Cansu Selçuk Çağlar

Şu andan itibaren adayların salon dışına çıkmasına izin verilmeyecektir. Hah, işte şimdi hazır hissettim kendimi. Hapsolduysak başlayalım. İyi de neden seni dinlemek zorundayım? Titrek ellerin mi, yoksa sabit tutamadığın o kağıttan ayırmadığın gözlerin mi yönetecek bu sözde ölüm kalım savaşını? Peki ya, buz gibi sesine ve diğer salonlardan ona eşlik eden ruhsuz yankılara ne demeli? Buldunuz tabii dünyanın en ezik dinleyicilerini, coştunuz, kanon yapıyorsunuz değil mi?

Önümde bir kız oturuyor, eli sürekli ağzında. Saf, salak heyecanlı bişey belli, ciddi ciddi hayatının sınavına girdiğini sananlardan. Siyah beyaz şeritli kapüşonu var tişörtünün. Klasik numaramı çeksem mi zavallıya? Zor olmaz, zaten kendimi bildim bileli fazla geldim bu sıralara. Dizimi oynatsam değecek. Hoop. “Çok pardon, sığamadım.” Hay Allah, kızcağız nazik poposunu sağa kaydırır kaydırmaz sustu bizim kanoncu. Sıralarımızın arasına boşluk bırakma telaşına verdi kendini. Allahtan gözetmen gardiyan imdadına yetişti de, kaldığı yerden devam edebildi.

Görevlilerin adaylarla yakından ve alçak sesle konuşmaları, adayların birbirinden herhangi bir şey alıp vermeleri yasaktır. Zebra başlıklı kızları dizimizle dürtüvermek de yasak tabii. Ha hay, geçmiş ola hocam. Neyse ben sağdan devam edeyim. Tam çaprazımda siyah tişörtlü bir çocuk oturuyor. Aha! Çatalı mı görünüyor onun? Valla görünüyor. Götü başı feci dağıtmışsın oğlum. Daha sınav başlamadan karşılaştığım manzaraya bak. Ha, bana bi mesaj vermeye çalışıyorsan o ayrı, ama ben sınavımın nasıl geçeceğini zaten biliyorum. Yok, öyle değilse üzerine ciks kotu çekmekle olmuyor, götünü kollamayı da öğrenicen koçum. Başparmak tırnakların uzun, kesin gitar çalıyosun. Sol kulağında görebildiğim kadarıyla en az üç delik var. Gelirken küfrederek çıkarmışsın küpeleri belli. Siyah çerçeveli gözlükler de fiyakalı hani. Ne istediğini bilenlerdensin di mi? Ben hiç olamadım. Boş ver sınavı, bana bunu öğretsene. Ben de sana çatala sahip çıkmayı öğretirim söz.

Adaylar görevliler tarafından ayrıca uyarılmayacaktır. Aman çok korktum şimdi bak. Hepsi aynı lafı eder, sözleşmiş gibi. “Oğuzhan, bir daha uyarmam seni, kendini müdür yardımcısının yanında bulursun.” Sanki gitmediğimiz yer, adam karısından çok beni gördü de n’oldu? O mafya kılıklı serserilerle gezme dedi, başka şey demedi. Salih Abiler, ayyaş babamla, sapık amcamdan iyidirler diyemedim tabii. Zaten bi Asuman Hoca var, hepsinden başka olan. O yüzden bugün Tarih sorularına bakarım sadece, bişey yapamasam da bakarım valla, elimden geleni yaparım. Kaç gere geldi yanıma. “Neyin var oğlum senin?” diye sordu elini omzuma koyup. Gözümün ta içine baktı durdu kadın, söylemediklerimi anlamak için. Yapabileceği bişey yoktu zaten, o sordu, ben sustum.

Salon tutanağına adı yazılan adayların sınavı geçersiz sayılacaktır. Cehenneme giriş şartnamesi olsa, zebaniler tarafından böyle okunurdu herhalde. Ya da insanları filmler gibi etiketleseler, benim alnımda +18, cinsellik, şiddet, argo, vb. yazar, konu uzar giderdi. İntihar yazmazdı diye umuyorum. “Herkesin ömründe aklından en az bir kere geçer” demişti felsefe hocası. “Ama insanların çoğu eceliyle ölür. Endişelenecek bir durum yok yani. Acele etmeden ecelimizi bekleyelim bence” dediğinde bütün sınıf ne gülmüştük be. Acele’li espriler bitmek bilmemişti. Dersi dinlemişim işte, bak. Bi de dinlemez derler benim için. Demesi kolay zaten, dinlemesi zor.

Soru kitapçığına işaretlenen cevaplar geçerli değildir. Cevap kâğıdı üzerinde doğru kodlama yaptığınızdan emin olunuz. Asıl mesele de bu zaten. Yalan yanlış kodlanmışım bunca zaman. Al işte, hemen sol yanımdaki kıza da onun arkasındaki adama da kıl oldum. Durup dururken değil elbet. Kodlarınız yüzünden. Kız tam bir inek. Gözlüğünden, atkuyruğunun şeklinden anladım. Tüm inekler ispiyoncudur bilirim. Asuman Hoca benden nefret etsin diye uğraşırlar. Adamsa hem kel hem göbekli; hayatının sınavına geç kalanlardan belli. Bi milyon kar taneli gömlek geçirmiş üstüne yaz günü. İndirimden almıştır kesin. “Dalga geçmeyi bırak Oğuzhan, yeter artık” derdi İngilizceci hep. Dalga geçmiyorum ki hocam, düşünüyorum. Kafam dalgalı benim, içindekiler gelgitli. Amcam da kel ve göbekli, “Olabilir böyle şeyler gayet normal, çekinme benden” demişti. Ufak bir kodlama hatasıydı belli ki.

