16.Mart.19
Cigarayı bırakmanın yollarını aramaktan mıdır yoksa sosyal medyada methedildiğine kanıp Love, Death & Robots adlı diziye el atmaklığımdan mıdır nedir, gördüğüm rüyadır: Karanlık atmosferli bir “gelecek” zamandaymışım. Kadın kuaförlerinde (eskiden annemi görmüştüm bir kez) tuhaf bir şey var ya, kadınlar oturuyor başlarına şeffaf kask gibi bir şey iniyor. Öyle saatlerce otuyorlar hani. Hala var mı o tuhaf makinelerden bilmiyorum. Neyse. İşte o makinelere benzeyen bir yerlere gidip bağlanıyoruz. Bildiğiniz hortum filan bağlanıyor. Bu hortumlarla nefes yüklemesi yapıyormuşuz meğer. On dakika makineye bağlı kalınca, on dakikalık nefes yüklemiş oluyoruz bünyemize. On dakika rahat nefes alıyoruz. Fakat süre bitince koştur koştur gidip o makinelere bağlanıyoruz yine. Nefes nefese bir rüyaydı. Zeus beterinden saklasın!
***
Yazarıyla akran olan çevirmenlerde bugün:
1926: Kâmuran Şipal ve Ingeborg Bachmann (Otuzuncu Yaş)
1952: Maureen Freely ve Orhan Pamuk (Kar)
18.Mart.19
Murat Sevinç (KHK ile ihraç edilen değerli akademisyenlerden biri, Anayasa Hukukçusu) İstanbul’da başlayıp Ankara’da devam eden ve üniversiteden ayrılmak zorunda kalınca tekrar İstanbul’a dönen yaşam hikayesinin renkli, öğretici ve keyifli bir ara dönemini yazmış, kitaplaştırmış: Hey Garson! 90’ların tam ortasında Londra’da kaldığı bir buçuk yılı anlattığı yazılar bunlar. Murat hoca mezun olur olmaz soluğu bir hocasının yanında alır, akademisyen olmak istiyordur. Ve fakat o güne kadar nedense çok dikkate almadığı bir “sorun” çıkar karşısına: İngilizce öğrenmek gerekiyordur. Yirmili yaşlarının başında bir genç adamken bunun en iyi yolunun o dilin anavatanına gitmek olduğunu düşünerek soluğu Londra’da alır.
Hey Garson için Murat Sevinç’in Londra anıları denebilir kestirmeden. Nedir, Murat hocanın dediği gibi bunlar herkesin başına gelebilecek şeyler olsa da herkesin deneyimi de biriciktir. Biricikliği yaratan başlıca unsurlardan biri de anılarımıza baktığımızda neler gördüğümüz, bunları nasıl hatırladığımızdır. Ve nasıl yazdığımız!
Murat Sevinç, belki yaşarken ağır gelen, bizi çok üzen deneyimlerimize aradan zaman geçtikten sonra nasıl bakabileceğimizi de gösteriyor. Güncelle bağını koparmadan ve daha geniş zamanlara uzanarak yapıyor bunu.
***
Latif Kelimeler (Sanki Olmayanı Varmış Gibi)
serkeş, sergüzeşt, bir düziye, üvendire, sünek, menfez, iştiyak, natuk, avadanlık, curnata, curcuna, gırnata, melal, müşkül, mürekkep, müteşekkil, matıf, masif, defaten, musahhih, müstacel, nekre, hodbehod, müziç, karşıcı, mütevekkil, oydaşma, karmanyolacı, beşaret, muştu, meskun, metruk, mülahazat, gabi, eçhel, şakul, şakuli (bilmece bildirmece: Ataç’ın “şakuli solucan” dediği şair kimdir?), inhiraf (şakulden inhiraf), sehven, sarahaten, resen, vareste, mantinota, mahbes, felaketdide, zamkinos, mahviyet
19.Mart.19
Bugünkü günde ünvan ve kadro değiştirmeyi bırakın, aynı kadroyla başka bir kuruma bile (eğer torpiliniz yoksa ya da torpiliniz yeteri kadar ağar değilse) geçmeniz zor. Artık çoğu memuriyet için belirli bölümleri bitirmiş olmanız gerekiyor. Falan filan, hepinizin bildiği şeyler.
Şimdi bir de yirminci asrın arifesinde doğmuş bir yazarın “meslek” yaşamına, bulunduğu makamlara, görev yaptığı yerlere bakalım. Hayretler içinde kalmaya hazır mısınız? Geliyor, sırasıyla: Mütercimlik, gazetecilik, musahhihlik, Divanı Hümayun teşrifat memurluğu, Hariciye Vekaleti matbuat umum müdürlüğü, Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü, Riyaseti Cumhur Umumi Katipliği (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği), İstanbul Şehremaneti yardımcılığı (belediye başkan yardımcılığı gibi), öğretmenlik (Mülkiye Mektebi, Yüksek Muallim Mektebi, Galatasaray Lisesi, Gazi Eğitim Enstitüsü gibi okullarda Fransızca ve Edebiyat öğretmenlikleri), Matbuat Müdürlüğü, Varşova Orta Elçilik Müsteşarlığı, Şehir Tiyatroları ve Sular İdaresi’nde yöneticilik… Sonra tekrar öğretmenlik.
Yukarıdaki kariyeri bir yazarın biyografisinden aldım birebir. Ve fakat biliyoruz ki bazı yazarların mebusluk, Nazırlık, Bakanlık, büyükelçilik kariyerleri de oluyor(du).
Güzel iş(ler)!
