Rahime Sarıçelik’in “Oğullara Mektuplar” adlı romanından tadımlık bir bölümü sunuyoruz.

Birinci Gün
Reyhan – Bırak, bırak! Gideyim artık! Hadi!
Can – Seni seviyorum! Anlıyor musun? Benimsin!
Reyhan – Bıktım bu lafından! Ben kimsenin değilim. Ben senin eşyan değilim. İlk günden beri bencil davranıyorsun. Olmuyor işte. Bağımlılık geliştirdin bana karşı. Çocuklar gibisin. Hepsi bu! Bu sevgi değil… Bu ger-çek bir aşk hiç de-ğil! Ben senin iyileştiricin değilim. Annen hiç değilim.
Can – Seni seviyorum! Anlamıyorsun hiç. Bu aşk… Bal gibi aşk…Bana ait olduğunu bil yeter.
Reyhan – Biz hiçbir erkeğe, hiçbir tanıma ait değiliz!
Günlerdir bu cümleleri düşündü Can…. Özellikle de son cümleyi… “Biz hiçbir erkeğe, hiçbir tanıma ait değiliz!” Bu cümleler bir filmin ya da bir aşk romanının sıradan replikleri değildi. Öyle olmasını Can da çok isterdi. Beyninde hiç susmayan bir sesten başka her şey silinmiş gibiydi. Reyhan’ın sesi… Sahiden Reyhan’ı bir eşya gibi mi görmüştü? Reyhan’a o tokatı nasıl atmıştı? Kendini tanımakta zorlanıyordu. Kavga ederlerken içinde tam da hayvansı duygular diyeceği hisler belirmişti. Tek istediği isteğine itaat edilmesi idi. Bir şeyler kontrolünden çıkmıştı. Düşünememişti. Oysaki kendisine sorulacak “bir kadına tokat atar mısın?” sorusuna her seferinde “asla” diye cevap verecekti. Hayatı boyunca kadınlara karşı ince tavırları ile gurur duymamış mıydı? Amacı gitmesini engellemekti. “Bağımlılık geliştirdin bana karşı”da ne demekti ? Reyhan bu gece yarısı nereye gitmişti?
Şimdi Can kendi elleri ile Kadıköy’ün en küçük ve en sevimli evlerini sonu olmayan, karanlık, dar bir deliğe çevirmişti. Sanki biri bu delikten onu içeri doğru çekmişti ve oradan bir daha asla çıkamayacaktı. Bu dar ve karanlık delikte başı dönmekte, nefesi kesilmekteydi. Ayakta kalacak güç bulamadı. Reyhan belli ki tüm gücünü giderken alıp götürmüştü. Tek isteği sendeleye sendeleye bir kör gibi arayarak bulduğu yatağına kendini bırakmaktı.
Reyhan öfkeyle çantasını masadan alıp giderken uzun zamandır okumak için heveslendiği, bugün okumaya karar verdikleri Can’ın annesinin Fransa’dan gönderdiği masanın üstünde toz tutmuş mektuplarından birkaç tanesini yere düşürmüştü. Can düşen mektupları fark edecek kadar dikkatli değildi. Bugün bu mektuplardan birini okumuş olabilselerdi Reyhan Can’ı böyle, bu gece yarısı terk etmeyecekti.