Maslak durağında inecekler, ceviz yemek masasının geldiği gün evlilikleri bitenler, aynı sevgi yoğunluğunu bir türlü denk getiremeyen sevgililer, toplumun ikiyüzlü ahlakının karşısında trans bireyler… Halil Yörükoğlu’nun kahramanları işyerinde, sokakta, toplu taşımada, bir taksi durağında karşımıza çıkan “bizden” birileri. Aynı yaşamanın ortasında, benzer açmazlarla karşılaştığımız sahici insanlar. Kitabın teknik kurulumu, dil işçiliği de bu sahiciliğe destek veriyor.
Halil Yörükoğlu ile ilk kitabı “Kaçış Rampası”nı konuştuk.
Gülhan Tuba Çelik

İlk öykünde, bana göre çok çarpıcı bir sahne vardı. Garson boş tabakları mutfağa getirdiğinde, yemeğin yenme şeklinden karakter analizi yapıyordu ve oldukça keyifliydi. Sanki böyle candan bir sahneyi “içeriden” olmayan biri uyduramazmış gibi geliyor bana. Diğer öykülere baktığımda da bu inanç pekişiyor. Toplu taşımadaki adam, fotoğrafların izindeki yaşlı amca, duraktaki taksici, ceviz masayı getiren hamal… Öyküleri hayatın ortasından mı topluyorsun?
Hayatın içinden derken her an karşılaşabileceğimiz insanları kastediyorsanız evet doğrudan sokakta, kahvede, otobüste, devlet dairesinde, lokantada denk gelebileceğimiz insanların olabilecek hikâyeleri ya da hikâyesizlikleri, sıradanlıkları ilgimi çekiyor ve doğrudan metinlerime yansıyor galiba.
Seni Seviyorum Suzan, Ben Haluk, Bir Sonraki Durak Maslak, Yasin, Masa gibi öykülerin; hem ebeveynler, sevgililer, karı-kocalar hem de çocuk karakterlerin bakış açısından aile içi gerilimlerin ön planda olduğu öyküler. Her an içinde bulunduğumuz, her sahnesine aşina olduğumuz durumları kolaylıkla anlatmış gibisin. Bu gerilimlerin tematik olarak yoğunluğunu, bu gerilimler üzerinde düşünme sebebini biraz açar mısın?
Bu gerilimlerde ilgimi çeken genelde ortaya çıkan durumun komikliği veya trajikomikliği oluyor. Ya da üçüncü bir kişinin olayı gördüğü, yorumladığı nokta ilgimi çekiyor. Yani ortada bir kavga var ve kavga bittikten sonra ortaya çıkan manzara o kadar da kötü olmayabiliyor bazen. Hatta komik de olabiliyor. O manzara ilgimi çekiyor diyebilirim. Ya da olayın taraflarından birinin düştüğü durum, yani bahsettiğiniz bu gerilimin sebeplerinden birinin halini anlatmak fikri baskın geliyor.
Öykülerini okurken çok keyifli akan duru bir dilin en zor gerilimleri bile kolaylıkla yazıya döktüğünü, bunların sempatikçe bir dokuda bir araya geldiğini görüyorum. Gözlem ve tespitlerin dille çok uyumlu bir şekilde birleşiyor. Dilini nasıl kurduğuna, öykü atmosferinde neleri önemsediğine dair birkaç cümle istesem.
Dille ilgili tek derdim yazdığım şeyin okunabilmesi. Akıcı ve temiz bir Türkçe kullanmaya gayret ediyorum. Umarım yapabiliyorumdur ya da yapmaya gayretliyim diyeyim. Öyküde derdim akıcı bir dil ve sevdiğim ritmi metne yansıtmak diyebilirim. Ve bunu sakince, dil ucuyla yapmak istiyorum. Mümkünse gürültü çıkarmadan bağırmadan yapmak derdindeyim.
“Kimse Sormadı” adlı öykün, kişisel tarihimde iz bırakan bir öykü oldu. Ne zaman bir dinlenme tesisinde otobüs yıkayan adamlar görsem bu öyküyü hatırlayacağımdan eminim. Hiç bitmeyen soğukların ortasında hiç bitmeyen otobüslere su tutan insanlara, o insanların yanından geçenlerin kırgınlıklarına, bunları iyi kötü kaleme döküp zamanlar atlatmaya çalışanlara… Bu hayat ne söyler bize, söylediklerinden neyi yakalar neyi salar Halil Yörükoğlu?
Birileri bir yerlerde kendi halinde bir şeyler yaşıyor. Sessiz sakin. Birileri de daha gösterişli bir şeyler yaşıyor. Hepimiz kendimizi eyliyoruz. Biraz oyalanıp gideceğiz.
Neden Kaçış Rampası?
Bir fikir olarak seviyorum bu seçeneği. Fren patlamış ve duracak mecalimiz yoksa en azından kaçış rampasında durdurabiliriz gibi geliyor freni patlayan ruhumuzu.
2017 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödüllerinde “Dikkate Değer” bulunmuşsun. Kaçış Rampası okurlarla da buluştu şimdi. Ya sonra?
Evet. İlk dosyamı Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’ne göndermiştim. Dikkate değer görülmüştüm. Çok mutlu olmakla beraber güzel bir motivasyon sağlamıştı. Üç sene sonra da ilk kitabım çıktı. Yani sonrası okuyacağız ve yazabilirsek yazacağız. Umudumuz bu.