Dorlion Yayınları’ndan Haziran ayında yeni bir öykü kitabı çıktı: Dünya Sineğe Baktı. Cahit Kaya’yı çeşitli edebiyat dergilerindeki öyküleri ve şiir incelemeleri ile çevirdiği kitaplardan tanıyoruz. Virginia Woolf, Ernest Hemingway, Henry David Thoreau ve Joseph Conrad bunlardan bazıları. Dünya Sineğe Baktı ise yazarın öykülerinin yer aldığı ilk kitabı. Kitabın içindeki “Cadı” adlı öyküsü 2017’de Ankara Tiyatro Garaj’ın kısa oyun ve öykü yarışmasında seçilip oyun olarak bir sezon boyunca sahnelenmişti. İzlemek isteyenler için Youtube’da erişime açık.

Eser, kendi içinde Birinci Kitap ve İkinci Kitap diye ikiye ayrılmış hâlde. Birinci Kitap, “Canavarlar Ülkesinde”, İkinci Kitap ise “Kanımda Tanrılaşan Mikrop”. Toplamda on üç öykünün sekizi ilk kitapta, kalan beşi ise ikinci kitapta yer alıyor. Yazarın hâli hazırda kategorize ettiği bu öykülerin ortak yönü, öykülerdeki insanların bir şekilde karanlığa evrilmeleri. İlk kitap daha çok köy ve kasaba gibi sınırlı ve kendi içinde bile kasvet yaratma potansiyeli bulunan mekânlarda geçerken ikinci kitapla yüzümüzü biraz daha dış dünyaya dönüyoruz. Fakat bu yine de ilk kitaptaki tekinsiz ve kasvetli dünyayı ortadan kaldırmıyor. Aksine orada yaşananların başka bir dünya ekseninde uzantısı gibi devam ediyor. Her durumda okuyacağımız öykülerin sıkıntılı hâllerine hazırlıklı olarak başlamak gerekiyor.

Yukarıda bahsettiğim “Cadı”, beni öykü versiyonuyla derinden etkiledi. Öykünün ana karakteri Dünya. Hemen kitabın adıyla bir ilişkisi var mı diye düşünüyor insan okurken. Henüz bir kız çocuğu Dünya. Annesi, babası ve küçük kardeşi var öykünün görünüründe. Fakat görünmeyen kısımda bastırılmışlıklar, “elalem ne der?”ler… Küçük yerin, kendi insanına nasıl cam tavan oluşturduğu, yerin dibine ittiği var. Yüzyıllardır cadı ilan edilen kadınlar ne sebepten o yaftayı yediyse Dünya’nın da yaşadığı o. “Masumiyet Vakfı Şarkıları” da yine haberlerden duymaya aşina olduğumuz olayların öyküsü. Ana karakter Erdem bu sefer. Erdem ve diğer çocuklar. Dünyada ne kadar çirkin şey varsa kız ve oğlan çocuklarını buluyormuş gibi bir his kaplıyor insanı bu öyküleri okurken. “… yılında … yatılı okulunda kırk beş çocuk.” (s. 22) Tamamlanmamış şu cümle, zihnimizde ne yazık ki kötü bir senaryoyla tamamlanıyor. Köklü bir tarihe sahip okulun müdürü “İftira” diyor. “Tek bir örnek, koca bir camiayı kirletemez.” (s. 23) diyor. “Siz de bir sineğin çorbayı heba etmesine izin vermeyin.” diyor. Ama tek bir sinek, dünyada küçücük yer kaplayan o sinek, sırf çorbayı değil tüm dünyayı bulandıran şey her daim. Diğer öyküler de bu minvalde ilerliyor. İnsanlar hep zarar veriyor birbirlerine. Cadı ya da zombi oluyorlar, bazen de kaktüs… Canavar artık korkutuculuğunu kaybetmiş bu öykülerde çünkü canavar olan insanın kendisi. Korkutucu olan insan. O yüzden birbirini dişleyenler, etlerini koparıp yiyenler hep eş dost, akraba. Yakınlarımızdakiler. Kitaptaki öykülerin klasik zombi ya da canavar öykülerinden farkı bu. Zarar görmek için başka dünyaların insanlarına gerek yok, canavar biziz. Zamanla dönüştük ya da dönüştürüldük. “Canavarlar Ülkesi” tam da burası, bulunduğumuz yer. Başka yer aramaya gerek yok.

