Halil Yörükoğlu

“Mehmet Günsür ve Giray Kemer için”

Şurada ölsek cesetlerimize bakıp bir hikâye uyduramazlar. Hani insan bir felakete kazaya yangına denk gelse, bu bunun bir şeyiymiş, o onla kumar oynuyormuş, o ona yatıya gelmiş diye kendince bir film yazmaz mı neden yazmasın. Hemen yanımdaki avukatmış, sakallı bir adam. Kordon markete gelip Aperlai’ye nasıl giderim diye sormuş, marketçi benden bahsettikten sonra, erzak almaya gelecek parasını verirsin o seni götürür demiş. Sırtında bir çanta, ufak bir çadırım var diyor. Az ilerisinde zayıf esmerce bir kız. O da beni bekliyormuş. İkisinin ortasına doğru bakıp, bekleyin gideriz diyorum.

İskele sessiz. Etrafta uyuz köpekler bile yok. Geçin dedim başımla tekneyi işaret ettim. Korkuyormuş geniş yere oturmam lazım dedi yanıma oturdu. Uç tarafta da kız. Kız taş evlerdeki senaristin misafiriymiş. Levent beni karşılayacak dedi peki dedim. Çıktık yola.

Rızkı kazandık da fazlası zarar mı canım deyip misinayı saldım denize. Kaleköy arkamda kaldı. Olabildiğince sessiz. Tüm yatlar limanda. Açıkta bir katamaran var. Beyaz sakallı bir adam bira içiyor. Uyumamış. Canım bira çekiyor. Biraz gittik. Kekova adası boylu boyunca uyuyan bir canlı gibi uzanıyor solumuzda. Kız şarkı söylüyor. Sesi arkaya belli belirsiz geliyor. Şarkı da ağzı gibi rüzgarla şekil değiştiriyor. Hah bir hareket. Hemen alıyorum boşa. Nimet kaçmasın.

Çekiyorum misinayı belli ağır bir şey, mevsim palamut, biraz kuru olur ya artık buğulama yaparız diyorum. Kara kara bakıyor avukat. Ee tamam gidiyoruz denizdeyiz, ne o öyle paranı vereyim beni götür olur mu hiç, neyin var senin. Ses yok. Bak bak bak balığın gelişine bak dediğim an başlıyor gözleri dolmaya. Ooo anlamıyorum ki bir şey. Palamutu kovaya atınca kıza el ediyorum neyi var bu adamın. Nereden bileyim tanımam diyor. Hadi oradan bir erkeğin gözleri dolacak da kız onu tanımayacak ha biz boşuna mı gezdik bu denizi deyip yine salıyorum sırtıyı* denize.

Avukatın gözler kapkara. Ağlamayacak belli oldu ama kusmaya döndü dönecek bas diyorum hadi bas. Gidiyoruz. Kız uç tarafta oturmaya devam ediyor. Bacaklarını denize sallamış, beyaz köpüklerin bacaklarına değmesini izliyor.

Avukat benim burası sit alanı, ben buraya mutfak yaptım, e aç mı ölelim diyorum. İstersen bakayım dosya numarasından diyor. Çantasından iki bira çıkarıyor. Çadırı nereye kurayım ben diye soruyor. Valla bu mevsim sert olur. Ya Ölüdeniz tarafına kur ya da gel benim evde kal. Elektrik az, akşam dokuz şartel iner. Ha masalara otur denize bak karışmam, para da istemez. Sonbaharda benim oraya gelen ya delidir ya aşık diyorum. Sen bu lafları kimden öğrendin diyor. Sakalını kaşıyor birasından içiyor. Taş evlerdeki şu kızın gittiği senarist var filmci, ona takılıyorum bazen benim hikayemi yaz diye, gülüyor bana. Ya bu laf dediğin dededen neneden öğrenilir. Kitaptan öğrenecek halimiz yok ya diyorum. Hafiften gevşiyor avukat. Ofisi kapattım biraz zeytinlik vardı memlekette onu da sattım, çadır bahane buralara bir bakayım dedim diyor. Valla alırım tekneyi boşa, sallana sallana bağırsaklarını kusarsın denizin ortasında sen bana mı geldin diyorum. Valla diyor billa diyor. Devlet memuru bira mı içer görevde diyor. Kız bana bakıyor ne oldu yok bir şey diyorum şarkıya devam ediyor. Avukat bakma öyle valla hulu ile sıkarım iyi birine benziyorsun diyorum. Yahu gidelim canım sıkıldı geldim buralara diye başını sallıyor. Anlarız diyorum. Sütleğen yemiş balık gibi foyan suyun üzerine çıkar ne de olsa deyip yuvarlıyorum birayı.

