Edebiyat ortamımız, ülkemizin diğer ortamlarından farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az ve sair. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Hem, kağıt oyunu oynayanlar bilir; ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştım. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

266a9-onur2badas

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Ortaokula başlarken babam uzun ince bir kutuyla çıkıp gelmişti. Bana hediye almıştı ama içinde bir oyuncak ya da Beşiktaş’la ilgili bir forma, top, o vakitler her evde olmayan atari v.s beklerken bir dünya kitapla karşılaşmıştım. Kemal Tahir, Necati Cumalı, Uğur Mumcu, Yaşar Kemal, Aziz Nesin… Kapakları ilgimi çekenlerden okumaya başlamış bazılarını anlıyor bazılarını seneler sonra tekrar okuyacağımı bilmeden karıştırmaya devam ediyordum. Sonra ilçe kütüphanesine okuldan kaçıp gitmeler başladı, tabii bu kaçmalar bazen dere kenarı bazen park bağ bahçe de olurdu. Aslında lafı çok uzatmayayım, bütün mesele kitaplarla başladı…

Yazma uğraşını neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdın?

Zor bir soru aslında. Farklı türlerde okumayı hep sevmişimdir. Tabii edebi niteliği de olmalı okumanın. Öykü, özellikle kısa öykü hep ilgimi çekmiştir; hayatın tam içidir, sanki beş duyu organımıza bağlıdır. Zaman ne gösterir bilinmez, şiir olmaz ama belki başka bir türde de yazabilirim.

Yayınevini nasıl belirledin? İlk kitabın yayımlanma sürecinde neler çektin?

Yayınevini belilerken çok zorlanmadım desem doğrudur.Yitik ülke yayınlarının farklı derleme kitaplarında yer almıştım. Başka bir yayınevi düşünmeden dosyayı verdim.Yayımlama süreci aslında biraz benim bezginliğimden de uzadı diyebilirim.Hayat işte…

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde sana yol gösteren, yardımcı olan bir editörün oldu mu? (Eğer olduysa, editöründen razı mısın?)

Başlarda pek olmasa da dosya ete kemiğe bürünmeye başladığında öykü yazmayı dert edinmiş bir kaç arkadaşım yardımcı oldu sağolsun. Sonra yayınevinin editörü de okudu kitabı.

İlk kitabınla hayatında neler değişti? Neler ummuştun ne buldun?

İlk kitabın üzerinde daha dumanlar tüterken evlendim, bankaya olan borcum bitti, kardeşimin ataması gerçekleşti. Aslında şöyle düşününce ailecek bize uğurlu geldi diyebilirim, tabii bu ülkedeki okur azlığından dolayı yayınevi ne düşünür o da önemli.

Telifini alabildin mi/alabilecek misin?

Telif evet, yazarların da genel bir sorunu ama ben pek takıntılı değilim bu konuda. Ben de olması gerektiği gibi davrandım. Fakat net bir cevap olacaksa hakkını yemeyim yayınevinin aldım. Zaten yayıncılık da zor bu ülkede. Neye eline atsan hep para! Kültür sanatın bari ötv’si olmasın diyorsun da nafile.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Sen salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdin?

Evet dergiler edebiyatın da mutfağıdır. Bizim gibi seksen doğumlular için dergi kuşağı da diyebiliriz. O zamanlar da çok iyi dergiler vardı, mesela Lemandergisinde Can Yücel okurduk, Papirüs, Adam Öykü, Güney dergileri bir çırpıda hatırladıklarım. Fanzinlerse yemeğin üzerine tatlı niyetine her sokak başında ücretsiz dağıtılırdı. Sonra ben de öykü yollamaya başladım dergilere, bazıları yayımlandı bazılarından haber bile alamadım ve itiraf edeyim derginin keyfi hep başkadır. Bütün dergilerin ömrü uzun olsun!

Kitabın yayımlandıktan sonra yakın çevrenin ve ailenin yazmak/okumak uğraşına bakışları değişti mi? Yazıyla ilişkinde ciddi olduğuna ikna oldular mı? Kitap sana bu anlamda bir özgürlük alanı ya da dokunulmazlık zırhı kazandırdı mı?

Kitap çıkmadan önce neyse kitap çıktıktan sonra da ailecek değişen pek bir şey olmadı desem yeridir. Sakin bir aileyiz sonuçta ve bu hiç değişmedi. Annem de babam da kardeşim de eşim de sevindi. Yakın çevremden arkadaşlarım için de pek değişik bir durum olmadı açıkçası. Onların bütün derdi kutlamaktı ve biz bu kutlamayı dere tepe, o meyhane senin şu bar benim demeden yıllardır hep yapıyorduk…

Peki, bundan sonra?

Bundan sonrası hayat bize ne getirir ne götürür bilemem elbette ama yeni bir kitap var aklımda. Bakalım ne zaman çıkacak ben de bilmiyorum. Önceki sorularda belirttim mi hatırlamıyorum ama ben oldum olası hiçbir konuda aceleci olmadım. Hem dedim ya ailecek sakin insanlarız.