Soru kitapçıklarını rastgele karıştırıyorum. Rastgele dimi her şey? Bu yirmi kişi rastgele mesela, hapsolduğumuz sınıf, içinde bulunduğumuz okul rastgele. Ev, aile, mahalle, hepsi rastgele. Asuman Hoca’nın görevli olduğu okul da rastgele, ama ne şanslı onun sınıfında sınava girenler, keşke bilseler. Gerçi anlarlar, en azından gülümser o. Robot gibi okumaz bunları. Anlıyorum der gibi bakar, annesi gibi bilir insanın ne hissettiğini.

“Ne o gene kime sevdalandın?” diye sormuştu annem.

“Yok artık, nerden anladın.”

“E, gözün bulutlandı yine. Emel, değil mi?”

“Hadi canım bunu nerden bilebilirsin ki?”

“Bulutları takip ederek.”

Ah, annem be, takıldın gittin bulutların peşine. Lise son sınıfta öğrenim görenlerle, lise ve dengi okullardan mezun olanlar başvurabiliyordu sınava. Ya annesi ölenler? Onlar da mı başvuracaktı? Evet, evet herkes. Hepinize rast gele!

Sorulara bakmadan şöyle hızla bir göz gezdirerek kitapçıklarınızın sayfalarını kontrol edin. Bu ne merak yahu? Herkes haşır huşur, sınav tanrısı cümlesini bitirir bitirmez. Boyun eğmede son nokta! Ne derse eksiksiz yapılıyor. Kimsenin gıkını çıkardığı yok.

“Sorulara bakmayın demiştim, size söylüyorum. Kapatın kitapçığı hemen. İşlem yapmak zorunda bırakmayın beni.”

“Gözüm dalmış, yoksa soruyla işim olmaz pek.”

“Ciddiyete davet ediyorum sizi, bu ilk ve son uyarım.”

Tanrıların ortak özelliği tehdit etmek galiba. Ev tanrısı, okul tanrısı, sokak tanrısı, hepsi aynı. Tanrı olacaksın ama günahkârların tehditle yola gelmediğini bilmeyeceksin. Ne zavallılık! Tehditle, yasakla yola koydukların hali hazırda seni dinleyenler zaten. Diğerlerine ulaşmak için başka sınavlar gerek. Herkesin gözünü aynı kitapçıkla korkutmak da nedir yahu?

Sınav süreniz başladı, hepinize başarılar. Buyurun cenaze namazına. Ağırlama faslı bitti, uğurlama faslına geçti. Evet, bak şimdiden ölüm sessizliğine büründü ortalık. Başarı dilerken bile bu kadar suratsız olabilir mi bi insan? Hadi beni geç, gönülden dilesen bile beni kurtaramazsın, ama yazık şu ineklere. Görev aşkı diye bi şey varsa eğer bugün burada öldürdün sen onu. Bundan böyle bu okul görev aşkının mezarıdır benim için. Diyeceksin ki mezar olması için gömülmesi gerek. Bence değil. Ölüm yeridir mezar dediğin. Bizim ev mezarlık olalı altı ay oldu bile bak. Zaman aldı başını gitti annemle.

“Sınavım bitti benim.”

“Tahtada yazan saati beklemek zorundasınız, şimdi çıkamazsınız” buyurdu başgardiyan.

“Bekleyelim bakalım. Tek bitiren benim zaten.”

Herkes bi dönüp ters ters bakıyor bana. Salaklar ordusu, siz dönüp kendinize baksanıza. Açıkta kalan yerlerinize bakın mesela. Yarısı yenmiş tırnaklarınıza, köle olmuş ruhunuza bakın! Buradan çıkınca ne olacağı belli olan bi tek benimdir varsan baksan.

“Mafya mı oldum ben şimdi?”

“Ne mafyası oğlum? Biz modern Robin Hood’larız. Zenginden çarpıp, fakire okuturuz” demişti Salih Abi. Neyse ne! Benim o mezarlıktan çıkmam lazım.

“İsteyenler çıkabilir, süre doldu.”

“Çıkabilirsin dedim, duymuyor musun?”

“Vazgeçtim, artık canım istemiyor.”

Anca böcekmişim gibi bak şimdi. Ben senin kuklalarına benzemem. Buraya annem ve Asuman Hoca için geldim. Sen burada görev aşkını boğdun ya az evvel benim küçücük son görevimin lafı olmaz herhalde.

Sınav bitmiştir. Lütfen cevap kâğıdınızı, soru kitapçığınızın arasına koyarak bekleyiniz ve sınav evrakı toplanıncaya kadar yerinizden kalkmayınız. Utanmasa, ellerinizi başınızın üstünde birleştirip bekleyin diyecek. Teslim oluyorum, tamam. Sınav bitti.Annem yok artık, gitti. Okul da yok, Asuman Hoca da. Emel zaten hiç olmamış. Sordurdum, sivilce sırığı, mafya bozuntusu demiş benim için. Aklıma geldikçe elim ayağım titriyor. Gözleriyle takip ediyor beni başgardiyan çıkarken. “Nasıl geçti?” diye soruyor bizim okuldan bi çocuk merdivenlerde. “İyi geçti iyiiii,” diyorum, “bayağı iyi geçti!”

Cansu Selçuk Çağlar