İki gün geçiyor avukatın bir yamuğu çıkmıyor. Tek tük de olsa yürüyüşçülere su, kola, kahve satıp harçlığı çıkarıyoruz. İkinci günün sonunda on altı metre bir tekne yanaşıyor. İskele müsait diye el ediyorum. Avukat masada kitap okuyor. Avukat bu sizin oralardan gibi gelirse ilgilen diyorum. Çocuk gülüşlü bir adam** iniyor yelkenliden. İskeleden geliyor, ilkten benim balık havuzuna bakıyor. Sonra avukata selam veriyor. Hoş geldiniz diyerek çıkıyorum mutfaktan. Hoş bulduk, hava bir iki güne bozacak baktım burası var, demirledim, yemek yiyebilir miyiz diyor. Tabii diyorum. Avukat hemen masaya davet ediyor. Hemen dediğim de benim zorlamam ile. Nasıl avukat bilmiyorum bıraksan bir ömür susacak.

Adam bizimkinin masaya oturunca ismim Halil bu misafirim Giray, bu mevsim sessiz olur burası size müşteri muamelesi yapacak halimiz yok, isminizi söyleyin hep beraber akşam yemeği yiyelim diyorum. Merhaba ismim Mehmet diyor.

Hava kararıyor.

Patates kızartması kefal sokar kaşık salata, bir güzel yiyoruz. Siz devam edin deyip jeneratörü kapatıp yatmaya geçiyorum. Avukatla Mehmet Bey kalıyor masada. Sabaha yakın uyanıyorum. Kapıyı aralıyorum. Bıdır bıdır konuşuyorlar. Deniz çarşaf gibi. Mehmet abi “Kalbimi avuçlarına alıp oynuyorlarmış gibi hissediyorum” diyor bizim avukat. Vay be diyorum adamın derdine bak. Gerisin geri uyuyorum. Sabah kalktığımda masanın üzerinde bir sürü boş şişe. Teknenin güvertesinde Mehmet Bey. Giray kendi çadırında.

Öğleden sonraya kadar kalkmıyor Giray. Tekneden çıt çıkmıyor. Ta ikindi vakti Giray gene kendi masasında kitap okurken, iskeleden gözleri güle güle geliyor Mehmet Bey. Gece uzun sürdü galiba koca günü devirdiniz Mehmet Bey diyorum. Hava değişti. Ben yol alayım sizinle tanışmak çok güzel diyor. İkimize de uzun uzun sarılıyor. Giray’a bir kitap bana da kâğıda sarılı bir tablo veriyor.

El sallıyoruz arkasından.

Mutfağın duvarına aynı masada oturduğumuz anın resmini asıyorum.

Giray adam ressammış ha diyorum. Giray gülümsüyor.

İki ay sonra o da gidiyor.

Gitmesinin üçüncü ayında Kordon markette mektubun var diyorlar. Açıyorum Giray’dan.

“Abi Mehmet Bey vefat etmiş.” yazıyor.

Halil Yörükoğlu

* Sırtı Çekmek: Misina ucuna takılan yalancı balığın tekne ile hareket etmesiyle yapılan balık avı.

** Orhan Duru’nun Mehmet Günsür için kullandığı ifadeden alıntıdır. ‘’Sadece gözleriyle gülebilen korkunç bir çocuk.”