1.Haziran.20

Bülent Ecevit’in şiirleri olduğunu biliyordum, meşhur Rudyard Kipling çevirisini ve birkaç şirini okumuşluğum var. Ve fakat onun nasıl bir şair olduğunu anlayacak kadar vakıf değilim yazdıklarına.

Nedir, eski kitaplara el atma seanslarında, Bülent Ecevit’in şairliğine dair birbirine zıt iki görüşe denk geldim.

Arkadaş olduklarını, gençliklerinde [nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama] İngiltere’de aynı odayı paylaştıklarını bildiğimiz Can Yücel’le başlayalım.

Can Babanın iki şiirine rastladım. Bülent Ecevit’e çatan şiirler bunlar.

İlki, adı sonraki baskılarda “Gece Vardiyası” olarak değişecek olan “Gece Vardiyası Albümü” kitabında yer alan “ikrar” adlı kısa şiir:

Bülent Ecevit dedi ki:
Kötü şaire güven olmaz.

İkinci şiirde Bülent Ecevit adı geçmiyor ama kuvvetle muhtemel onu ima ediyor Can Yücel. Şairin “Alavara” adlı kitabında yer alan “Politikayla Poetika Poetikayla Politika” başlıklı uzun şiirinin sondan ikinci parçasında:

Kötü şairden iyi başbakan çıkmaz
İyi şair zâten başbakan olmaz
Şansölye Goethe hariç

[Konumuzla hiç ilgisi yok ama Can Yücel’in kitaplarının Doğan Kitap baskılarını seviyorum en çok.]

bülent-ecevit-620x462

Başka bir şair, Melih Cevdet Anday ise Can Yücel’den oldukça farklı düşünüyor. MCA’nın günlüklerinden oluşan “Bir Defterden” başlıklı kitabın birkaç yerinde rastlıyoruz Bülent Ecevit’e. 1976 Eylül’ünde şöyle yazmış MCA:

“Bülent Ecevit, yalnızca şiirle uğraşan birçok ozandan daha iyi bir ozan. Hele şiir üstüne yazdıkları, ozanlarımızın çoğunun anlayışını ve bilgisini aşar. Şiir yazmaya vakit bulsa, daha iyilerini yazacak, yazabilir sanıyorum.”

Ekim ayında da Bülent Ecevit üzerine düşünmeye devam etmiş MCA. Kendisine gönderdiği şiir kitabı hakkında bir yazı yazmak istediğinden açıyor ve fakat Ecevit’in “bir politikacı olması”, MCA’yı düşündürüyor:

“(…) Bülent Ecevit, tanınan ve sevilen politikacı kişiliği yanında ozanlığı nasıl yürütüyor, nasıl yürütmüş, nereye varmış? Bunlar hiç savsaklanacak sorular değil. Ama sevilen bir politikacı olduğu için onun kitabını ele almış olmamın çok yanlış bir yorumu da olağandışı değil. En iyisi yazmaya başlamak. Doğru yol çalışırken bulunur.”

Nitekim yazmış. 15 Ekim 1976’da Cumhuriyet gazetesinde “Bir Ozan” başlıklı bir yazı yayımlamış MCA, Bülent Ecevit hakkında.

Günlüğün ilerleyen sayfalarında görüyoruz ki Ecevit de bir mektup yazarak teşekkür ediyor MCA’ya. Melih Cevdet’in günlüklerini yayına hazırlayan Sevengül Sönmez, 23 Ağustos 1977’de daktilo edilmiş bu mektubun kopyasını da dahil etmiş kitaba.

Can Yücel’den ilhamla: Bir politikacıya siyaseten yakın veya uzak oluşumuz, poetikayla politikanın karışmasına, edebiyat ürünü veren siyasetçinin eserine nesnel yaklaşmamıza engel olabilir. Emin değilim ama MCA ile Can Yücel’in farklı düşünmelerinin altında yatan sebeplerden biri bu olabilir. Çok önemli bir ayrım daha var: Can Yücel’in Bülent Ecevit’e “çatan” şiirleri çok sonraları yazılmıştır, 90’larda. MCA’nın yazısı ve günlüğündeki notları ise 1976-77 tarihli. Demem o ki 77’deki Ecevit ile 93 ya da 99’daki Ecevit aynı kişi değil. Şiirleri aynı olsa bile. Şiirleri aynı olsa bile.

2.Haziran.20

Bazen sosyal medyanın gerçek hayat olmadığını; orada söylenilen söz’ün, ortaya konulan tepkinin, tarafgir olmanın, yargıda bulunmanın eylemin yerini tutmadığını unutuyoruz. Sosyal medya hesaplarımız vicdan tatmini için elverişli araçlar. Bunu demekle sosyal medyada verilen bazı tepkiler sonucunda bazı kazanımlar elde etmenin imkansız olduğunu söylüyor değilim. Nedir, sosyal medyada verilen tepkilerin, örgütlü ve gerçek hayatın içinden verilen tepkilerin muadili olamayacağı çok açık. Öyle değilmiş gibi davranıyoruz bazen. Belli ki çaresizlikten.

3.Haziran.20

Hasan Ali Toptaş’ın 1990’da yayımlanan “Yoklar Fısıltısı” adlı öykü kitabında bir şairin izine rastlarız. Çift Çizgi adlı öyküden alıntılayalım:

Bu arada şişman, iki elimi es geçerek burnuma doğru sigara uzattı. Parmaklarım sigaraya yaklaşırken, şair bir dostumun dizesi geçti içimden: “Bir kent terk edilirken sigara içilir sayın yolcular.”

img_1590941062257

Bu şair dost, Halim Yazıcı’dır. Şairin 1989’da yayımlanan “Günaydın Nike” kitabında yer alan Terkederken adlı şiirde [daha sonraki baskılarda şiirin adı “terk ederken” olmuştur] geçen dizelerin aslı şöyledir:

Bir şehir terkedilirken
genellikle sigara içilir sayın yolcular

Bu şiiri ben de çok severim.

