Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?
Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?
Çocukluğumdan bu yana yazmak benim için, okumaktan sonra gelen, sözcüklerle başka dünyalara kanat çırpma oyunu. Kelimelerle farklı dünyalar yaratma eylemi, insanın önce kendini anlamaya çalışmasından geçiyor. Kendimi ve hayatı anlamak, yorumlamak adına çıktığım bu yolculuk çocukken katıldığım kompozisyon yarışmalarından sonra kitap eleştirmenliğine vardı. Bu okurluk birikimi, gözlem gücü, empati yeteneği; yazarak yeni dünyalar yaratmaya olan bağlılığımı arttırdı. Yazdığım kısa öykülerim birikti ve öykü dosyamı yayınevlerine gönderdim. Mecaz Yayınları dosyamla ilgili olumlu karar verince yazdıklarımı bir kitapta toplamaya karar verdim.
Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?
İnsanların hikayelere karşı dayanılmaz bir merak ve isteği var. Bu konuda Murel Rukeysker’in şu sözü aklıma gelir: “Evren hikayelerden oluşmuştur, atomlardan değil.” Hikâye, hayatımızın her yerinde var. Kurmacadaki kısa anlam yoğunluğu, eylemlerdeki bütünlüğü yakalamaya çalışması, küçük bir andan büyük bir mana çıkarma arayışı ya da bir durumu olduğu gibi yansıtma gücü, fantastik ya da natüralist olma özelliği gibi esnekliği içinde barındırması, beni bu türe yakın hissettiriyor.
Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?
Yayınevimin öykü türünde de eserler yayımladığını görünce dosyamı göndermeyi uygun buldum. Ondan önceki süreç çok zor geçti. Uzun bekleyişler sonrasında olumlu yanıt verip sonrasında ilgisiz davrananlar oldu. Fakat bu meşakkatli zaman içerisinde duygusal davranmamaya ve sabırla, umudumu yitirmemeye çalıştım.
Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?
Öykücü arkadaşım Özgür Zirve ve editörüm Nesrin Aydın Satar dosyam konusunda yol gösterici fikirlerini esirgemediler. Teşekkür ediyorum.
İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?
Kitabım hakkında çok iyi dönüşler aldım, bu kendi açımdan kişisel bir mutluluk. Ama kitaplı bir yazar olmak insana daha çok sorumluluk yüklüyor. Öykü konusunda farklı arayışlara, tekniklere her zaman açığım. Bu yönümü zenginleştirmeye ve daha farklı öykücülerin dünyalarında gezinmeye devam ediyorum. Sistemin gidişatına, önceliklerine bakmak yazan insanın direncini kırsa da içinizdeki o heyecanı yitirmediyseniz üretkenlik bir yerlerden ışımayı bilecektir diye düşünüyorum.
Telif aldınız mı?
Yayıneviyle bu konuda imzaladığımız bir sözleşmemiz var.
Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?
Yazdıklarımı sınamak adına dergilere, fanzinlere gönderiyordum. Düzenli olarak Ayraç Kitap Tahlili ve Eleştiri Dergisi’nde, Arka Kapak Dergisi’nde, Mevzu Edebiyat’ta kitaplar üzerine inceleme yazılarım yayımlandı. Öykülerim ve şiirlerim Acemi, Berhava, Nisyan, Vagon, Kil-Tablet Öykü’de, Oggito Öykü’de, Yalnız Dergi’de, Son Gemide, Öykü Gazetesi’nde, Parşömen Fanzin’de, Edebiyatist’te yayımlandı. Bir öyküm de “Bir Kadın Öyküleri”adlı kolektif kitap projesinde yer aldı.
Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?
Hayatımın görünen yüzünün, arka yüzü edebiyattır. Nefes aldığım bir alandır. O yüzden yakın çevremdekiler çok şaşırmadılar. Yazıyla ilişkimi pekiştiren bu duruma destek oldular.
Peki, bundan sonra?
Öykünün bulunabileceği ayrıntıları yaşayan bir gezgin gibi hissetmeye, yazmaya devam ediyorum. Yazmak eyleminin inceliklerinde, enginliklerinde farklı anlatım biçimleriyle başkalaşan yaşama biçimleri keşfetmeyi umuyorum…