22.Mart.19
Öykü Gazetesi’nin Şubat sayısında, “Öykü Dünlükleri” başlıklı köşemde yazmıştım:
2019 yılı iki gözüm Salâh Bey’in doğumunun yüzüncü, ölümünün ise yirminci yılı. Kendini bilen edebiyat dergilerinin Salâh Birsel dosyaları yapmaları gereken bir yıl. Karşıyaka’da Salâh Birsel Sokakta oturan refikası Jale Hanım’la, Mehmet Yaşin’le (Şişedeki Zenci’de Mehmet Yaşin’i de anlatır Salâh Bey), onu tanıyan, tanışma fırsatı bulan herkesle, o şanslı insanlarla söyleşiler yapılmalı. Kütüphanelerde, üniversitelerin edebiyat topluluklarında, Türk edebiyatı bölümlerinde, liselerde etkinlikler düzenlemeli. Daha fazla okurun görüş alanına sokulmalı Salâh Bey. Bu yıl, “Salâh Birsel Yılı” ilan edilmeli Kültür Bakanlığınca. Bir dilin, kaç tane bu çapta büyük yazarı vardır ki?!
Matbu dergiler uyuyor hala ama K24 yukarıda yazdıklarıma istinaden benden bir yazı istedi. Bendeniz de Salah Bey Sözlüğü’nden bir seçmeyle yer aldım. Merak edenler buradan buyurabilir.
24.Mart.19
“Memleket yangın yerine dönmüş, senin düşündüğün şeye bak” diyebilirsiniz. Diyebilirsiniz, serbest! Ve fakat söylemekten imtina etmeyeceğim yine de: Bugün Yabancı Dil Sınavı’na (YDS) girdim. Malum, soruları birbirlerine servis ettikleri günler yüzünden şimdilerde çok sıkı tedbirler alınıyor. Yanınıza hiçbir şey alamıyorsunuz; para, cüzdan, kart mart, saat ve hatta su şişesinin marka kağıdı bile yassah! Erikli kağıdını söküp öyle alabiliyorsunuz suyu yanınıza. Nedir, her şeyin kolayı var, demokrasilerde çare tükenmez! Okulların girişlerinde “Emanetçiler” türedi. Üç beş lira verip telefonunuzu ve yasak olan diğer şeyleri oraya bırakabiliyorsunuz. Sınav çıkışında alıyorsunuz.
Sınav giriş belgesinin altında nelerin yasak olduğu ayrıntılarıyla anlatılıyor. Her türlü ziynet eşyası yasak ama “alyans hariç”. Hımmm. Alyans takanlar galiba Orta Dünya’dan. Sınav günü, maazallah, alyans dedikleri yüzüklerini çıkarırlarsa belki güçten düşüyorlardır. Bütün güçleri çekiliyor, bırakın soruları çözmeyi, yürümeyi, sınava girecekleri okula gelmeyi dahi başaramıyorlardır. Olabilir. İnsan üzülüyor onlar için, Yüzük Kardeşliği mühim tabii. Varsın onlar alyanslarını çıkarmasınlar, hayati tehlike var çünkü! Evlilik, bu Yüzük Kardeşliği, ne kadar da kırılgan, ayakta zar zor durabilen bir şey. Demek ki! Yüzüğü çıkarmaya gelmiyor. Bizler, bu Yüzük Kardeşliğinin haricinde kalanların yüzükleri ise çıkarılabilir şeyler, önemsiz. Demek ki!
21 Mart 2019 tarihli The Guardian’da bir başlık: “Philip Roth’un dairesi satışta, ama mahremiyeti olmamalı”
Komşusu Terena Bell’in bir yazısı bu: Eski komşu, ünlü yazarın henüz seneyi devriyesi gelmemişken, New York’taki dairesinin 3,2 milyon ABD dolarına satışa çıktığından açıyor evvela.
Terena Hanımefendiyi rahatsız eden evin satılması değil, evi görmeye gelenler. Eve bakmaya gelenler, Roth’un halen evde duran eşyalarını da görüyorlarmış. “Bay Roth’un ayakkabıları halen yatağının yanı başında duruyor, kazakları düzgünce katlanmış halde dolabında ve diş fırçası, kabının içinde banyodaki lavabonun üstünde duruyor.”
Komşu sözü oradan alıp “tamam evini alacaklar da, mahremiyetine bu kadar düşkün bir yazarın şahsi eşyalarına, mahremiyetine böyle davetsizce dalmak kimin haddine” makamına geçiyor.
Kendisinin “ikiyüzlülüğünden” de açıyor Bayan Terena. Mark Twain’in yaşadığı evi gezmiş yakın zamanda. Eh, diyor, ben Twain’in evini geziyorsam, başkalarının da Roth’un evini gezmesinde ne var? Ve fakat, diyor, o benim için yalnızca yazar değil, komşumdu. Basketbol maçları hakkında laflardık, hava soğuk olduğunda beni sıkı giyin diye uyarırdı. Falan filan.
Hem diyor, daha diş fırçası nemli duruyor, kurumadı bile!
İnsan böyle dertleri olsun istiyor yazıyı okuyunca. İnsanın Bayan Terena olası geliyor.
25.Mart.19
Gök delindi diyorduk üç saat önce
Kediler köpekler gibi yağıyor şimdi
Uçaktan inince değişiyor düşündüğümüz dil
Güzelliğin değişmiyor dil değişince
(Gökçenur Ç., Gerçekliğin Sınırlarında Gezinen Güzelliğine Övgü)
***
Ve günün sözü: Keme bite, Yumma sata.
Onur Çalı
Bayan Terena değil ama genç üst kat komşum Ece biliyor Dünlüklerin beni kupamdaki kahve kadar güne hazırladığını, ilerde mahremiyetimden bir şık eksilsin adına yazdım bunu
🙂 Teşekkürler. Sevgimle.