Bu iki değerli isim arasındaki dostluğu sanırım ikisi de yazmadı. Şairin bir başka dostu olarak, şanslıyım ki, dinlemişliğim var.

4.Haziran.20

Anılarından, denemelerinden, çok eskiden yazılmış ve yayımlanmış yazılarından oluşan “Gece Mavisi” kitabının Göksu Kırlangıçları adlı ilk yazısında, Salâh Birsel, sekiz yaşında başladığı dergiciliğini anlatır. Epey tafsilatlı bir dökümünü yapar dergicilik serüveninin.

Salâh Bey benim için şöyle ayaklarımı uzatarak okuyacağım bir yazar değil. Yeni sözcükler, başka hiçbir yerde olmayan bilgiler öyle tatlı ve renkli bir üslupla anlatılır ki Salâh Bey’in denemelerinde, kalkıp kalkıp not almam, bir şeylere bakmam gerekir. Elbette bunlar, insanlık için küçücük ama benim için önemli şeylerdir.

İşte bu adını andığım denemede de “hort atmak”, “zamirini boyamak” gibi deyimlerin yanında Behçet Necatigil’in gerçek soyadının Gönül olduğunu da öğreniyoruz ki, dediğim gibi, bunlar belki birçok kişinin zaten bildiği şeylerdir.

18aac-sait-faik

Salâh Birsel, bu dergicilik serüvenlerinin bir yerinde, Sait Faik’in bir öyküsünden de açar. Sevengül Sönmez’in “A’dan Z’ye Sait Faik” kitabına el attım hemen, kitabın “Öykülerin Değişen Adları” başlığı altında, adı üstünde, Sait Faik’in dergilerden kitaplara geçerken türlü nedenlerle [yanlışlıkla, Sait Faik’in değiştirmesiyle, vs.] adları değişen öyküleri listeleniyor ancak listede bir öykü [daha] unutulmuş sanırım.

Tabii biz Salâh Birsel’in yalancısıyız. Yenilikler dergisinden bahsederken şöyle der:

4-5. sayıda Sait Faik’in de bir öyküsü vardır: Havuz Kenarı. Sait, sonradan bu öykünün adını “Havuz Başı”na çevirecek ve Havuz Başı adlı kitabına alacaktır.

***

“Kimseler âşık değil mi bu şehirde? Kimseler, bir meydanın kanepesinde kimseyi beklemeyecek mi, yüzünü bir dakika görmek için kimsenin?”

Havuz Başı, Sait Faik

***

Tuhaf bulabilirsiniz ama harbiden söylüyorum: Sigaranın ucuz ve kolay ulaşılabilir olmaması için yapılanlar dahil, özellikle yeni başlayacakların, yeni tiryakilerin sayısını azaltacak her türlü tedbiri gönülden destekliyorum.

Neredeyse on beş yıldır günde ortalama bir paket sigara [ya da zaman zaman sarma cigara] içen bir sigarasever olarak söylüyorum bunu. Çünkü sigara, madde bağımlılığın en pis türlerinden biri. Birçok açıdan, belki de birincisi.

Geçenlerde, bu dünya üzerindeki en eski dostumla, agam’la [birbirimize böyle hitap ederiz biz yıllardır] telefonda sosyal medya bağımlılığından atıp tutarken, “Sigara içen salaklar” gibi bir laf etti agam. Kendimi korkunç kötü hissettim. Sonra hemen, onun da bir ara günde iki pakete yakın sigara içip vereme yakalandığı düştü aklıma. İçim cız etti.

O yüzden, aşağıda okuyacağınız küçük maceranın başrol oyuncusunun ben olduğumu söylemeye de utanıyorum doğrusu. Ben o değilim.

pdedvardmunch-32-nam
Tête-á-Tête (1894), Edvard Munch

Hisseli kıssalı küçük macera: Yolun yarısını devirmiş adam, sabah kalktığından beri, göğsünde, sanki üstüne öküz oturmuş gibi bir ağrı hissedip tüm gün bu ağrıyla yaşadı ve ağrı bir türlü geçmeyince, akşam inerken pimpiriklenmeye, kalp krizi geçireceğini kurmaya başladı. İşten çıkıp eve gitti, hemen ve tekrar çıktı, bir taksiye atladı ve en yakın hastanenin yolunu tuttu. Kalbinde göğüs kafesini kıracak gibi bir curcuna vardı, güp güp, güp de güp. Taksiciyle sohbet ederken, ölürsem kimi arar şimdi bu adam, inşallah ailemi aramaz diye düşünüp duruyordu bir yandan.

Hastane. Acil. Faturanın baştan söylenip okey alınması. EKG. Dövmeli bandanalı cool doktorun muayenesi. “Yüzde doksan eminim, bir sorun yok ama kan testi de yapalım ki yüzde yüz emin olalım” demesi dövmeli doktorun. Doktor odadan çıkınca, fatura hatırlatması: “Onaylıyor musunuz?” Paranız var mı, yoksa boşuna uğraştırmayın bizi, demek istiyordur hastanenin kasasında çalışan. Evet evet, emin olalım yüzde yüz.

Yüzde yüz emin olununca adam hastaneden çıktı, en yakın yerden bir paket sigara aldı ve hemen bir tane yaktı.

Demem o ki, sigaradan kurtulmak imkansız değildir elbet ve fakat ne kadar da zor!

Onur Çalı