Salinger’ın Holden Caulfield karakteri bir zamanlar ilk gençlik isyanının evrensel sesi olarak görülüyordu ama şimdilerde Holden genç insanlar için oldukça tuhaf biri. Dana Czapnik, Holden’ı tekrar sevmeyi öğrenebilir miyiz, sorusunun peşine düşüyor…

Bir zamanlar inatla tek cinse özgü kabul edilen ilk gençlik sıkıntıları, aslında her bireyin kendine has koşullarının ürünüdür: Cinsiyet, ırk, sosyal sınıf, çağ. Sıkıntılar evrenseldir ancak sıkıntıların, bunalımların içeriği özeldir.
Bu durum, Holden Caulfield’ın geçmişte olduğunun aksine bu jenerasyona neden hitap etmediğini açıklayabilir. Electric Literature adlı e-dergi, Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın eskimişliğine ilişkin şu açıklamayı getiriyor: “Eğer beyazsanız, haliniz vaktiniz yerindeyse, hiçbir gerçek sorunu olmayıp sürekli mızmızlanan bir genç adamsanız, kitapta kendinizden bir şeyler bulmanız olağan. Sorun, yukarıda sayılan niteliklerde olmadığınızda ortaya çıkıyor. Genç olmayan, beyaz olmayan, erkek olmayan ve Holden Caulfield’ın kendine acımalarını dinlemeye katlanamayan okurlar için Çavdar Tarlasında Çocuklar nerede duruyor?”
Yaratıcı yazarlık sınıflarımdaki üniversiteli öğrencilerimle Çavdar Tarlası hakkında konuşuyorum ve hiçbirinin Holden’dan hoşlanmadığını görüyorum. Genç insanlarla olan sınırlı ilişkilerimden anladığım kadarıyla Çavdar Tarlası artık sevilmiyor, hatta daha da trajik bir durumda: Modası geçmiş ve sıkıcı bulunuyor.
Peki durum Electric Literature dergisinin var saydığı kadar basit mi: Eğer beyaz, ayrıcalıklı ve erkek değilseniz Holden’da kendinizi bulmanız çok mu zor? Belki de Holden’dan nefret etmek, ergenliğe özgü asiliğin yeni bir türüdür. İlk yayımlandığında kışkırtıcı bulunan Çavdar Tarlası birçok okulda yasaklanmıştı. Bu romanı okumak bir zamanlar yıkıcı bir eylemdi, şimdiyse birçok müfredatta muteber bir yere sahip. Ve yetişkinler size bir şeyin iyi olduğu söylediklerinde, ondan nefret etmeniz beklenmez mi?
Fakat Holden’a karşı ilgisiz olanlar yalnızca kızlar ve renkli öğrencilerim değil; beyaz ve erkek öğrencilerimin de Holden’dan hoşlanmadığını fark ediyorum.
New York’taki kamu okullarında çalışan İngilizce öğretmenleriyle konuştuğumda hepsi benim şerhime katıldı: Genç okurlar arasında yankı bulamamasının tek nedeni Holden’ın kimliği değil. Yine de nedenlerden biri bu.
Kültür içindeki büyük ayrımlar Holden’ın kızgınlığını, yankı uyandırmak yerine rahatsız edici bir hale sokuyor. Öncelikle Holden’ın yetişkinlerin dünyasından tamamıyla izole bir durumda olması, değerli ve saygın kabul edildikleri bir kültür içerisinde yaşayan ve yetişkinliğe adım atmakta olan çocuklara bir lanet gibi görünüyor.
Salinger’ın çağında yaşayan bunalımlı bir genç, kendi göbeğini kendisi keserek adam olmak zorundaydı. Holden’ın birkaç gün boyunca, hayatındaki hiçbir yetişkinle görüşmeden ve tek başına New York’ta dolaşması fikri, bugünün sıkı denetim altında bulunan çocuklarına tamamıyla ayrıksı görünüyor olmalı. Günümüzde ebeveynler, avuç içi kadar cihazlarla çocuklarının nerede olduklarını takip edebilir. Holden çok daha fazla özgürlüğe sahipti ama işin ihmal edilme boyutu da vardı.
Çavdar Tarlası’nı hayatımın farklı evrelerinde birkaç kez okudum ve her seferinde farklı deneyimler yaşadım. İlk olarak on üçümdeyken, Holden’ın gezindiği yerlere yakın ilerici bir özel okulda okuyan New Yorklu bir çocukken eğitimimin bir parçası olarak okudum. Sonra on yedimdeyken, can sıkıntısını damardan aldığım ve insanların nasıl hayal kırıklığı yaşattıklarının farkına vardığım zamanlarda bir kez daha okudum. Elbette aşık oldum.
Yirmi bir yaşında, üniversiteden mezun olmak üzereyken ve ilk gençliğime veda ederken bir nostalji duygusuyla tekrar okudum Çavdar Tarlası’nı. Ama o zamana gelene kadar Holden, cazibesini kaybetmişti benim için. Hassas ve öfkeli genç erkeklerin, hassasiyetlerini kendilerine sakladıklarını çözmüştüm. Eski aşkınıza rastlayıp onda hoşlandığınız her şeyin bir yanılsama olduğunu fark etmek gibiydi. Son sayfayı da çevirdiğimde, “Ben bu adamda ne bulmuştum?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Hayatta pek çok şeyde olduğu gibi, Çavdar Tarlası’nı okumak da zamanlama meselesidir.
Şimdilerde kırkıma yaklaştım. Edebiyat eserlerini kendime arkadaş edinmek için değil, yazmak için okuyorum. Böylece kitabı dördüncü kez okudum, daha önce fark etmemiş olduğum yenilikler gördüm ve Salinger’ın amaçladığı şeye yaklaştığımı düşünüyorum: Kusursuz olmayan bir karakterin kusursuz yazılmış bir portresi. Her bir hece şarkı söylüyor sanki. Bu dördüncü okumamda gördüklerimin çoğunu daha önce tamamıyla gözden kaçırmışım.
Çavdar Tarlası’nın çıkmazı şu: Bir kitabı, ona aşık olmak için okuyan çocuklar kendilerini Holden’la ilişkilendiremiyorlar. Eserdeki ustalığı takdir edebilen yetişkin okurlar ise duygusal olarak etkilenmek için fazla yaşlılar.
İşte benim Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı ilk kez okuyacaklara önerim: Hayatınızın mümkün olduğunda erken bir evresinde okuyun. Ralph Ellison, Sylvia Plath, James Baldwin, Junot Díaz, Toni Morrison, André Aciman ve Chimamanda Ngozi Adichie ile birlikte okuyun. Eğer istiyorsanız nefret edin. Holden’a sövüp sayın, şımarık piç kurusu deyin ona. Saçıp savurduğu paraya ve fırsatlara bakıldığında gerçekten öyle! Bırakın aradan yirmi yıl geçsin, sonra yine okuyun. Artık Holden’ın gerçekte kim olduğunu görebilirsiniz belki. Dünya üzerine gelmiş geçmiş her gencin dublörü olabilecek biri değil, dünyanın adaletsizliklerine katlanamayan yalnız biri.
Türkçeleştiren: Onur Çalı
Kaynak: The Guardian, 1 Ağustos 2019.