülmesinden, kültür alanlarında kendini göstermesinden memnun olmayan kahramanımız edebiyat çalışmalarında şüpheye düşüyor. Modern çağın tarihsel bilinci kaybetmesinden yakınıyor.
“Edebiyatın hayatta kalması biçimsel bir şey, bu da artık yeterli değil. Coşku çağdaş bir fenomen ve zamanımızda ticaretçi anlayışın kitlelerin gönüllerine hitap etme ve coşku yaratma konusundaki benzersiz yeteneği çağdaşlık sayılıyor. Profesör Andersen nihai bir yenilgiye uğramış olduklarından endişe duyuyordu.” (s.54)
Dili başarılı bir şekilde kullanan yazar, kitapta geriye dönüşlerle karakterin üniversite yılları ve dahil olduğu kuşağı hakkında bilgi veriyor. Profesör Andersen, bir zamanlar 60’ların radikali olan arkadaşlarına, bulunduğu zamandaki konumlarıyla ilgili göndermeler yapıyor.
“Maddi zenginlik hayalinin peşinden gitmemişlerdi, geleceğe dair kurdukları hayallerde zenginlik sahnenin dekoru bile olmamıştı. İşte bu nedenle de maddi kazanımlar sanki tesadüfen hayatlarının bir aksesuarı olmuş gibi davranıyorlardı.” (s.37)
Profesör Andersen ve entelektüel arkadaşları spor arabaları, lüks tekneleri, yazlık evleri, pahalı arabaları ve İtalyan takımları gibi düşünceleriyle çatışan savurganlıklarını, karşı koyamadıkları kişisel sapmalar olarak ifade ederek kendilerini haklı çıkarmaya çalışarak, düzenin bir parçası olduklarını kabul etmezler.
Roman boyunca toplumsal olarak kabul edilen ahlaki standartlarla, düşünceleri sürekli çatışan kahramanımızın iç diyalogları günlük yaşantısını etkiler. Aslında eylemsizliği bir şekilde kendi varoluşuna protestodur.
Roman karakterinin düştüğü bu ikileme kimi zaman biz de düşmüyor muyuz? Bazen yapmamız gerekenlerle, aslında ne yapmak istediğimiz arasında kalmıyor muyuz? İşte bu roman, insanın karmaşıklığını anlatarak okuyucu için bir ayna görevini üstleniyor.
Norveç Edebiyatını tanımak isterseniz, “Profesör Andersen’in Gecesi” doğru bir seçim.
Feride Serin