İkinci Kitap’ta yer alan “Kanımda Tanrılaşan Mikrop” öyküsü ise bir modern dünya korkusu sunuyor okurlara. Uzun yıllardır bildiğimiz cadı, canavar gibi metaforlar artık yerini bilimsel korku unsurlarına bırakıyor. Mikroplara, bakterilere… Birbiriyle anlaşamayan çiftlerin çocukları kaktüse dönüşüyor örneğin. Anlaşamayan çiftler çocuk yapmasın demenin distopik yolu mu bu, diye düşündüm okurken. Bir başka öyküde ise düşünmeleri engellenenler var çünkü konuşmak yerine 21 karakter sınırı ile yazmak zorundalar. Ya da vücudunda bir bakteri ile yaşamak, onu yaşatmak durumunda kalanlar. Tüm bunlar bir “bakteriyel devrim!” diyor yazar. Görüldüğü üzere, ikinci kısımda geleneksellerin yerine modern metaforlar koyarak bir dünya kötülemesi yapıyor Cahit Kaya. “Dışarıda yaşananlar içime girdi. Orta Çağdan kalma bir mikrop olarak. İçimde uzay çağı ve yapay zekâ devri, dışarıda engizisyon mahkemesi. Dışarısı cadı avı. Mikrop dışarısının bir metaforu içime yerleşmiş olan…” (s. 129) İç ile dışı çarpıştırıyor Kaya öykülerinde. Adı cadı ya da mikrop. Dünya bu ikisinden mütevellit olmamalı diyor adeta. Kalıplara soktuğumuz ne varsa kırıp atmalı yoksa yazarın da dediği gibi içi uzay çağı, dışarısı engizisyon mahkemesiinsanın.

Yazarın bazı karakterleri başka öykülerin de içine yerleştirdiğini görüyoruz. Örneğin Dünya karakteri ilk öyküde ana karakter olarak karşımıza çıkarken “Ağaçsın Sen” adlı öyküde bu sefer Diren’in teyzesinin kızı olarak karşımıza çıkıyor. Bu iki Dünya’nın aynı kişi olduğunu düşündürecek önemli ipuçları göze çarpıyor. Diren, “Dünya büyücü. Ben periyim.” diyor. “Dünya bana baktığında bir peri gördüğünü söylüyor. Dünya’nın büyücü olduğunu kimseye söyleyemem. İnsanlar büyücüleri öldürüyormuş; ama perileri öldürmezler, öyle umuyorum.” (s. 54) Başka öykülerde de buna benzer rastlantıları görmek mümkün. Öte yandan, yazar kendini de öykülere iliştiriyor ara ara. “Cadılardan kurt adamlara, insan kanına susamış çeşitli yaratıkları kayıt altına aldım. Onlara dair hikâyeler yazdım.” (s. 76) diyor. Köyün sınırına geldiğinde görünmez bir duvara çarpıp o köyden çıkılamadığını fark ettikten sonra, öykünün kahramanı Feriha, dudaklarını alttan ve üstten birleştirip dikmeye başlıyor ağzını. Yazarı susturuyor böylece. Bu noktada postmodern bir çizgi çizdiğini görüyoruz yazarın. “Bir hikâyede her zaman tek kişi sağ çıkar. Yazarı.” (s. 83) diyor ve kendini sıyırıyor öykülerden.

Son olarak, kitabın kapağı da adı ve öykülerin içeriği ile uyumlu: karanlık bir orman. Görsel, John Atkinson Grimshaw’a ait. Dünya bir sineğe baktı bu öykülerde. Ara ara karşımıza çıkan sinek, öyküler arasında dolaşıp kendini hatırlattı. Bu kitaptaki en büyük metafor “sinek” aslında. “Yeşil ölü bir sineği gösteriyor Dünya’ya avcunu açarak.” (s. 54) Sinek her zaman minik bir canlı değil; yerine neyi koyduğunuza, dünyadan o sineğe nasıl baktığınıza göre olaylar ve yorumları da değişiyor. Şimdiye kadar Cahit Kaya ile tanışmadıysanız, bu eseri aracılığıyla tanışmanızı tavsiye ederim.

Nagihan Kahraman