Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Yazma sürecim spora ve sinemaya olan hevesimle başladı. Genellikle sinema ağırlıklı okuyan biriydim. Lise yıllarımda senaryo yazmaya başladım. Okuma alışkanlığım herkesçe okunan klasikler ve film yapımı üzerine yazılmış kitapları okuyarak ilerliyordu. Aklımda edebiyat yoktu. Üniversiteye geldiğimde sinemanın yanına bir de edebiyat ekledim. Eksiğim çoktu. Bunu kapatmak için neredeyse okuldan çok kitaplarla ilgileniyordum. Sadece okudum ve okudukça yazma isteğim buraya doğru kaydı. Senaryo da yazıyordum ama bir yandan okuduklarıma öykünen hikayeler yazıyordum. Sonra kendi dilimi ve tarzımı anladıkça kendime dönmeye ve okuduklarımı bu hevesle değerlendirmeye devam ettim. Yazdıkça dergilere gönderdim. Yayımlandıkça ve edebiyata aşık olmaya başladıkça kendinizin de yazar olabileceğine inanıyorsunuz.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Roman bana çok daha karmaşık, çok daha tecrübe isteyen bir tür gibi geliyor. Sanırım bu nedenle yapamadığımı düşündüğüm yerlerde kaçış daha kolay olsun istediğimden öykü yazıyorum. Ayrıca sinemacı olduğum için kafamda sürekli kısa filmler çekiyorum. Bu nedenle kısa kısa birçok hikayeyi tamamen kafamda oturtuyorum. Sonra bunu sahne sahne film olarak çekiyorum. Hikayelerde dikkat ettiğim ve sevdiğim nokta sinematik olmasıdır. Okurken, yazarken film tadı vermesine dikkat ederim. Aklımdaki hikayeler de kısa film olarak canlandığından, bu nedenle romandansa, öyküye daha yakınım. Uzun metraj çekebilecek olgunluğa eriştiğimde, roman da yazabilirim.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Kitabı bitirince aklımdaki iki yayınevine yolladım. Bir tanesini yayın politikasına uygun olmadığını söyledi. Bir tanesi ise çok beğendiğini ve basacağını söyledi. Ancak beklemem gerektiğini ve benimle sözleşme yapmak için yeni dönemin gelmesi gerektiğini söylediler. Bekledim. Beklemek çok sancılı bir süreç. Belirsizlik, heyecanınızı ya katlıyor ya da söndürüyor. Benimkini biraz söndürdü. Daha fazla sönmesini istemediğim için onlara sorduğumda, ekonomik krizden dolayı kitapların iptal edildiğini söylediler. Ancak bunu haber vermeleri için benim sormamı beklemiş olmaları beni çok üzmüştü. Verdikleri sözü tutmadıkları için ben de kitabı çıkarmamayı düşündüm. Çıkaracaksam bile böyle insanlarla çalışmak istemiyordum. O sıra arkadaşım Bektaş Şenel yayınevi kuracağını söyledi. Ben de benim kitabımı da basmak isterse, gönderebileceğimi söyledim.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Hayır. Yazar olarak pek fazla değerimiz olmadığı için Türkiye’de bu tip bir editörlük ortamı olduğuna inanmıyorum.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Bir şeyler yazınca, bir şeyler yapınca karşılık bulsun istiyorsunuz. Ancak maalesef okuyan bir toplumumuz yok. Hele ki yeni yazarları okuyan çok az. Zaten tecrübesiz bir yayıneviyle bu işe girişen biri olarak çok okunmayı beklemiyordum ama yine de okunsun istiyordum. Yine de ulaşabildiği yerlere ulaştı kitap. Edebiyatı gerçekten sevenler zaten okuyacak iyi kitap bulmak için araştırıyor. Araştıran da merak edip okuyor. Onun dışında kitap özgeçmişime faydalı oldu açıkçası. Türkiye’de iş bulabilmeniz için kendinizi geliştirmeniz gerekiyor. Dilinizi, aklınızı ortaya koymanız gerekiyor. Kitap da bunun bir göstergesi. Bunun bende olduğunu göstermek, benim yaptığım işlerde hayatınızı değiştiriyor.

Telif aldınız mı?

Hayır almadım. Ama normalde hayatımı yazarlık mesleğiyle kazandığım için kitabın getirileriyle de para kazandığımı düşünüyorum.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

Uzun süredir dergilerde yazıyorum ama benim başlama hevesimi tetikleyen iki şeyden biri küçüklüğümden futbol neşriyatlardı. Okumaya başladığım günden beri hep ulaşabildiğim spor dergilerini, gazetelerini alır okurdum. Sonra, yazmaya başladığımda spora dair öyküler, araştırmalar yazmaya başladım. Bu nedenle uzun süredir Fitbol Dergi‘nin içerisindeyim. Gerek yazar olarak, gerek asistan olarak. Başka spor dergilerinde de yazıyorum. Zaten az sayıda dergi var. Hepimiz aynı dergilere yazıyoruz. Edebiyat dergilerine de kitaptan evvel yazmıştım ama uzun zaman geçirmedim. Kitabı yazmadan önce, kitaptaki öykülerimden çoğu edebiyat dergilerinde yayımlanmıştı. Oradan aldığım tepkiler de mutlu etmişti. Popüler edebiyat dergilerini sevmiyorum. Onlar da beni istemezler sanırım. Oyuncu, manken vs. onlardan daha fazla yazılar alıyorlar, yazarlar pek yazamıyor o dergilere.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Sinemayla uğraştığım andan beri çevremden garip tepkiler alıyordum. Edebiyat da işin içine girince umutları iyice kesildi. Bunlar birçok insana hobi olduğunda anlamlı gelen, meslek olduğunda size ev, araba aldırmayacak uğraşlar. İnsanların ezberi de buna yönelik olmuyor. Üniversiteden sonra bir işe girip çalışmaya programlanmışlar. Bu nedenle yazma özgürlüğünü sözleriyle de olsa kısıtlıyorlar. Ama ailem bu konuda bana hep destek oldu. Bahsettiğim çevre ailenin dışında kalan bir çevreydi. Ama her iki çevre de kitaptan sonra bu işe daha çok saygı duymaya başladı. Özgürlük alanımı ister istemez genişletti. Ben zaten yalnızlığı seven biriyim ve çoğunlukla çevremi buna ikna edemiyorum. Beni rahat bırakın, biraz tek başıma oturmak istiyorum dediğinizde deli gibi geliyorsunuz. Ama ben biraz yalnız kalayım, bir şeyler yazacağım demek artık daha kolay. Mesleğimin bu olduğunu bildiklerinde deli de olsam, daha saygı duydukları bir deli oldum.

Peki, bundan sonra?

Yazacağım. Buna bir kere kapıldınız mı zaten bırakamıyorsunuz. Senaryolarım var. Onları filme çekeceğim, aklımda bir kitap var. Onu yazıyorum. Sonra inşallah bir roman yazacağım. Yine yayımlamakta zorluk çekeceğiz, hepimiz çekiyoruz. Ama kimse yayımlamasa da yazıcıdan çıkarır kendim okurum. İnsanlara pdf gönderirim. Yine yazarım. Çok da önemli değil, basılmış, reklamı yapılmış. Zaten birkaç yazar hariç bu konuda şanssız herkes. Ama en önemlisi hep daha çok okumak. Daha çok düşünmek. Teşekkür ederim bunları söyleyebileceğim bir ortam verdiğiniz için size de.